[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Hâkim sınıf klikleri arasındaki devam eden güç değişimi mücadelesi ve klik çatışmaları seçim odaklı tırmanarak sürüyor. Faşist düzen partileri CHP ve İYİP’in başını çektiği ittifakın geride bıraktığımız süreçte, AKP-MHP faşist bloğunu kuşatmaya dönük bir dizi hamleleri gerçekleşti. Halkın artan yoksulluğa, açlığa, zamlara ve baskıya dönük tepkilerini kendine dolgu malzemesi yapan faşist Millet İttifakı böylelikle kitleleri seçim bağlamında seferber edecek politik adımlarını sıklaştırmaktadır. Bu adımlarından biri de “demokratikleşme” adımı olarak ifade edilen ve kitleleri parlamentarizme bir kez daha yedeklemeyi içeren “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” çalışması. 6 faşist düzen partisinin üzerinde çalışarak birlikte şekillendirdiği metni değerlendirmek için parti genel başkanları Ahlatlıbel’de bir araya geldi. Buluşma “Ahlatlıbel Zirvesi” olarak isimlendirildi.
Ahlatlıbel zirvesinde ve sonrasında faşist düzen partilerinin liderlerinin verdiği “birlik” fotoğrafı oldukça tartışıldı. Bu tartışmalardan en önemlisi de böylesine geniş bir toplantıda neden HDP’nin olmadığı meselesiydi. HDP de “yuvarlak masadaki” partiler gibi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne karşı çıkmış bunun yerine “güçlü bir yerel demokrasi, yerinden ve yerelden yönetim anlayışı üzerinde yükselen bir parlamenter sistemin” getirilmesi gerektiği üzerinden “güçlendirilmiş parlamenter sistem” tartışmalarına dahil olmuştu. Bu anlamıyla “masada neden HDP yoktu?” soruları, tartışmaları da beraberinde getirdi.
Söz konusu zirve ile ilgili Kürt ulusal mücadelesi cephesinden ilk tepki HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’dan geldi. Pervin Buldan daha önce 19 Mayıs törenlerinde bir araya gelen ve ortak fotoğraf paylaşan faşist parti liderlerine “törene davet edilmedik” diye tepki göstermiş davet edildikleri takdirde olmak istediklerini K. Kılıçdaroğlu’na iletmişti. HDP’nin Ahlatlıbel Zirvesi’ne dair ilk değerlendirmeleri de benzer minvalde geldi. Pervin Buldan 6 muhalefet partisi genel başkanının HDP’siz bir araya gelmesine “Bizi yok sayanları yeri, zamanı geldiğinde biz de yok saymasını iyi biliriz” diyerek tepki gösterdi. Buldan sözlerinin devamında ise oldukça tartışma yaratacak “Yolumuz üçüncü yoldur ve bu üçüncü yola bir gün herkes muhtaç olacak, bir gün herkes mecbur olacak, bir gün herkes bizimle görüşmek için yanımıza gelecekler, bizimle görüşmek için randevu isteyecekler, bundan hiç kimsenin kuşkusu ve şüphesi olmasın.” sözleriyle HDP’nin ilk andaki tutumunu belirtmiş oldu.
P. Buldan’ın sözleri birçok kesim ve özellikle de Kürt ulusal demokratik güçlerince “apolitik” ifadeler olarak eleştirildi ve “anlamsız bir içerlenme” olarak değerlendirildi. P. Buldan aynı konuya dair sözlerinde bir taraftan “yok sayılmaya” dair tepkilerini dile getirirken diğer yandansa “Üçüncü Yol”, “Demokrasi İttifakı”nın krizden tek çıkış yolu olduğunu dile getirdi. Bu ifadeler HDP’nin ittifaklar meselesinde “hem nalına hem mıhına” bir tutumla hareket ettiğini ortaya koyması açısından çarpıcıdır. “Üçüncü Yol” hedefi ile tutumunu açıklayan HDP; böylelikle iki faşist ittifakın dışında farklı mücadele güçleriyle demokratik temelde bir araya geleceğini beyan etmiş oldu. Türkiye’nin iki seçeneğe mahkum olmadığının vurgulandığı “üçüncü yol” seçeneği öne çıkarıldı. Ancak P. Buldan’ın zirve ile ilgili sözleri bu tutumun ruhundan ve hedefinden oldukça uzak. Kendisini zaten “üçüncü bir seçenek” olarak deklare eden bir partinin, faşist düzen partilerinin oluşturduğu bir toplama dahil edilmeyişini sorgulaması, “yok sayma” olarak değerlendirmesi, içerlenmesi kendisiyle çelişik değil midir? Tam da bu noktada HDP’nin nasıl bir “Üçüncü Yol” tartıştığını daha somut anlamak adına Sezai Temelli’nin sözlerine bakalım: “HDP’nin bugüne kadar yapmış olduğu siyaset, ortaya koymuş olduğu mücadele, başta Kürt meselesi olmak üzere bütün meselelere bütünlüklü çözüm yaratma yönünde olmuştur. Dolayısıyla HDP’siz olmaz. Buradaki mesele ‘atların önüne arabayı koyma’ meselesidir. Böyle bir durumda yol alamayız. Millet ittifakı, kendi siyasi alanında yapacağı çalışmalarla, Demokrasi İttifakı’nın kendi alanında yaptığı çalışmalarla ortaya çıkaracağı güçlü muhalefet, Türkiye’nin dönüşümüne katkı sağlayacaktır.” S. Temelli’nin sözlerinde “üçüncü yol”un faşist Millet İttifakı ile arasında müphem çizgilerin olduğu çok açık görülüyor. Hatta bazı noktalarda ortak bir muhalefet odağının oluşturulabileceği de vurgulanıyor. Bu durumda açığa çıkacak “güçlü” muhalefetin Türkiye’yi dönüştüreceği de öne çıkıyor. Bu aşamada sormak lazım: “Üçüncü bir seçenek” olarak Türkiye’nin demokratikleşmesinin biricik ittifakını oluşturan güç HDP ise neden S. Temelli’nin sözleriyle faşist partilerle muhalefete göz kırpılıyor? Mithat Sancar’ın “ortak aday fikrine açığız” ifadesini de yine benzer doğrultuda değerlendirmek mümkün. Bu anlamıyla çerçevesi, niteliği, ilkeleri ve sınırları Millet İttifakı’nın denkleme girdiği ilk anda belirsizleşen “Üçüncü Yol” tutumunun niteliği ve ilkeleri HDP’nin ve içerisinde yer alan devrimci-demokratik güçlerin tartışması gereken önemli bir sorundur.
