Ali Kemal Yılmaz (Özgür), 24-28 Kasım 2016 tarihinde Dersim Aliboğazı’nda hava saldırısında ölümsüzleşen Murat Mut’u (Tuncay) anlatıyor…
Yaşamını Pertek’te geçirmiş, yaşamın acı tatlı bir yığın anısına burada şahitlik etmişti. Onun yaşamında, dünyanın başka bir köşesinde yaşamak diye bir olgu yokmuşçasına severdi memleketini. Küçük bir ilçe olsa da burada yaşayan insanlar için rutinliğin dışında bir anlamı vardı. Türkiye’de Aleviler, azınlık olmasına rağmen Dersim ve ilçelerinde çoğunluktu ve baskın kültürel şekillleniş de Alevi kültürüyle harmanlanan solculuk-devrimcilikti. Pertek de bu açılardan kendisi için örgür bir alandı.
Gençlik yıllarında devrimciliği anlamaya, tanımaya başladı. İlçede etkin olan hareketlerle temasları oldu. Reformist hareketlerle de temas kurdu. Sonuç olarak ise TKP/ML’nin düşüncelerinin doğruluğuna inanarak yerel mücadeleye katıldı. Gazete dağıtımları, eylemler, mitingler derken alanının aranan militanlarından oldu. Aktifti ve beklentileri de fazlaydı. Gençliğin coşkunluğuyla girdiği devrimci faaliyet, onun için atılım ve biraz da serüven demekti. Genç gözleri, meselelerin derinini değil yüzeydekileri görüyordu henüz. Ve dalgalar ve dalgaların köpükleri, onu tatmin etmedi. Tsunami görmek isteyene iki metre dalga ne desin? Gördükleri onu tatmin etmedi. Bir süre köşesine çekilmeye karar verdi. Deyim yerindeyse kendi yaşamına baktı.
Fakat içinize bir kez şüphe düşmüşse ondan kurtulmak zordur. Bir gün askerlik kağıdı geldi. Ve onca sevdiği, değer verdiği gerillayla/halkla savaşan orduya gitme düşüncesi, onu sarstı. Bunu göze almaktansa son tercihini yapmaya karar verdi. Ve tavrını halkından, partisinden yana yaptı. Askerlik kağıdını yırttı ve soluğu gerillada aldı.
Gerilla onun için yabancı değildi. Dersimliydi. Bir aşinalığı vardı. Dahası Orhan (Alican Bulut) yoldaş akrabası ve iyi arkadaşıydı. O da bir yıl önce gerillaya katılmıştı. Ve orada daha önceden adını duyduğu birçok yoldaşı vardı. Şimdi onların yanında olmak, onun için büyük bir mutluluk olacaktı. Ve öyle de oldu…
Kafasında soru işaretleri yok değildi. Acaba yapabilecek miyim? Beni kabul edecekler mi? Sorun yaşar mıyım? diye düşünüyor, diğer yandan da etrafını, yoldaşları gözlemliyordu. Kabul edilme sorunu yoktu…
Gerilla birliğine, “yeni savaşçı“ demeye gör, hemen atılır, alıştırır, pekiştirir. Biri söküğünü dikmene, biri rahtını yapmana, bir diğeri üniformanı uydurmana yardım edecektir. Zaten zimmetli olduğun yoldaş da yaşamı, kuralları, yapacaklarını ve yapamayacaklarını vs vs anlatmak, denetlemek, dahası ilk eğitimini gerçekleştirmek zorundadır.
İşte Murat Mut yoldaşımız, Tuncay yoldaş olmaya böyle adım attı. Üç yıldan fazla süren gerilla yaşamında da yoldaşlarını hep yanında buldu. Ne zaman sorunlarla, çelişkilerle karşılaşsa yanında partiyi buldu. Bundan olacak; „layık olabilecek miyim“ sorusunu sorardı hep…
Yaşamı boyunca çok yoksulluk çekmemiş, istediğinde çalışmış, istediğinde çalışmamış, ama ailesini hep yanında bulmuştu. Bu onda kendi ayakları üzerinde durmak yerine sürekli dayanacak bir yer bulma eğilimini yaratmıştı. Bu eğilim, gerillada kendini gösterdiği her seferinde yanında yoldaşlarını bulmuştu ama eleştiriler de almış, kendi ayakları üzerinde durmaya yöneleceğine söz vermişti. Bu anormal bir durum değildi aslında. Hepimiz gibi o da sınıf kökenine karşı zayıftı. Sınıf duruşunu koruyordu. Kimimiz, küçük burjuva, kimimiz köylü, kimimiz lümpen özellikler de taşırız. Ve bunları atmak, kendi devrimini yapmak demektir.
Devrim, devrimcilik deyince hedefi hep dışımızda ararız. Devirecek bir sistem, bir faşizm, bir burjuvazi, patron-ağa devleti vardır. Fakat bunu yapabilmenin, başarıya ulaşmanın yolu, kendimizde bu saydıklarımızdan kalma özelliklere karşı da mücadele etmek, devrimi kendimizde gerçekleştirmekten geçmektedir.
Tuncay yoldaş da bundan muzdaripti. Kendi kendini yiyip bitiren bir karakteri de vardı. Yapmak için yöneliyordu. Gerçeklik onu bazen yıldırıyor, bazense canla, coşkuyla katılıyordu. Zorlu görevlerin üstesinden gelmeye çalışıyor, kendini pratiğin içinde güçlendirmeye çalışıyordu. Bazen yoldaşlarla kavga da ediyor fakat en yoğun desteği de yine onlardan görüyordu.
Yurdal ve Sefkan yoldaşların üzerindeki emeğine layık olmaya çalıştığını söylerdi hep. Bir dönem faaliyetini birlikte geçirmişlerdi ve “en rahat, en iyi faaliyetim bu“ derdi hep. Yurdal’ın inatçılığı, inancı, duruşu ve ne olursa olsun iyimserliğini doya doya anlatırdı. Sefkan’ın dostluğunu, yardımcılığını, değerlendirmelerini, nasıl da istekle ve arzuyla hatırlardı.
Onun gözünde yoldaşlarının, hele de şehit yoldaşlarının değeri çok büyüktü. Onun da yoldaşlarının gözündeki değeri büyüktü.
Tuncay yoldaş, gerillada hatalarının, eksikliklerinin altından kalkabilmenin adıdır bir nevi. Kendiyle mücadele etmenin adıdır. Onun örnek alınacak en önemli özelliği budur. Onun sözleriyle anlatacak olursak;
“Devrimcilik çok zor bir iş. Ben devrimciliğin ne olduğunu burada anladım. Devrim için yapmak zorunda olduğun şeyler var. Sen bunları yapmazsan çark dönmüyor. Çünkü sen de bir dişlisin. Ve koca bir makinenin, partinin, örgütün bir parçasısın. Bunu unuttuğunda sendeler, düşersin. Devrimcilik işte böyle zor bir iş.“
“Yaşamını adadığı esas şeyin şehit yoldaşların izinden gidebilmek“ olduğunu söylerdi sık sık. İşte layık olabilmek bu anlama geliyordu. Ve Tuncay yoldaş layık olarak ölümsüzleşti.
Ali Kemal Yılmaz (Özgür) / 2018-2019 Kışı