Tüm yazılı ve görsel burjuva-feodal medyanın, reklam şirketlerinin, sosyal medyanın desteğini almasına, göz göre göre olan biten her şeyi bile büyük bir manipülasyon kampanyasıyla çarpıtmasına rağmen, AKP hükümeti kan kaybetmeye devam ediyor. 31 Mart yerel seçimlerine olduğundan fazla misyon biçilmesi, büyük bir güç yarışına girilmesi, aslında kendilerinin bildikleri ancak toplumdan sakladıkları (manipüle ettikleri) kendi içlerindeki çatışmanın, bir süre sonra ciddi bir krize dönüşme ihtimali olan bir kapışmanın dışarıya yansıtılmaması girişimi olarak da okunabilir başka bir bakış açısıyla.
Ancak 31 Mart yerel seçimlerinden AKP-MHP ittifakının istediğini alamaması, İstanbul ve Ankara dahil birçok büyükşehir belediyesinin kaybedilmesi, var olan muhalefetin ya da haksızlığa uğradıklarını düşünen (siz tasfiye edilen diye okuyun) bir kesimin seslerini daha yüksek çıkarmaya başladıklarına, direkt AKP’ye eleştiri yaptıklarına şahit olmaya başladık.
AHMET DAVUTOĞLU VE ALİ BABACAN TAYYİP ERDOĞAN’A ALTERNATİF OLABİLİR Mİ?
AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’a yönelik burjuva medyada vs. yapılan eleştirilerden biri, yola birlikte başladığı “yol arkadaşlarından” çoğunu tasfiye etmesidir. Sanırız bunlar içinde en çarpıcı olanların başında eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gelmektedir. Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakan olması için görevinden istifa etmiş, AKP’nin yükselişte olduğu dönemde hep en kritik mevkilerde görev almış, daha sonra birkaç denemeden sonra (o dönem ulusalcıların mecliste 367 milletvekilinin evet demesi maddesini devreye sokması vb. nedenlerden kaynaklı birincisinde adaylıktan çekilen Gül, daha sonra yapılan kanun değişiklikleriyle Cumhurbaşkanı oldu) Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül geliyor. Tam da o dönemlerde AKP’nin arası Gülen Cemaatiyle de bozulmaya başlıyordu. Abdüllatif Şener vb. isimlerden sonra en yakın isimlerden biri olan Gül devre dışı bırakılıyordu.
Daha sonraki dönemde Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasıyla boşalan başbakanlık koltuğuna Ahmet Davutoğlu oturtulacaktı. Erdoğan’ın söylediğinden bir adım dahi dışarı çıkmayan Davutoğlu da bir süre sonra tasfiye edilenler listesinde yerini aldı.
Bülent Arınç, Ali Babacan, Beşir Atalay, İdris Naim Şahin, Hüseyin Çelik, Mehmet Şimşek… uzayıp giden bir liste var, AKP kurucuları arasında yer alan veya bakanlık yapan ve daha sonra tasfiye edilenler. Bu isimlerden Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın adı sürekli yeni parti kurucuları arasında geçtiği için, onlara özel bir vurgu yaptık.
Uzunca bir süre Abdullah Gül öncülüğünde bir muhalefetten bahsedildi ancak gelinen aşamada bu isim çok fazla zikredilmemektedir. Bunun yerine bugün daha çok Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan isimleri geçmektedir. Ancak yapılan yorumlara göre bu iki ismin de ayrı ayrı çalıştıkları söylenmektedir. Bu iddiaları en güçlü şekilde ifade eden MAK Danışmanlık Başkanı Mehmet Ali Kulat, BBC Türkçe’ye yaptığı açıklamalarda şunları söylemektedir; “Davutoğlu ve Babacan ayrı ayrı çalışıyor. Abdullah Gül, doğrudan bu oluşumun içinde yer almayacak. Ali Babacan’a çok büyük haksızlık yapıldı. Adı faizciye çıktı. Şimdi faiz yüzde 25’lere dayanıyor ama faizler gündemde değil. Her iki tarafta da, parti girişimlerinin içinde yer alan isimlerle görüştüm, birden fazla kişiyle istişare ettim. Şu anda iki farklı oluşum var ama ileride birleşecekler diye düşünüyorum” bu yorumlardan anladığımız kadarıyla, Ali Babacan’ın gidişi de, diğerlerinin gidişi de öyle basit olmamış ve gidenler kamuoyuna yaptıkları açıklamaların aksine, aslında bu durumu sindirememişler. Ancak bugüne kadar susmalarının arkasında yatan nedenlere iyi bakmak gerekmektedir. Dünün koyu AKP savunucuları ve planların teorisyeni ve uygulayıcısı olan bu kesimler acaba bugün neden harekete geçmek istemektedirler?