HDP sözcüsü Ebru Günay, ilk andaki açıklamalara ve Buldan’ın sözlerine “(…) Çizilmiş çemberi aşamayan, resmi kodların ötesine geçemeyen, inkâr zihniyetini aşamayan bu siyasetin Türkiye’ye bir hayrı yoktur.” ifadeleriyle açıklık getirmeye çalışsa da faşist ittifaklarla bir araya gelmeye dönük net bir tutum belirlememiş; bu anlamıyla “Üçüncü Yol”un sınırlarını ve ittifaklara yaklaşımını yine belirsiz bırakmıştır.
Müesses nizamın resmî ideolojisinin tutkalı olan ve Türk hâkim sınıflarının çıkarlarını esas alma tekmiliyle gerçekleşen “zirveye” verilen tepki, Kürt ulusal mücadelesinin görevleri bağlamında düşündüğümüzde de eleştirilmeye muhtaçtır. Resmî ideolojinin parantezinde Kürt ulusal varlığını inkâr, buna karşı sürdürülen mücadeleyi imha, ulusal-kolektif haklarının gaspı da vardır. Dolayısıyla böylesi bir gerçekliğin kuşattığı bir masada olma istemi ya da olmayışa dair verilen tepki Kürt Ulusal Hareketi için oldukça talihsizdir. “Tek vatan, tek millet, tek bayrak” üzerinden Kürt ulusu üzerinde acımasızca ulusal baskıyı ve katliamları savunan tekçi düzenin iki ayrı tonu; Cumhur ve Millet İttifakı’yla bu noktadaki ayrımlar net olarak belirlenmeli bu temelde bir konum alınmalıdır. Peki P. Buldan özgülünde HDP ve Kürt ulusal mücadelesi resmî ideolojinin ve faşist düzen partilerinin gerçekliğini bilmiyor mu? Verilen tepkiler Kürt ulusal mücadelesinin hafızası, tarihi, bilinci ve mücadele deneyimleri bir kenara bırakılarak mı verildi? Elbette hayır! HDP’nin “tek adam rejimine” ya da “AKP-MHP faşizmine” karşı yürütülen en geniş demokratikleşme cephesini yaratma, “Türkiyelileşme” adına ulusal mücadelenin ilkelerinden, görevlerinden ve ulusal hakların kazanılması mücadelesinden verdiği tavizler bir siyaset biçimi olmuştur. Bu tavizler zamanla resmî ideoloji ve onun temsilcileriyle bir araya gelme pahasına ulusal bilincin ve ulusal mücadele bağlamında görevlerin belirsizleşmesine neden olmaktadır.
Kürt ulusal mücadelesi ve onun demokratik alandaki mücadelesi önemli tecrübeler ve birikimler sağlayarak bugün de ulusal mücadelenin yanı sıra demokratik mücadelenin de önemli bir aktörüdür. KUH’un demokratik cephesindeki mücadelesinin bu denli etkili olmasının nedeni Kürt ulusunun imhaya, inkâra ve baskıya karşı onurlu başkaldırısından yani halkın mücadelesinden beslenmesidir. Dönem dönem militan, dinamik ve sarsıcı bir biçim alan bu mücadele HDP’yi bugün etkili bir özne haline getirmiştir. Bu anlamıyla HDP’nin kendini geliştireceği, donatacağı ve etkili bir politik bir güç haline geleceği biricik adres Kürt ulusunun bu haklı mücadelesidir. Faşist kliklerle arasına kalınca çizgiler çekmeksizin, uzlaşma ve denge siyasetini gözeten burjuva siyaset tarzından malul verili konumlanış Kürt ulusunun ağır bedellerle yarattığı demokratik mücadelesinin özüne aykırıdır.