[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Dinle “]
Deniz Yoldaş’a…
Her Pratiğimizde Size Sözümüz Var
2011 Mart’ı… Ağır geçen kış koşulları yerini ılıman bir havaya bırakmaya başlamıştı. Ama bir ay önce ağır bir yıkım yaşadığımız “2 Şubat” kazasının izlerini tüm soğukluğuyla yaşıyorduk. Bir yandan üzerimize düşen büyük sorumluluğu, Beşler’in bize devrettiği görevleri layıkıyla yerine getirme kaygısıyla görevlerimizi yeniden hatırlayarak geleceğe dair planlar yapıyorduk. Diğer yandan da ölümsüzleşen Beş karanfilimizi görevleri, sorumlulukları ve yaşamlarıyla en iyi şekilde anlatabilmenin sorumluluğunu yerine getirmeye çalışıyorduk. Bir köşeye çekilmiş Emel (Nurşen Aslan) yoldaşla ilgili yazdığım yazıyı tamamlamaya çalışırken yanı başımda bitiverdi Deniz (Cumhur Sinan Oktulmuş) yoldaş.
-Ne yapıyorsun?
-Emel yoldaşla ilgili bir şeyler karalıyorum.
-Ver bir bakayım.
Uzun bir yazıydı. Bir solukta okuyuverdi. Sonra dönüp bana;
-Bir gün, olur da bir şey olursa, benimle ilgili de yazarsın artık.
-Yazarız ya ayıp ettin.
Savaşın koşulları o kadar doğallaştırıyor, basitleştiriyor ki bazı sohbetleri. O an verdiğin sözü bir gün gerçekleştirme zamanı geldiğinde nasıl ağır bir söz verdiğini anlayamıyorsun.
İşte şimdi sadece bir giriş olarak kaleme aldığım o gün sıradan bir sohbetin sözü, nereden ve nasıl başlayacağıma dahi karar vermekte çok zorlandığım sözcüklerle dökülüyor zihnimden ve yazı olup akıyor kalemimden.
-Bir gün benimle ilgili de yazarsın…
Boşuna söylememişti Deniz yoldaş bu sözleri… 2020 Yılının Kasım ayının üzerinden üç yıldan fazla zaman geçti. Bu kadar sürede bir kelime dahi yazamamış olmamın yine Deniz yoldaşın bildikleriyle birebir bağlantısı vardı. Haberini ilk aldığımdaki tepkim, belki de hep engel oldu yazmama. Sonbahar koşullarında haber geç ulaştı bize. Yoldaşların olduğu alandan aldığımız kayıp haberleri Deniz yoldaşın da içinde olduğunu netleştirmemize yetmişti. O anki ilk tepkim “Deniz yoldaşla birlikte çocukluğum da gitti” oldu.
Evet gerçekten öyleydi. 7 yaşında henüz birinci sınıftayken okul değişikliği nedeniyle geldiğim ilkokulda müdür beni yeni sınıfıma götürdüğünde öğretmen oturacağım sırayı işaret etti. Sıraya gittiğimde tanıştığım ilk sınıf arkadaşımdı Deniz yoldaş. Küçükken çağırdığımız ismiyle Cumcum… İşte ‘90 yılında sınıf arkadaşlığı, sıra arkadaşlığıyla başlayan, sonrasında ölümüne yoldaşlığa dönüşen yaşam bağımız böyle başlamıştı.
O kadar çok anı, o kadar çok paylaşım, yaşanmışlık birikmişti ki ölüm haberi sanki tüm bunları da götürmüş gibi oldu. “Özlemek güzel bir duygudur. Ama uzun sürünce acı veriyor.” Hele özlemin bitmeyeceğini bilmek daha da ağırlaştırıyor. Bu duygunun acısını dindiren ilaç ise içerisinde yer aldığımız devrimci mücadele oluyor.
Bir gün kalabalık bir eğitim grubu içerisinde sorumlu yoldaşımız tek tek sormuştu “neden devrimci oldunuz” diye. Doğal bir tepki, refleks olarak birbirimize bakmıştık. Sanki o an biz birbirimize soruyor ve kendi cevabımızı arıyorduk. Sahi neden devrimci olmuştuk? Devrimci bilincimizi olgunlaştırmaya, bizi devrimcileşmeye götüren koşulların tanımına dair belki saatlerce konuşurduk ama şimdi ilk devrimcileşmemize yol açan nedenler için bir cümle dahi kuramıyorduk, anlatmaya zorlanıyorduk.