Son günlerin gündemde olan, yeniden parlatılmaya çalışılan isimlerinden Ahmet Davutoğlu’nun, 31 Mart yerel seçim sonuçlarının ardından yaptığı değerlendirmeler dikkat çekicidir. Davutoğlu, AKP’lilerin üst perdeden atışlarına rağmen, “İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlıklarında alınan sonuç olmak üzere, partimizin toplumsal desteğinde görülen azalma gerçeğiyle yüzleşmek ve bunu sağduyulu bir şekilde değerlendirmek durumundayız” diyerek, var olan durumu ve gerçekliği ortaya koymaktadır. AKP’ye destek azalmaktadır. Bununla yüzleşmek demek, ciddi kapışmaların iç klik dalaşlarının daha somut ayrışma noktasına geldiğine işarettir. Mutlaka kendi içinde bir takım planları ve hesapları vardır AKP’nin, bu planları tahmin etmek aslında zor değil, biz emekçiler olarak ancak kendi iç dalaşlarının nereye varacağına bakacağız.
Davutoğlu eleştirilerinin dozunu biraz daha arttırarak aslında parti içindeki rahatsızlığın nedenlerine vurgu yapmakta ve “tek adamcılığa” eleştiri getirmektedir şu değerlendirmesiyle: “Daha da tehlikelisi, kendisini partimizin kurullarının üstünde gören ve adeta paralel bir yapı gibi partiyi yönetmeye çalışan bir odağın ortaya çıkması ve partinin seçilmiş yetkililerini ve kurullarını devre dışı bırakmaya kalkışması teşkilat kurumsallaşmasının özünü sakatlamıştır.”
AKP’nin ittifak politikasına yönelik de eleştiriler getiren Davutoğlu, bu ittifakların zarar verdiğini dile getirmektedir. Partili cumhurbaşkanlığına yönelik ise şunları söylüyor Davutoğlu: “Cumhurbaşkanının parti üyeliğine sahip olması bir sorun teşkil etmemekle birlikte genel başkanlık görevinin de aynı kişi tarafından yürütülmesi hem devlet işleyişi hem parti kurumsallaşması açısından sakıncalar doğurmaktadır.”
Tüm bu yorumlardan ortaya çıkan sonuç, AKP içinde var olan tablodan ciddi şekilde rahatsız olan bir kesim var. İleride bu kişi veya gruplar başka bir oluşuma gider mi bilemiyoruz. Bu oluşumun güç olabilmesi için öncelikle emperyalistlerin desteğini alması gerekir. Bugün için Tayyip Erdoğan ve partisi emperyalistlere ciddi bir sorun çıkarmadığı için, güç kaybına rağmen hala onlarla yürüyecek yolları olduğu görülmektedir.
Sonları, rotaları ne olur bugünden kestirmemiz zor ancak bildiğimiz bir şey var ki; bugün bu eleştirileri yapanlar, dün faşist sistemin tüm saldırılarının altına imza atanlardır. Bu referans bize gösteriyor ki, bizler için, ister Davutoğlu olsun, ister Babacan olsun, sınıfsal karakterleri gereği, daha fazla sömürü daha fazla saldırıdan başka bir şey ifade etmemektedir.
Bir Yeni Demokrasi Okuru