[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
*Yazının birinci bölümü için tıklayınız.
EMEK VE ÖZGÜRLÜK İTTİFAKI’NA YENİDEN BAKIŞ: TALEPLER, ÇÖZÜMLER, İDDİALAR
Yazının birçok yerinde, ittifakın bileşenlerine değil de taleplerine, çözüm önerilerine bakmamız gerektiği üzerine yaptığı öneriyi dikkate alarak, ittifakın muhtevasına bir kere daha bakalım.
Arkadaşlar “Kürt sorunu, inanç ayrımcılığı, emeğin özgürlüğü, cinsiyet eşitliği, doğanın talanı” üzerine saptanan “çözümlere” dair bir şeyler söylemimizi istiyor, söyleyelim:
“Kürt sorununa barışçıl çözüm”: Deklarasyonda SMF’nin altına imza attığı talep şudur: “Savaş politikaları, silah ve çatışma yöntemleri yerine, diyalog ve müzakere seçeneklerinin kendini tarihsel olarak dayattığı ve güncel olduğu aşikârdır.” Savaş, silah ve çatışma yöntemleri terk edilmeliymiş. SMF herhalde altına imza attığı bu talep için de şöyle diyecektir: “Biz silah kullanmadığımız için böyle düşünmemiz normal.” “Kürt sorunu” olarak adlandırılan sorun nedir? Bizce Kürt ulusunun ayrılma hakkına sahip olmasıdır. Biz bunu legal-illegal platform fark etmeksizin savunuruz. Bu ayrılma hakkının ancak ve ancak Halk Savaşı ile geleceğini de. Siz Kürt sorunu savaşla değil, barışla çözülür diyorsanız, bunu talep ediyorsanız, ya halka yalan söylüyorsunuz ya da gerçekten sorunların böyle çözüleceğini inanarak reformizmin serin sularına yelken açmış durumdasınız. Bu koşulda Engels’in tabiriyle “dürüst oportünistler”siniz. Hangisini tercih edersiniz?
“Cinsiyet eşitliği”: Konuyla ilgili deklarasyonda yazan ilk ve tek acil talep, İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden geçerli hale getirilmesidir. İstanbul Sözleşmesi cinsiyet eşitliğini sağlamayacaktır. Kadınların ve LGBTİ+ların önündeki hukuksal engeller de kaldırıldığında toplumsal cinsiyet ve cinsel kimlik eşitliği sağlanamayacaktır. Cinsiyet eşitsizliği o kadar derinde bir problemdir ki, konu Demokratik Halk Devrimi ve ardından sosyalist devrimde bile tamamıyla çözülemeyecek kadar komplekstir. Burada da yalan ya da reformizm, tercih sizin.
“İnanç ayrımcılığı”: Devletin Sünni karakteri, faşist diktatörlüğün burjuva demokratik aşamaya geçemeyeceği ve dolayısıyla sizin “eşit yurttaşlık” olarak tanımladığınız burjuva kavrama erişemeyeceği gerçekliğinden kaynaklı, inanç eşitliğini sağlayamayacaktır. Bu da bir devrim meselesidir.
“Emeğin özgürlüğü”: Bu kavramla ne kastedilmek istenmektedir? “Emek” kavramından ve onun özgürlüğünden ne anlamalıyız? Hiçbir fikrimiz yok! Oldukça soyut ve manasız bu kavrama benzer, “halkın egemenliğine dayanan demokrasi”, “eşitlik, özgürlük” gibi literatürümüzle alakası olmayan, neyi nitelediği ve neyi istediği belirsiz, son derece popülist ve bir o kadar da oportünist kavramlara rastlamak mümkün.
“Doğanın talanı”: Reformist hareketin örebileceği ve üzerinde durabileceği en makul talep ve alan.
