[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Seçim gündemli politik iklim seçim tarihine yaklaştıkça kızışıyor. Restorasyoncu dönüşüm vaatlerinden 2023 hedeflerine, üçüncü yol tartışmalarından yeni ittifak arayışlarına genişçe bir yelpazede kitlelerin gündemi seçim odaklı bir akımın içerisine sürükleniyor. Seçim gündemli tartışmalara geçtiğimiz günlerde bir yenisi daha eklendi. HDP Eşbaşkanı Pervin Buldan partisinin Kars İl Kongresi’nde yaptığı konuşmasında Cumhurbaşkanı adayını yakında açıklayacağını ilan etti. Buldan’ın söz konusu açıklaması birçok tartışmayı ve görüşü de açığa çıkarmış oldu. Genişçe bir kesim tarafından tartışma konusu olan adaylık açıklaması özellikle faşist Millet İttifakı temsilcilerinin ve kalemşorlarının eleştirilerini de beraberinde getirdi. Mİ’nin açıklamaları ve bu cenahtan yapılan yorumlar HDP’nin beklenilenin dışında bir hamle geliştirdiğini gösteriyor.
P. Buldan’ın söz konusu açıklamasına ilk eleştiri Emek ve Özgürlük İttifakı’ndan geldi. HDP’nin ittifaka değinmeden aday çıkarma kararı TİP ve EMEP tarafından “ittifak” adres gösterilerek nazikçe eleştirildi. HDP sonraki açıklamalarında söz konusu “hatayı” düzeltti. Buldan ertesi gün yaptığı konuşmada, HDP’nin ittifaklarıyla ortak aday çıkaracağını söyledi.
HDP’nin kendi adayı hamlesinin esas mesajı faşist Millet İttifakı’na yönelikti. Öncesinde HDP’li M. Danış Beştaş yaptığı açıklama ile “Mansur Yavaş gibi adaylar çıkarılırsa desteklemeyiz” dedi. Devamında gelen “kendi adayımızla seçime gireriz” hamlesi ile faşist Mİ’ye HDP cephesinden “bizi çantada keklik sanmayın” mesajı verildi. Buldan’ın bu açıklaması geniş kesimlerce “HDP aldığı aday kararı ile Cumhurbaşkanlığı seçimini ikinci tura taşımış oldu” biçiminde yorumlandı. Kuşkusuz bu hamle HDP cephesinden “oldu bitti” bir karar değil. Nitekim HDP Milletvekili Tayip Temel’in, “Tercihimiz ortak adaydan yanadır ancak gelişmeler, ortaya çıkacak profiller gözetildiğinde, adayımızı çıkarma seçeceğimiz tartışmaya açılmıştır. Pervin hanım ikincisinin altını çizmiştir” sözleriyle tercihin ortak adaydan olacağına dair güçlü bir eğilim olduğu ortaya çıktı. Bu eğilim yerel seçimlerde T. Kürdistanı dışında Millet İttifakı adaylarını desteklemek olarak daha önce somutluk kazanmıştı. Bu bağlamda HDP’deki ortak aday eğilimi böylesi bir somutluğa dayanıyor. Başka bir deyişle bilindik ehven-i şer politikanın Cumhurbaşkanlığı seçimine uyarlanmış hali de denilebilir. HDP cephesinden yapılan açıklamaların eksenini Mİ’den beklentiler oluşturuyor. Hatta söz konusu beklentilerin gerçekleşmemesi HDP’nin kendi adayı tartışmasını da şekillendirmişe benziyor. Mİ’nin kalemşorü İsmail Saymaz’ın “Altılı Masa’dan beklediğiniz hamleyi görmüyorsunuz diye anlıyorum” sorusuna Tayip Temel’in verdiği “Hiç. Sıfır. İttifak son derece ürkek. Erdoğan’ın çizdiği alanda top oynayan, muhalefetin yarısının maruz kaldığı acımasız politikalara duyarsız ve ilgisiz bir durumda” yanıtı söz konusu beklentiyi doğruluyor.
