Katliamlar Osmanlı’dan TC’ye her dönem egemenlerin bir yaşam politikası olarak hayat bulmuştur yaşadığımız topraklarda. Yaşlı-genç, erkek-kadın ayrımı yapılmaksızın uygulanan her katliam bir utanç tablosu olarak yazıldı hep tarih sayfalarına…
Her katliamın tablosu, açlıkla, yoksullukla boğuşan insanların cansız bedenleri olarak kaldı hafızalarımızda. Dersim’de, Sivas’ta, Çorum’da Alevi oldukları için, Kürt oldukları için, katledildi insanlar. Egemenler tarafından bu katliamlara Alevi-Sünni çatışması yaftası vurulmak istendi. Halklar birbirine karşı yalan ve provokasyonlarla kışkırtılarak düşmanlık ortamına sürüklenmeye çalışıldı. Ve her katliam sömürücü sınıfların halka karşı kullandığı en vahşi ve en kanlı yöntemler oldu.
Katliamların özellikle egemenlerin ekonomik ve siyasi olarak yaşadığı istikrarsızlığın boyutlandığı, sınıf mücadelesinin geliştiği süreçlere denk gelmesi Alevi-Sünni çatışması tezini bir kez daha yalanlıyordu. 1978’de Maraş’ta yaşanan katliam da bu etkenlerin toplamı olarak hayata geçirildi. Maraş Katliamı devletin açık ve gizli kurumları, resmi devlet güçleri, kontr-gerilla ve MHP’de odaklanmış sivil faşist hareketin organizasyonuyla gerçekleşti.
12 Mart Darbesi’nin ardından 75-76’larda ekonomik kriz içindeki egemenler bu süreçte artan sınıf çelişkilerini ve devrimci örgütlerin kitleselleşmesini engelleyebilmek için planladı böylesi bir katliamı ve adına da Alevi-Sünni çatışması dedi.
Maraş’ta 19 Aralık 1978’te Çiçek Sineması’nda “Güneş Ne Zaman Doğacak” isimli anti-komünist bir film oynatılırken tahrip gücü düşük bir bomba patlatılır. Bu, uzun zamandır planlanan katliam politikasının ilk ayağını oluşturuyordu. Çünkü hemen bu olayın ardından devlet “solcular camiyi ve sinemayı bombaladı” propagandasını yaptı. Bu propaganda sonrası faşistler 20 Aralık’ta solcu ve Alevilerin yoğun olarak kullandığı Akın Kıraathanesi’ni bombaladı. 21 Aralık’ta ise TÖB-DER’li öğretmenlerden Hacı Çolak ve Muzaffer Yüzbaşıoğlu faşistler tarafından tabancayla vurularak öldürüldü. Katledilen öğretmenlerin cenazelerine de saldıran katiller sürüsü burada da üç kişiyi daha katletti. Artık Maraş’ın her sokağı faşist saldırılarla yankılanıyordu. Alevilerin evleri önceden kırmızı boyalarla işaretlenerek daha sonra buralara yapılan saldırılarda tespit edilen mekanlar yakıldı. Kadın-erkek, yaşlı- genç demeden bir katliam yaşama geçirildi. Maraş’a giriş-çıkışlar devlet tarafından yasaklandı. “Ana-baba” gününe dönen Maraş sokakları devlet eliyle ateşe verildi.
Ve sonuç… Katliam sonrası açıklanan verilere göre 111 ölü, 1500 yaralı, 100’lerce gözaltı. Yakılan, yıkılan 210 ev ve 70 işyeri. Bu resmi verilerin yanısıra çok sayıda insanın hastanelere gitmeyerek kendi tedavilerini kendi imkânlarıyla gerçekleştirdiği biliniyor. Maraş Katliamı’nın en çarpıcı noktalarından birisi ise bu katliamın “halkçı, solcu” maskesinin ardına gizlenen faşist Bülent Ecevit’in başbakan olduğu dönemde gerçekleşmesidir. Tarih, ezilenlerin gerçek dostlarının kimler olduğunu göstermiştir, tıpkı özgür geleceğin kimler tarafından yaratılacağını gösterdiği gibi…