Anti Emperyalist, Anti Faşist ve Anti Feodal Mücadele İle Kurtuluşa!

Dünya, emperyalistler arası çelişkilerin yoğunlaştığı ve bölgesel savaşların yaygınlaşarak savaş eğilimiyle çepçevre sardığı bir girdabın içinde. Emperyalizmin tepeden tırnağa siyasal gericiliği savaşla karakterize olur. Çürümüş tekelci mali sermaye dünya pazarları üzerinde çölleştirici bir etkiyle dolu dizgin hareket ederken yıkıcı rekabet içinde savaşlara başvurarak hegemonyasını tesis etmekten geri durmuyor. Emperyalizm birikim modelinde yaşadığı tıkanmaları, krizleri savaşlarla açma, ezilen halklara ve uluslara yönelik saldırganlığı daha fazla tırmandırma yolunu izler. Kuşkusuz emperyalizm halklar için sürekli, sistemli bir saldırganlık siyasetinin yol açıcısı, yeni yolları bulmanın izini sürme ustalığına sahiptir. Yaşadığı ekonomik kriz ve daha da önemlisi üretim modelinde yaşadığı tıkanma emperyalistleri yeni pazarlar elde etme ve var olan pazarlarını korumaya yönelik politik bir yoğunlaşmaya doğru da sürükler. Bu emperyalistler arası çelişkinin yoğunlaşması ve askeri saldırganlık seçeneğinin daha fazla gündemleşmesinin de zeminidir.

Özellikle son 9 yıldır ABD ve NATO’nun Rusya’yı Doğu Avrupa’da kuşatma siyasetinin yoğunlaştığı bir süreç ve savaş kışkırtıcılığı yaşanmaktadır. Bu siyasetin odağı ise Ukrayna olmaktadır. Bu kışkırtıcılığın sonucu ise 24 Şubat 2022’de Rus emperyalizminin Ukrayna’yı askeri olarak işgal etmesi olmuştur. 2 yılı geçen süre boyunca NATO’nun Ukrayna’ya yoğun askeri, lojistik ve ekonomik desteğine rağmen Rusya sürekli ilerleme kaydetmiştir. ABD önderliğinde Batı emperyalistlerinin Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımları caydırıcı bir etki yaratmadığı gibi çelişkileri büyüten, yeni gerginlik alanları yaratan, dünya genelinde Rus etkisini zayıflatamayan sonuçlar doğurmuştur. Son olarak Ukrayna’nın Rusya karşısında askeri başarısızlığı ABD ve NATO’yu geri adım atmaya değil, daha fazla kışkırtmaya iten hamlelere sürüklemiştir. ABD, Ukrayna’ya resmi olarak tanıdığı Rusya toprakları içinde silah kullanma izni tanımış, Ukrayna’nın F-16’larla donatılmasına dair süreç hızlandırılmış, ABD ve NATO silah sanayii Ukrayna’yı beslemeye devam etmiştir.

NATO Genel Sekreteri Stoltenberg “Güçlü caydırıcılık potansiyeline sahip olduğunu dış dünyaya göstermesi gereken ittifakın, nükleer varlıklarını depodan çıkarıp kullanıma hazır hale getirmesi konusunda görüşmeler” yapıldığını belirterek “Nükleer silahlar var olduğu sürece nükleer bir ittifak olarak kalacağız; çünkü Rusya, Çin ve Kuzey Kore’nin nükleer silahlara sahip olduğu, NATO’nun sahip olmadığı bir dünya daha tehlikeli bir dünyadır” şeklinde oldukça net açıklamalarla nükleer silah tehdidini açık ifade etti. NATO Sekreteri The Guardian’a verdiği aynı röportajda özellikle Çin’in nükleer yeteneklerinin gelişmesinin yarattığı tehdide özel vurgu yaptı. Ancak NATO’nun esas yoğunluğunu “Nükleer silahlarını Rusya tehdidine karşı güncellemek” olarak tanımladığı görülüyor. Kuşkusuz bu gelişmeler ve söylemler emperyalistler arası savaşın kapıda olduğu yorumuna bizi götürmemeli. Gelişmelerin seyrinin çatışma ve çelişkilerin derinleşerek boyutlandığına işaret etmektedir.

Bu durum Orta Doğu ve Kızıldeniz’den Körfez ve Afrika kıtasına, Güneydoğu Asya’ya kadar genişleyen bölgesel çatışmaların artacağına dair bir eğilimin olduğunu göstermektedir. Filistin Direnişinin Siyonist İsrail’e yönelik 7 Ekim 2023’deki Aksa Tufanı hamlesi ile Orta Doğu’da zaten çelişkilerin daha fazla derinleştiği bir politik durum söz konusudur. ABD ve Batı emperyalistlerinin tam desteğini alan Siyonist İsrail acımasız bir katliamla Gazze’yi yerle bir ederek insansızlaştırma ve işgal ederek güvenli bölge haline getirme, Batı Şeria’da gerici yerleşimci siyasetiyle işgali derinleştirme ve parçalanmış Filistin’i daha da parçalamaya odaklandığı bir tablo söz konusudur. Bunun yanında İsrail’in ABD yönlendirmesiyle temkinli ve kontrollü bir şekilde İran ile çatışmaları tırmandırmaya çalıştığı görülmektedir. Geçtiğimiz aylarda ilk defa İran doğrudan İsrail’e saldırı düzenleyerek bölgede oluşmuş bir statüyü ortadan kaldırmıştır. İsrail saldırılarını Lübnan ve Suriye’ye doğru genişleten heveslerini gizlememektedir. Bu eksende ABD ile yoğun bir temas halinde süreci örgütlemektedir. İsrail Savunma Bakanı Gallant’ın 23 Haziran’da ABD’ye yaptığı ziyarette Lübnan Hizbullahı’na yönelik saldırı planları görüşüldü. ABD savaş gemilerinin Akdeniz’de olası bir Hizbullah-İsrail savaşı için konumlandığı görülmektedir. Bu durumun bölgesel çatışmaları tırmandıracak, İran’a yeni hamleler için zemin sunacağı açıktır. Filistin ve Hizbullah’a Rusya’nın destek verdiğine dair Batı blokunun iddiaları ise düne göre daha güçlü dile getirilmektedir.