HDP’nin söz konusu çıkışı ve sonraki açıklamaları Buldan’ın çıkışının, “Altılı Masa”nın aday belirleme sürecinde HDP’yi muhatap almasına yönelik bir çağrı olarak değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. HDP’nin nasıl bir politika izleyeceği hem “Altılı Masa”nın söz konusu çıkışa dair yaklaşımına hem de HDP’nin kendi içerisinde yapacağı tartışmalara göre şekillenecek. Bu noktada netleşmiş bir politika HDP ve Emek ve Özgürlük İttifakı bileşenlerince dile getirilmedi. HDP ve ittifak güçlerinin adaya odaklanan “beklentili” tutumun sürdürüldüğünü söylemek mümkün. Mİ ile ortak aday tartışmasında “nasıl ortaklaşılacak?” sorusuna HDP en başından beri “ilkelerde ortaklaşma” yanıtını veriyor. Burada bir başka önemli soru açığa çıkıyor: Faşist Mİ’nin niteliği HDP ile dolayısıyla Kürt ulusal mücadelesiyle ortaklığa izin veriyor mu? Kısaca ittifakın bileşenlerine baktığımızda en başta CHP ve İYİP gibi faşist diktatörlüğün kolonlarına sıkıca sarılan, ulus-devletçi yapıyı koruyan bu bağlamda da Kürt meselesinde bilindik “devlet” reflekslerinin korunduğunu görüyoruz. Özellikle CHP, faşist, asimilasyoncu, inkârcı ve tekçi karakterini demokrasi sosuyla perdeleyerek Kürt halkından oy almanın hesabıyla hareket ediyor. CHP Kürt meselesine dair içerisindeki belli odakların ve siyasetçilerin açıklamasını “bizi bağlamaz” diyerek geçiştirmektedir. İYİP bu noktada CHP’den daha “cüretli” davranarak bilindik “terörle mücadele” söylemlerini tekrar ediyor. İYİP’in şefi M. Akşener bu noktadaki rüştünü ’90’lardaki Kürt katliamlarıyla, faili meçhullerle ispatladı. SP, Gelecek Partisi ve Demokrat Parti de Kürt meselesiyle arasına mesafe koyarak söylemlerini geliştiriyor. Olası iktidarda “terörle etkin mücadele” söylemleri yine bu üç parti tarafından dillendiriliyor. Mİ’nin içerisinde Kürt meselesiyle ilgili en cüretli çıkışlar Ali Babacan’ın DEVAP’ından geliyor. AKP’nin kuruluş dönemlerindeki Kürt politikasına sadık kalan Babacan, Kürt meselesinde “siyasi çözüm” vurgularıyla çözüm süreci tartışmalarına göz kırpıyor. Bu noktada HDP’den de olumlu bir tepki alıyor. Ancak DEVAP’ın Kürt politikası Kürtlerin ulusal kolektif haklarına dair vurgular içermediği gibi tartışma yaratan “anadil” tartışması da bir illüzyondan ibaret. DEVAP Kürtlerin anadil hakkını “korunma, geliştirme ve kullanma” olarak ele alırken resmi dil Türkçe’ye vurgu yapmayı ihmal etmiyor. DEVAP’ın söz konusu politikasıyla hedefi “çözüm” vaadiyle Kürt halkından oy devşirmekten öte değil.
Bu bağlamda “Altılı Masa”nın ne altında ne de üstünde Kürt halkının çıkarına dair bir politika olmadığı gibi Kürt meselesinde inkârcı, baskıcı ve faşist öz ısrarla korunmaktadır. HDP’nin hamlesine karşı geliştirilen “suskun tavır” da yine bu politikaya içerilidir. Kuşkusuz HDP’nin bir güç olarak bu ittifaka kendini gösteren açıklamalar yapması anlaşılırdır ancak Kürt meselesinde bilindik kodlar dışında hareket etmeyen bir diğer faşist ittifaka dair oluşan beklentilerin karşılığının olmadığı da açıktır.
“Kitlelere yol gösterecek komünist bir önderlik olmadığı için, halkın muhalefeti, gerici kliklerden bazen birinin, bazen diğerinin peşine takılmış ve çarçur edilmiştir.” (İbrahim Kaypakkaya, Seçme Yazılar)
Seçim endeksli hamleler ve tartışmalar esas olarak halkın gerçek gündemlerinden uzak sandık ve oy vermekle sınırlı bir politikanın tezahürüdür. Burjuva-feodal siyaset arenasında yaşanan tartışmalarda Kürt halkı dahil olmak üzere ezilenlerin umudu ve beklentisi seçimlere bağlanmakta, sandık odaklı “değişim” söylemleri dile getirilmektedir. Kitlelerin ortak aday tartışmalarıyla dolayımsız olarak faşist kliklerin mi etrafında birleştirileceği gerçekliğine karşı kitleleri kendi sorunları etrafında birleştirmek ve faşist diktatörlüğe karşı devrim saflarında örgütlemek adına bir kez daha “çare Demokratik Halk Devrimi” şiarını yükseltmeliyiz.