Bahsedilen başlıkların hiçbiri başlıca çelişmeleri içermiyor. Doğrudan reform talepleri bile değiller zira çoğu bizzat devrimin konusu. Örneğin “İstanbul Sözleşmesi geri alınsın” bir reform talebi olabilecekken, bunu cinsiyet eşitliğine bağlamak, talebi bir devrim talebi haline getirmektir. Reformizmin yaptığı tam olarak da budur. Devrimci yıkma ve yeniden yapma iddiasının tahribi buralardan başlamaktadır. Buna reformist hareketler nezdinde itirazımız yoktur; fakat SMF gibi devrimci gördüğümüz yapıların aymazca “bir de içeriğe bakın, talepleri inceleyin” talebine vardır. İbrahim yoldaş bu belirsizliği, TİİKP Program Taslağı Eleştirisi’nde çok net bir şekilde yırtıp atıyor:
“[…] birinci olarak her şart altında ‘acil talep ve ihtiyaçların’ savunulması gibi, tamamen reformist bir çizgiyi partinin çizgisi haline getirmek istemektedir. Çünkü komünistler, ‘acil talep ve ihtiyaçları’ ancak, ‘genel politik taleplerimize ve kitleler içindeki devrimci ajitasyonumuza sıkı sıkıya bağlamak’ şartıyla ve ‘devrimci sloganların yerine kısmi talepleri asla ön plana çıkarmamak’ şartıyla savunur ve desteklerler. ‘Genel politik taleplere ve devrimci ajitasyona’ aykırı düştüğü anda reddederler. Mesela, bugünkü düzeni yıkmak için harekete geçen kitlelerin karşısına geçip ‘acil talep’ nutku atmak, düpedüz gericilik olur ve bu, hâkim sınıfların politikasıdır. Ayrıca, komünistler acil talepler uğruna mücadeleyi hiçbir zaman esas haline getirmezler.”
SMF tabii ki “biz komünist parti değiliz” diyecektir. Bahane hazırdır, devrimcilik sulandırılmış ve reformizmin teorisi meşrulaştırılmaya çalışılmıştır artık. Hepimize geçmiş olsun.
EÖİ VE İKTİDAR MESELESİ
“İttifaklar çözüm olmayacak ama ne için çözüm olmayacak? Bu belirsiz, soru yanıtsız. Eğer mevcut ittifakın siyasi iktidarın alınması için çözüm olmayacağı kast ediliyorsa, bu doğru!”
“Siyasi iktidar perspektifine sahip olan parti-örgütün bu hedefini ittifaklarla başarması ya da siyasi iktidar mücadelesinde ittifakları belirleyici esas, temel mücadele ve örgütlenme biçimi olarak ele alması tasavvur edilemez.”
Yazıdan verdiğimiz bu iki alıntıyla SMF, EÖİ’nin iktidar derdinin olmadığını, demokratik talepler ekseninde kurulduğunu ve iktidar perspektifi taşımadığını ileri sürüyor. Peki bakalım Haliç Kongre Merkezi’ndeki kuruluş etkinliğinde ittifak bileşenlerinin sözcüleri neler demişler?
EHP: “Kürt sorununa demokratik çözümü biz getireceğiz. Alternatif biziz.”
TİP: “Biz buraya tarihi yeniden yazmaya geldik. EÖİ saray rejimine karşı mücadelenin en kararlı gücüdür.”
TÖP: “Halkın yegâne seçeneği olan ittifakımızın kuruluşu için bir araya geldik. Halk iktidarını biz kuracağız”.
Görüldüğü gibi anlı şanlı reformistlerimiz, onlarca yıllık savaş birikiminin, verilen binlerce şehidin yarattığı alan üzerinden ahkâm kesmiş, alternatif biziz demiş, bu ittifakın iktidara aday bir ittifak olduğunu söylemiş. Peki gelelim yazımızın muhatabı SMF’ye. “Bizim ittifakla iktidar derdimiz yok” diyen SMF dönem sözcüsünün konuşmasından benzer inciler, aktaralım: “Biz bugün, emeğin kurtuluşunu örgütlemeye geldik. Faşizme karşı direnişi ve anti-faşist mücadeleyi yükseltmeye geldik. Biz bugün sermaye partileri içerisinde tercih yapmaya mecbur olmadığımızı haykırmaya geldik. İşte alın size alternatif: EÖİ. İktidar ancak ve ancak doğruda ısrar ederek alma cesareti gösterenlere verilir. Bu cesaret, EÖİ’de var, buna inanıyoruz. Bunu başarabiliriz. Zemin buna müsait ve her şey buna uygun.”
