12 Haziran günü yakalandığı kanser nedeniyle, Proletarya Partisi emekçilerinden, can yoldaşım Ahmet Sel(Doktor)’i kaybettik. Can yoldaşım Ahmet Sel, bilmem seni nasıl anlatayım. Senin gibi birçok can yoldaşım aramızdan ayrılıp giderken onları anlatmak için kelimeler ve sayfalar yetmiyordu belki. Ama her yoldaşı anlatmak zorundayız.
Çünkü bu bir kültürdür, biz birbirimizi, birbirimize anlatmazsak tarihimiz yozlaşıp gidecektir. Bunun örneğini çok görüyorum, birçok yoldaşımız yaşamını yitirirken o yoldaşların cenazesi başında öylesine basit konuşmalar yapılıyor ki, yaşamını yitiren yoldaşlarımız, tarihe karşı hiç hizmet etmemiş, hiç bedel ödememiş o güzel tarihide basitleştirerek birkaç tane anılarını birleştirerek yoldaşlarımızla vedalaşarak konuşmalar yapılıyor.
Oysa bütün yoldaşlar bunu bilmeli; Kırk altı yıllık tarihimiz acı bedeller üzerinde kurulmuştur. Her yükselme devri, yaşandığı anda birçok kendini bilmeyen şahıslar ve arkadaşlar kırk altı yıllık tarihimizi darbeleyerek, parçalayarak bir yerlere savrulup gidiyorlar. Oysa bu tarihe, bağlılığından hiç ödün vermeyen arkadaşlarımız asla ve asla yaşamından ödün vermeyen arkadaşlarımız hala mevcuttur.
Evet can yoldaş, sen Koçgiri’den ben Dersim’den çıkageldik İstanbul’a.
İstanbul kavgamızın şehriydi. Ben seni tanımıyordum, sen beni tanımıyordun. Ama Proletarya Partisi, seni ve beni tanıştırdı. Can yoldaşım sen Okmeydanı’nın doktoruydun baba evin sadece senin evin değildi.
Okmeydanı’ndaki tüm yoldaşların eviydi… O evde kurulan sofralarda, hangimiz yemedik içmedik, hangimiz yatmadık ki? 12 Eylül karanlığında sen esir düşünce, bende Dersim’e gitmiştim.
Döndüğümde sen hala esirdin.
Sanıyorum ki bu amansız hastalıkta, o zaman seni yakalamıştı. O dirençli iradenle bugüne kadar direnmiştin.
Hastalığını bir yoldaştan öğrenmiştim, öğrendiğimde dilim dönmüyordu sana sorayım hastalığının ne olduğunu… Ama sen telefonda bana hastalığının ne olduğunu anlattın, tedavi olacağını anlattın.
Daha sonra hastanede yanına geldiğimde sen yoğum bakımdaydın. Seni göremedim, yoldaşlar dışarıda seni bekliyordu. Benim Dersim’e gitmem gerekiyordu Can yoldaş, yoldaşlara umutlarımı söyledim.
“Ben gidip gelince, Ahmet yoldaşla kucaklaşacağım.” Ama umudum gerçekleşmedi, sen yaşamını yitirdin.
Çok isterdim o gün senin yanında olmak, seni omuzlamak, o sonsuz yolculuğa seni uğurlamaktı.
Olmadı yoldaş…
Can yoldaşım, seninle ilk tanıştığımda sen, bana “Bitmeyen Kavga” romanını getirmiştin. Bitmeyen Kavga romanını okurken, romandaki kahraman isimlerini telaffuz etmekte zorlanıyordum. Basit bir yöntem bana söylemiştin, bizim Türk romanlarındaki kahramanların isimleri nelerse, oradaki isimlerde odur. Dedin ki; “Romanda kahraman olmasa roman olmaz, her şeyin mutlaka bir kahramanı vardır.”
Yine bir arada olduğumuz bir dönem tüm yoldaşlara şunu söylemiştim; “Yoldaşlar, mutlaka hepimizin bir yeteneği var. Yeteneklerimizi yazalım ki, Proletarya Partisi ona göre görev versin. Yani yetenekli kişiler Proletarya Partisi’ni kurumlaştırmaya çaba harcasınlar.”
Can yoldaşım, sen o paylaşımcı ruhunu Okmeydanı’ndaki bir çok yoldaşa hissettirmiştin. Çözüm üreten ender yoldaşların arasındaydın. Herhangi bir yoldaşın, başına bir sıkıntı geldiğinde mutlaka onun yardımına koşardın.
Yaşamını yitiren yoldaşları anlatması gerekenler, Proletarya Partisi’ne bağlılığı olanlar, devrim mücadelesini omuzlayanlar olmalıdır, aksi takdirde kırk altı yıllık tarihimize hizmet eden yoldaşlarımıza hem yanlış anlatmış oluruz hem de tarihimizi yozlaştırmış oluruz.
Bu uğurda canlarını yitiren tüm yoldaşları saygıyla anıyorum.
Bir Yeni Demokrasi okuru
Ahmet Sel( Ortada kazaklı ve gözlüklü)- Metris Hapishanesi