Emperyalist güçlerin hegemonya savaşımı, bunun tırmanan ve bölgesel savaşları genişleten karakteri karşısında emperyalizmin uşağı olan devletlerde bir yanda çatlaklardan faydalanma siyaseti izlerken diğer yandan verili çıkarlarına zarar gelmeyecek, etkili bir konum edinme peşindedir. Faşist diktatörlük bu eksende aktif bir politika izlemektedir. ABD-NATO ile Rusya arasında bir süre köprü vazifesi gören, İsrail’in Filistin’e saldırganlığı karşısında ekonomik-siyasi konumlanışını değiştirmeksizin Filistin’in çıkarlarını politik bir güç elde etmek için bir demagojiye çeviren ve bu tutumuyla İsrail’in acımasız katliamlarına her türlü politik olanağı sunan, Suriye’de elde ettiği işgalci ve “hami” konumlanışını daha etki bir bölgesel aktör olmak için koza dönüştüren bir hatta yürümektedir. Tüm yeteneklerini ve imkânlarını ise ABD emperyalizminden daha işlevli bir rol almak, pastadan daha fazla pay kapmak üzerine inşa etmektedir. Bu bağlamda faşist TC, özellikle Kürdistan’ın her bir parçasında ilhak ve işgal politikasını güçlendirecek, savaş yoluyla Kürt ulusunu kölelik şartlarında tutacak biçimde emperyalistlerle pazarlık yürütmektedir. Irak Kürdistanı ve Suriye Kürdistanı’nda ABD’nin siyasi çıkarlarına hizmet edecek bir hegemonik güç olmaya odaklanmaktadır. Bu temelde Kürt Ulusal Hareketi’ni mümkünse yok edecek değilse diz çökertecek bir yönelim sahibidir. Bu durumu ise NATO sınırlarını doğuya doğru genişletme saikiyle ele almaktadır. Kürt ulusal meselesi emperyalistlerin çelişkileri arasında ve TC ile bir pazarlık konusudur. Türk hâkim sınıfları dünyanın bölgesel savaşlarla daha fazla çalkalanacağı şartlarda yeni Kürt katliamlarına olanak aramaktadır.

Şovenizm dünyadaki bu şartlardan kaynaklı tüm egemen devletler tarafından tırmandırılmaktadır. Türk hâkim sınıfları da Kürt düşmanlığına dayalı şovenizmi her gündem vesilesiyle büyütmekte, Kürt ve Türk halkı arasında düşmanlık yaratmaya çalışmaktadır. 2024 Avrupa Şampiyonası’nda Türk milli takımına destek vermediğini ifade etmek dahi şovenist bir kampanyanın malzemesi olabilmektedir. Amed ve Mardin’de çıkan öldürücü yangında Türk devletinin almadığı tedbirler sonucu oluşan felaket dahi bir şovenist histeriye dönüşmektedir. 15 kişinin diri diri yandığı, binlerce dönüm arazide tarım ürünlerinin yandığı, binlerce küçük ve büyük baş hayvanın telef olduğu yangında Türk devleti sadece durumu seyretmekle kendini görevli hissetmiştir. Doğal afetler karşısında donanımsızlığı ve yetersizliği sorunun bir yanı iken diğer yanı ise yangının T. Kürdistanı’nda gerçekleşmiş olmasının verdiği ilgisizliktir. Kürdün canı da malı da Türk devleti için tehdit oluşturmanı ötesinde değildir. Buna göre konumlanıp, buna göre hareket etmektedir. Yaşanan yangın felaketi “bırakınız helak olsunlar” şovenist yaklaşımına uygun olmuştur.

Emperyalist dünya sisteminin hegemonya mücadelesi ve onlara uşaklıkla amade yarı sömürge, yarı feodal devletlerin bölgesel savaşları büyütme eğilimi, buna uygun konumlanışları ekonomik krizin yarattığı sonuçları ve toplumsal çelişkileri ele alışlarına doğrudan yansımaktadır. Halkı sefalete sürükleyen ve bunu şovenizm kampanyaları ile örtmeye çalışan bir yaklaşım esas eğilim durumundadır. Bu Avrupa’da sağcılaşma eğiliminde de kendini açığa vurmaktadır. Faşist sistemlerde ise bu daha azgın ve pervasız biçimde işlevlenmektedir. Demokratik Devrim mücadelesi, ezilen halkların ve ulusların kurtuluş hattı tutarlı bir anti emperyalist, anti faşist ve anti feodal mücadele çizgisiyle hayata geçirilebilir. Bu çizgiyle kitlelerin birleştirilmesi ve savaştırılması hayati önemdedir.