2 Eylül’den beri devletin bütün televizyon ve gazetelerinden servis edilen haberlerde Amed HDP İl binası önünde oturma eylemi yapan anaları görüyoruz. Çocuklarının “dağa kaçırıldığını” iddia eden aileler, ellerinde evlatlarının fotoğrafı ile 3 haftayı aşkın bir zamandır oturma eylemindeler. İlk gününden itibaren AKP tarafından fazlasıyla propagandası yapılan ailelere tarikatlar gelip hutbe bile okudu. Ailelerin bazıları sadece kalabalık ve kameralardan kaynaklı oraya gelip oturduğunu söylemesinin ardından saray ziyaretinden sınır ziyaretine giderken “bizi niye cepheye yolluyorlar” diyen sanatçılar devlet icazeti ile bölgeye getirilip ailelerle kucaklaştırıldı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da dahil bakanlar oturma eylemine destek verdi. Cumartesi günü çevredekilerin bu tiyatroya olan tepkisi savcılığa şikayet edildi ve aynı gün burjuva medya tarafından “HDP’ye suç duyurusu” diye haberler servis edildi.
Çocuğunu PKK’nin kaçırdığını iddia eden Hacire Akar’ın iddiası tamamen boş çıksa da şu anda HDP Amed İl Binası önünde devletin desteği ile devam eden eylem sürmektedir. Süleyman Soylu yüzlerce aileyi ikna etmeye çalıştıklarını itiraf etti. Ama en nihayetinde binlerce militanın ailesinden sadece 40 aile bu eyleme “ikna” edilmiş görünüyor. Devlet medyası, ekonomik gücü, zor aygıtı ve her türlü olanağını kullanmasına rağmen bir fiyasko, komedi, çaresizlik içinde başlattığı tiyatronun güçlenmesi için elinden geleni ardına koymuyor.
FAŞİZM RİYAKARLIKTIR!
Devletin inkar ve imhaya dayalı planı ile açığa çıkan her “açılım” süreci sonrası veya öncesi (2004, 2009, 2014) eskiyi unutturmak ve kendini meşrulaştırmak için başvurduğu hareketlerden birine dönüşen “Şehit anaları eylemleri, çocuğu kaçırılan anaların eylemi” gibi taktikler bugün de farklı bir perdeden devam ettiriliyor.
“Analar kutsaldır” diye haykıran egemenler, bu tür eylemlere destek arayışına çıkıyor, gerici sanatçı-medya-din adamı-siyasetçi-sendikacı vs. güruhunu bu eylemlere destek için yönlendirerek kamuoyu oluşturmaya çalışıyor. Bu sorun ise esasta her zaman Kürt legal partilerinin tecrit edilmesine, baskı altına alınmasına, yeni saldırıların zeminin oluşturulmasına dönüştürülecek şekilde ele alınıyor. Bu şekilde şovenizm bayrağı bir kampanya şeklinde “içerden olan kesimlerin yakınları” üzerinden dalgalandırılıyor.
Devrimci, demokrat kesimlere ve bir bütün Kürt ulusuna ve ezilen milliyet ve inançlara yönelik katliam, imha, inkar, gözaltında kaybetme, işkence ile katletme gibi siyasi bir geleneğe sahip olan faşist diktatörlüğün bugün HDP önünde gerçekleşen “eyleme” yaklaşımı ve hesapları tam da faşist niteliğine uygundur. Yıllarca Galatasaray Lisesi önünde çocuklarını arayan anaları yerlerde sürükleyip coplayan devletin “analar kutsaldır” diye haykırışı sınıfsal-siyasal konumlanışının altının kalınca çizilmesidir. Eylem hali hazırda devam ederken T. Kürdistanı’nda bir rutin haline gelen panzerle çocuk ezme ve katletmenin örneklerinin yaşanması faşist geleneğin kararlılık kazanmasıdır.
Sur, Cizre vs. şehirler ağır silahlarla yok edilip, yüzlerce Kürt katledilirken ailelerin cenazelere ulaşmasının engellenmesi hafızalarda tazedir. Yine katledilen gerillaların ailelerine yönelik baskı, sindirme ve cenazeleri sahipsiz bıraktırma politikası hala yürürlüktedir. Öfkesini, hırsını çaresizlik düzeyine taşıyıp gerilla mezarlarının ve mezarlıklarının devlet eliyle tahrip edilmesi uzak ve yakın tarihin ve günün bir politikasıdır. Bunları gerçekleştiren bir devletin “analar, evlatlar, çocuklar, kutsallar” diyerek şovenizmi körüklemesi de dünden bugüne izlenen bir politikadır. Çünkü faşizm demek riyakarlık, utanmazlık demektir. Faşist TC devleti ise bu özelliklerin hepsini özenle ve itinayla edinmiş ve uygulayan bir karaktere sahiptir.
