İnsan, hayat ne istersen işte hepsi bir çelişki yükü. “Bitirince, kapağını tekrar açıp okuyasım geliyor” dediğin Memleketimden İnsan Manzaraları’nın girişinde Nazım ne güzel anlatmış çelişkiyi. Her yaşta nasıl farklı olduğunu… Bizim pek çok çelişkimiz oldu. Herkes, her şey bizi ilgilendirdi. Çelişkiler büyüktü, çözüm çetindi, bedeli ağırdı.
Bütün bunlar nerede, ne zaman, nasıl başladı diye ortadan giriş yapıyorum. 7-8 yaşlarını hatırlıyorum. Sokakta top oynarken haksız atılan gollere ağladığın geldi aklıma. Babaannemle halam teselli edip, camdan su verirlerdi. Yılmazdın, maça devam tabi ki!
İçine akıttığın gözyaşlarını da gördüm sonra. Ilık, tuzlu, sanki benim de içime akan, boğazımda hala duran gözyaşları.
Büyüyorduk ortalarda bir şekilde. Sokağa çıkmamıza pek izin verilmezdi. Sen yine babaanne kontenjanından faydalanırdın. Biz büyürken var olan zulüm de büyüyordu. Sivas Katliamı’nda evde dizini döverek ağlayanlar, Gazi Katliamı’nda Gazi Mahallesi’ne yürüyerek gidip gelenlerin acıdan kararmış yüzleri, yorgun bedenleri… Bunları dışarı çıkmadan gördük. Daha neleri gördük!
Oyunlarımız değişti evde. Birazımız polis, birazımız katledilen olduk. Evde katledilenler kazanıyordu çoğu zaman. Belki demişsindir kendi kendine; “gerçekte neden olmasın?”
Çelişkiler değişti bu arada. Break dans yapan, kolejli çocuk olmaktan çoktan vazgeçtin. Dinlediğin müzikler değişti. Farklı insanlar, farklı sorular soktu aklımıza. Mecliste olmayan partiler mesela! Çocuk aklımızla durumu ayırt etmemiz biraz sürdü. Kendimizce kavradık. Haksızlığa gelemeyen yalnızca biz değilmişiz. Az da olsa içimiz ferahladı.
Okul kitaplarımızın arka sayfasındaki haritada “ülkemizin” içinde ülke fark ettik. Bilmediğimiz diller, kültürler, inançlar…
Elimize geçeni, evdekileri okuyorduk, tartışmaları dinliyorduk. Olmuşları öğrenmiş, olanlara tanıktık.
Böyle örülüyordu hikayemiz. İlmek ilmek. Çelişkiler büyüyor, yetmezmiş gibi bir diğeri ortaya çıkıyordu. Tercihler yapmamız gerekiyordu. Hayatın kendisini devrimci kılmak bir tercihti mesela. Tek başına mı, herkesle beraber mi?
Bir dakikalık karanlık eylemleriyle birlikte geceleri sokakla tanıştık. O arada kuşlama yaptığını söylediğinde sonradan çok şaşırmıştım.
Liseye geldiğinde hedef belliydi artık. Bir sohbetimizde eleştirilerimi sıralayınca “ya kaçar kurtulduğunu sanırsın ya kalıp çözüm bulursun” demiştin. Belki unuttun bu sohbeti. Ama hep böyle yaptın. İç çelişkiler, düşman, kendi çelişkilerin… Bütün bunlarla baş etmek kolay olmamıştır elbette. Hep kaçarak kurtulduğunu sananlara tanıklık ediyorduk, hazin sonlarına da tabi ki! Sense yürüyordun uzun uzun. Sabahları spora başlamıştın. Daha güçlü olmak için. Yolun hem zihnen hem de bedenen güçlü olmayı gerektiriyordu.
Sonrası acı, zulüm, işkence, zindan ve katliam. Ne gördüysek, duyduysak, okuduysak hepsini yaşadık. İyi, kötü kalburüstülerin gittiği okullara gittik. Bir adım ötemizdi burjuva hayat tarzı. Avrupa’yı mevzu bahis bile etmiyorum. Biz de biliyorduk uzaktan ahkam kesmeyi, yargılamayı, bir kalemde silkeleyip atmayı.
Herkesin emeği, pratiği kendisine. Tarih kimi yazacağını iyi bilir. Bunca boş konuşanların gözü kapalı atlayacaklarına atlamamak, arayıp da bulunamayanları reddetmek her babayiğidin harcı değil! Bu aşikâr.
Bütün bunlar bir kahramanlık hikayesi değil. Olan, olması gereken emekle yoğrulmuş; ilmek ilmek bilinçle, direnişle, mücadele ile örülmüş bir hayat. Neyi neden tercih ettiğini çok iyi bilen bir hayat. Çoğularının aksine! Bu, ibretlik bir kavgada ve yaşamakta ısrar öyküsüdür olsa olsa! Üstelik ilkeli ve değerli!
-Bacın-