Yukarıdaki alıntıdan da gördüğümüz gibi SMF, yazıda belirttiğinin aksine ittifakın, iktidarın alınması noktasında çözüm olduğunu iddia ediyor. Onlara EÖİ ile ortaya koydukları iktidar iddialarında başarılar diliyoruz. Yalnız sormadan edemeyeceğiz: Arkadaşlar bu tutarsızlığın, bu aymazlığın sebebi nedir? Siz ne ara bu kadar kolay yalan söyler oldunuz? Bu sizin kurnazlığınızdan mı, reformizminizi meşrulaştırmaya çalışmanızdan mı, “dürüst oportünistliğinizden” mi geliyor? Siz et misiniz, balık mısınız? Biz sizi anlayamadık!
SMF, EÖİ ile anti-faşist mücadele verecekmiş. İbrahim yoldaş şöyle diyor:
“’Faşizme karşı mücadelenin aracı’, revizyonistlerin göstermek istediği gibi, ‘devrimci güç birliği’ safsatası değil, ‘halkın birleşik cephesidir.’ Yani, proletarya önderliğinde ve işçi-köylü temel ittifakı üzerinde kurulan, bütün devrimci sınıf ve tabakaların ittifakıdır.”
SMF, EÖİ ile demokratik talepler etrafında kitlelerin mücadelesini yükseltecekmiş. İbrahim yoldaşı dinleyelim:
“’bütün acil talep ve ihtiyaçları savunarak, yığınların bilinçlerini yükseltmek…’ teorisi, tamamen, ekonomistlerin, ‘elle tutulur sonuçlar vaadeden somut istekleri ileri sürerek’ işçileri ‘bilinçlendirme’ ve ‘işçi eylemlerini yükseltmek’ teorisinden mülhemdir. Ve ikisi arasında öz bakımından en ufak fark yoktur!”
SMF, bütün bu gerçekleri yüzlerine vurduğumuz için bize sol-sekter diyor. İbrahim yoldaşa dönelim:
“’Sekter olmamak’ sloganı gerçekte bütün revizyonist ve oportünist gruplarla ilkesiz birlik kurma arzusunun, zihni ve fikri tembelliğin gerekçesidir.”
İttifak bileşenlerinin siz dahil tamamı, EÖİ’nin iktidara aday olduğunu, ezilen sınıflar için bir alternatif olduğunu, çözümün bu ittifakta olduğunu dile getirmiştir. Yani başlığımızda dile getirdiğimizi kanıtlar şekilde, “zafer protokol koltuklarından gelecek” demiştir. Bu haliyle, “ya öncüsü kendisine dönüştü ya da öncüsü başıboş bıraktı” ikilemindeki SMF başıboş kalmıştır. Zira öncüsü çözümü başka yerlerde aramaktadır. En azından biz öyle olduğunu zannediyoruz. Şayet öncüsünün çözüm yolundan başka bir çözüm öneriyorsa SMF, derhal bir kurultay toplayıp bu durumu netleştirmelidir. Bu çift başlılık, devrimci sınıf ve katmanlarda bir belirsizlik oluşturur. Belirsizlik, sizde ziyadesiyle var olan oportünizmin ve revizyonizmin kendi iktidarlarını ilan etme alanıdır.
Arkadaşlar siz manipülasyon, çarpıtma ve türlü teorik cambazlıklarla “somut koşulları” tahlil ededurun, biz sol-sekter güzergahta çizgicilik yapalım.
YAKLAŞAN SEÇİM VE İTTİFAKLAR POLİTİKASI
Biz, SMF’nin başlığımızda geçen ve doğrudan şu anki seçim ittifaklarını vurgulayan “ittifaklar çözüm olmayacak” ibaresine atıfla “bütün ittifaklara karşılar” yaygarasının aksine, ittifak politikasına her koşulda karşı değiliz. İbrahim Yoldaş ittifak politikasıyla ilgili şöyle söylüyor: “komünistler ‘her şart altında’ ittifaka hazır değildir. ‘Bağımsızlıklarını korumak’, ‘kendi kuvvetlerine dayanmak’, ‘inisiyatifi kaybetmemek’ ve program hedeflerine uygun olmak şartıyla, ittifaklar kurarlar.”