PSİKOLOJİK SAVAŞIN “PEJMURDE” HALİ
Amed HDP önünde gerilla ailelerinin gerçekleştirdiği eylem hiç kuşkusuz başarısız olan, olmaya mahkum olan bir devlet projesidir. Geçmişte de kışkırtmayı körüklemek, Kürtler üzerindeki basıncı arttırmayı amaçlayan bu tür eylemler yapılmıştır. Ancak bu defa gerçekleşen eylemin keskin bir politik krizle klikler arası mücadelenin derinleştiği, AKP içindeki ayrışma ve parçalanmanın gündeme daha fazla girdiği ve faşizmin askeri başarı hikayeleri yazdığı ortamda gerçekleşiyor olması söz konusudur. Bu durum devletin “PKK’ye en kötü dönemini yaşatıyoruz, sokağa çıkma kabiliyetini kaybettiği, kitle desteğini yitirdiği bir zamandan geçiyoruz” propagandasının yoğun yapılmasıyla birleşmiştir. Böylesi bir dönemde yaklaşık 25 aile ile gerçekleşen bu eylem, kayyum saldırısına verilen psikolojik bir destek amacı taşımaktadır. Ancak her yönüyle devletin, AKP-MHP kliğinin ne kadar zayıf ve çaresiz hale geldiğinin de göstergesidir. Zira HDP önünde bir eyleme içişleri bakanı düzeyinde katılım gösteren bir devlet, ciddiyetini ne düzeyde kaybettiğinin, meşruiyet krizi içinde nasıl boğuştuğunun ve AKP-MHP faşist kliğinin hangi düzeyde bir sıkışma yaşadığının göstergesi olabilir.
HDP’ye yönelik saldırı, kuşatma operasyonunun bir parçası olan bu eylem, hiç kuşkusuz beklenen etkiyi göstermemiştir. Genel kamuoyunda alıcısı olmayan, devletin işlediği suçların daha güçlü sorgulanmasına zemin sunan bir kıyaslama durumu yaratmıştır. AKP-MHP-Vatan Partisi’nin gündemde tutmaya çalıştığı, bu gerici-faşist kesimlerin destekçilerinin ötesinde kamuoyu desteği bulmayan bir boğulma içindedir HDP önündeki soytarılık.
Ancak HDP’ye dönük diz çöktürme ve çökertme planları hız kesmeyecektir. Bu neviden eylemlerin yarattığı iklimle tutuklama saldırıları, PKK eylemleriyle HDP’nin hedef gösterilmesi daha pervasız bir hal almıştır. HDP’nin kapatılması tartışması yeniden gündeme gelmiş, klişe olan “terörle aranıza mesafe koyun, kınayın” ajitasyonu daha güçlü yapılır hale gelmiştir. Bunun yanında milletvekilleri, belediye başkanları, il yöneticileri devlet tarafından daha güçlü şekilde hedef tahtasına oturtulmaktadır. Belirtmek gerekir ki devletin topyekûn saldırısının bir parçasıdır Amed HDP önündeki eylem. Ancak en zayıf, en soytarıca ve hiç kuşkusuz en alçakça niteliği olan özelliğe sahiptir. İstenilen politik amaç elde edilemediği gibi, eyleme katılanların bir kısmının yalan ve hileleri açığa çıktıkça eylemin etkisi ve ciddiyeti daha fazla aşınmaktadır.
Bu ve türevleri olan psikolojik savaş aygıtları bir süreç boyunca kullanılacaktır. Hiç kuşkusuz demokrat, devrimci ve yurtsever çevre bu girişimlere karşı deneyimlidir ve bilinçlidir. Dün denenen şeylerin tekrarı niteliğindedir. Ancak bu psikolojik savaş argümanlarına ve saldırılarının topyekûn saldırının uzantısı, parçası olduğu kavranmalıdır.
HDP üzerindeki baskı ve sindirme politikası olarak ele alınmalıdır. Bu bağlamda bu süreçte HDP daha güçlü sahiplenilmeli, dayanışma en üst düzeye çıkarılmalıdır. Özellikle şovenist dalgayı en güçlü şekilde kırmanın yolu HDP ile dayanışmayı güçlendirmek, kayyum saldırısı başta olmak üzere demokratik haklara yönelik gasplar ön plana çıkarılmalıdır. Bu dönem saldırıları ancak bu dayanışma ve eylemsel süreç püskürtme kabiliyetine sahiptir.
*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 19 Eylül 2019 tarihli 44. sayısından alınmıştır.