Çok küçük yaşlarda, daha ortaokul birinci sınıfa giderken kendimize “devrimciyiz” dediğimiz koşulları o anki bilincimizle anlatmak zor. Belki zorunlu bir tercih, belki o anki koşulların zorunlu dayatması. Bir dönem devrimcilerin kalesi olan, ‘90’lı yıllarda devletin mafya, uyuşturucu, çeteleşmeyle devrimci dinamiğini yok etmeye çalıştığı bir mahallenin özneleriydik. Arkadaş çevremiz ikiye bölünmüştü. Bir yanda bizden büyük, lise çağındaki devrimcilerin yanında olan bir arkadaş grubu, diğer yanda mafya ve çeteleşme yanında saf tutan bir arkadaş grubu. Biz tercihimizi devrimcilerden yana yapmıştık. O günkü aklımız, yetişme tarzımız, belki de insanlaşmanın yanında saf tutmamıza neden oldu. Sonrası, Deniz yoldaşın bir kez bile “tamam buraya kadar” demediği devrimci yaşamın ilk adımları olmuştu. Hani kesintisiz devrimci yaşamdan bahsederiz ya bazen, Deniz yoldaşın yaşamı tam da bu tarife uyan; iradeli, inançlı, bilinçli bir yaşamdı. Gençlik faaliyetinin de sağladığı avantajlarla o sürekli ileriye bakan, kendini geliştirmeye yoğunlaşan, tıkandığında koşullara teslim olmadan sorunu çözmeye odaklanan bir yaşamın sahibiydi. Belki de bende en saygı uyandıran yanı buydu.
“Öleceğiz bir gün. Bu yaşamın doğallığı. Ama ölüm sıram geldiğinde yaşamımın bana en büyük armağanı musallaya kızıl tabut içinde girebilmek olmalı” demişti.
Musallaya kızıl tabut içinde gelmek bir devrimcinin seçtiği yolu ifade eder. O toplum için yaşamak ve ölmek yolunu seçmişti. Devrimci bir insanın yaptığı toplumsal bilinçle ve devrimci bir iradeyle yaşamını salt kendi dünyası olmaktan çıkaran toplumsal kurtuluşun parçası haline getirmektir.
Deniz yoldaşın bu özelliği yaşamayı kendi için olmaktan çıkaran, bütün yaşamını mücadelenin gerektirdiği şekillerde sürdürmesini sağlayan özelliğiydi. 25 yıllık yoldaşlık ilişkimiz içerisinde salt kendi için tek bir hayalini, tek bir planını duymadığım biriydi Deniz yoldaş. Onun yaşamında örgüt, onun yaşamında yoldaşları, onun yaşamında halk vardı. Tabiri caiz ise sistemin tüm olanaklarıyla, tüm ilişkileriyle bağını koparmış bir insandı. Bundandır ki devrimci yaşamı boyunca “bir kez bile devrimci mücadeleden kopmak” gibi bir düşüncesi olmayandı. Tam tersi, bedeli ne olursa olsun hep ileri olana yönelendi.
Deniz yoldaş, devrimci tutarlılığın, irade ve inancın bilinç ve pratikle harmanlandığı devrimci bir yaşamın öznesiydi. Layıkıyla yaşadı… Sırası geldiğinde yine, kendini hasrettiği yaşama biçimine layık davranarak arkasına bakmadı, ölümü korkusuzca kucakladı.
Devrimci mücadele içerisinde tutarlılığın, sürekliliğin, sürekli yenilenme ve gelişme ihtiyacının su ve ekmek gibi hayati önem taşıdığı anlardayız. Deniz yoldaş, devrimci onuru ve erdemi içine girdiği pratikte bilinçle harmanlayan bir karaktere sahipti. Bireyci yaşamın “kutsal” sayıldığı koşullarda o, partili kimliği, partili duruşu, partili bilinciyle yaşamını görevlere ve sorumluluklara göre sürdüren, bireysel yaşamı genelin çıkarı için feda eden bir komünistti. Örnek alacağımız, büyüteceğimiz, eskiyi atıp yeniyi şekillendireceğimiz örnek bir yaşamdır Deniz yoldaşın yaşamı.
Aradan dört yıla yakın zaman geçti. Belki dediği gibi “kızıl bir tabut” içinde musallaya koyup layık olduğu biçimde uğurlayamadık onu. Ama o, şimdi ve gelecekte halkımızın yüreğine kızıl bir sembol olarak işlendi şimdiden.
Daha anlatacak çok şey var. Şimdilik bir giriş bu… Daha uzun anlatılar uzun bir devrimci yaşamın ihtiyacıdır. Tüm ölümsüzler gibi Deniz yoldaşın devrimci yaşamını da geleceğe örnek olarak anlatacağız.
İyi ki tanıdım seni, iyi ki yoldaş oldum sana. İyi ki yığınla paylaşımımız oldu, ortaklaştırdık birikimimizi diyebildiğim güzel insana, iyi bir dosta; ama her şeyden önce hesapsız bir yoldaşa sözdür verilen. Karanlığın aydınlığa kavuştuğu anda yanı başımızda olacaksın sen de tüm ölümsüzler gibi. Ama o ana kadar her pratiğimizde size sözümüz olacak: bıraktığınız bayrak düşmeyecek, bıraktığınız silah elden ele taşınacak…