Birincisi içinde bulunduğumuz süreç, faşist diktatörlüğün topyekûn imha ve tasfiye saldırısıdır. Bizim bu saldırılar karşısında başlıca görevimiz Halk Savaşı stratejisine uygun bir politik hat izlemektir. Esasımız budur, geri kalan her şey tali ve esasa göre şekillenmediği sürece anlamsızdır. İkincisi, böyle bir ittifak Proletarya Partisinin program hedeflerine uygun değildir. Üçüncüsü, komünistler bu ittifakın içerisinde bağımsızlarını korumak için harcayacağı çabayı başka yerlere kanalize etmeyi daha makul bulmaktadır. Zira yaklaşan seçimle birlikte her siyasi öznenin kendi sınıf karakteri ve aldığı pozisyon gereğince çeşitli hesapları vardır. Dördüncüsü, bu ittifak, çizgisel-aydınlanmacı bir yerden baktığımızda “iyi şeyler” söylese de, mesele kesinlikle tek başına ne söylendiği olamaz. Siyasi arenada güçler dengesi, bir pozisyon savaşıdır aynı zamanda. Hangi öznenin ittifakı nereden meşrulaştırdığı, ittifakın diğer öznelerini de ilgilendirir. Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı’nı gerilla vurana kadar savunabilen kıdemli reformist, yılların şoven hareketi EMEP Mersin feda eylemini kınarken, Akşener’in kız kardeşleri, faşist Millet İttifakı’nın sorgusuz destekçisi, Kemalizm’in savunucusu, en büyük derdi parlamento olan, silahlı mücadele düşmanı TİP kendini bu ittifak üzerinden meşrulaştırırken, düşmanla en fazla sokaklarda biber gazı, cop, gözaltı noktasında karşılaşmış reformistlerimiz ahkâm keserken, bizim “ama iyi şeyler söyleniyor” diyerek ilkesiz bir birlikteliğin içinde olmamız imkânsızdır. Beşincisi, halkımızın meselesi egemen sınıfların bir faşist kliğinin gidip yerine başka bir faşist kliğin gelmesi meselesi değildir. Proletarya Partisinin gündemi de seçimler değildir. Proletarya Partisinin görevi, düşmanın amansızca saldırılarına karşın, İbrahim yoldaşın 11 ilkesine sadık kalarak, illegalitenin, parti çalışmasının ve silahlı mücadelenin esasına dayanan, savaşın yasalarına uygun bir şekilde tutturulan kurumsallaşmış bir MLM politik-ideolojik hattır.
Önceki yazımızda belirttiğimiz ve SMF’nin “ıska geçtiği” bir hususu hatırlatmakta fayda vardır: Legal alandan, “kazanımla” dahi olsa, devrimci hareketin esası olan devrimci savaş çizgisine geçiş mümkün değildir. Sıçrama legalden illegale doğru olamaz. Aksine, bu tarz ittifakların iktidar alternatifi gibi kendini lanse etmesi devrimci savaşımız önünde bir engeldir. Devrimci savaş, bugün her zamankinden daha çok, olabildiğine berrak bir şekilde kitlelere aktarılmalı, propaganda edilmelidir. Bugün SMF’nin kazanım zannettiği demokratik hamleler, tasfiye dalgasının yaratacağı tahribatın habercisidir. Bu tasfiye dalgasından her hareket gibi biz de nasibimizi alıyoruz. Fakat dalganın savurduğu yerlere, kendiliğindenci bir şekilde, somut koşulları tahlil ettiğimizi zannedip demirlemiyoruz.
Bizden katbekat ileride olduğunu, ideolojik-teorik açıdan, kurultaylarına katılım ve katılımcıların muhtevası, kazanımları ve mevzileri üzerinden açıklayan SMF, rekabetini sorunlu yerden kurguluyor. Bizimle rekabetini eylemlerde Kaypakkaya flaması üzerinden verdiğimiz direnişle, içten ve dıştan her türlü saldırıya, “bitirdik” naralarına karşı sebat ettiğimiz çizgimizle, son yıllarda verdiğimiz onlarca şehidimizle tekrar değerlendirsin. Biz protokol koltuklarına gömülmenin değil, ayağa kalkmanın, gedikler açmanın yollarını arıyoruz. Halkımıza açık ve netiz: Faşist diktatörlüğün karşısına çoklu alternatifler değil, legal-illegal her alanda tek alternatif koyuyoruz: Demokratik Halk İktidarı. “Acil talepleri” ittifakla çözme aldatmacasına karşı, savaşı örgütlemeye çalışıyoruz.
(BİTTİ)