[responsivevoice_button voice=”Turkish Male” buttontext=”Makaleyi dinle “]
14 Mayıs seçimlerinde tartışılan gündemlerden biri de TİP-HDP gerilimiydi. Seçimlere ortak listeyle mi yoksa ayrı ayrı mı girilmeli tartışmaları gündemi uzun süre işgal etti. Başta Halk TV, Tele1 gibi CHP kaynaklı medya olmak üzere egemen kliğin sözcüleri de yazılı ve görsel medyada bu meseleyi konuştu. Tüm bu tartışmalar çeşitli düzeylerde yürütülürken TİP, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın içinde fakat kendi amblemiyle seçimlere katılma kararı aldı.
Kuşkusuz ki devrimci kamuoyunu da belli oranlarda kesen bu tartışma Emek ve Özgürlük İttifakı’nın ve TİP’in karakterine dair çeşitli doneler vermekte. Gazetemizde yer verdiğimiz ittifaka dair görüş ve eleştirilerimize paralel olarak bu yazıda yaşananları ele alacağız.
Öncelikle Emek ve Özgürlük İttifakı’nı (EÖİ) bir kere daha kısaca değerlendirelim. EÖİ, Kürt Ulusal Hareketi’nin parçası olan HDP’nin önderliğini yaptığı, EMEP, TİP, SMF, TÖP ve EHP gibi kurumların da bileşeni olduğu bir ittifak. HDP içindeki ittifak parti ve örgütlerini de hesaba katarsak, devrimcisiyle, reformistiyle ittifakın Türkiye solunun ciddi bir kesimini kapsadığını söylemek mümkün. Öte yandan ittifak bileşeni örgütlerin kendi özgün kaynaklarıyla orada olduğunu görüyoruz. EMEP, Türkiye solunun ideolojik bir ayağını temsil eden, deneyimli bir reformist hareketken; SMF, esasta Dersim’deki yerel pratiğini bir kaynağa çevirerek var oluyor; TÖP ve EHP ise yerellerdeki çeşitli spesifik kaynaklara dayanmakta. TİP’e geldiğimizde ise bu ana kaynağın popülizme dayalı parlamenter politika olduğunu görüyoruz. Üç milletvekili 2018 seçimlerinde HDP’den giren, bir milletvekilini de CHP’den saflarına katan TİP; SMF, DP, ESP gibi HDP üzerinden meclise giren partilerin milletvekillerine göre çok daha fazla öne çıktı. TİP’in meclis konuşmalarına dayalı performanslara verdiği önem ve konuşma içeriklerinin hesap sorma, yargılama ağırlıklı olması gibi etkenler belli bir kesimin dikkatini çekti. Milletvekili profiline baktığımızda da parlamenter sermayenin “hakkıyla” elde edildiğini söylemek mümkün. Eski TKP’li, deneyimli örgütçü, ajitatif bir tarzı olan Erkan Baş, oyuncu kökenli, demokrat çevrenin tanıdığı, sanal medyada etkili Barış Atay, bedel ödemiş gazeteci Ahmet Şık ve CHP’den “kazanılan”, yine tanınmış ve “sosyalist” TİP’i seküler-kemalist kesimlerle buluşturabilecek Sera Kadıgil. Kabul etmek gerekir ki meclisi önemseyen ve milletvekili çıkarmak isteyen diğer hiçbir sol örgütün yaratamadığı etkiyi bu dört milletvekili yapabildi. Bir başka deyişle, halk kesimleri içerisinde popülarite sağlamak ve programatik ve stratejik düzeyde kendisine benzeyen onlarca parti ve örgütten sıyrılmanın yolunu HDP’ye dayanarak yaratacağı parlamentarist rüzgârda bulan TİP, kendi penceresinden başarılı bir süreç geçirdi. Bu noktada eklemek gerekir ki, Türkiyelileşme adına ezilen Kürt ulusunun devrimci dinamikler taşıyan milliyetçi damarını tamamen törpülemeye çalışan HDP açısından, kendi çatısından çıkmış ve sivrilebilmiş bir “Türk solu” figürü, kendini ezilen Türk sınıflarına kabul ettirmek adına memnuniyet vericiydi.
TİP’in örgütsel anlamda dayandığı parlamenter sermayeye örgütsel düzeyde öne çıkmasını sağlayan üç ana kırılma noktası eklenebilir. Birincisi Aralık 2022’de, İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in kızının, babasının kendisini 2002’de altı yaşındayken imam nikahıyla “evlendirdiği” ve çocukluğu boyunca her gün cinsel istismara uğradığını belirtmesi üzerine vakıf önünde yapılan eylemdi. Bu eylemde cemaat-tarikat karşıtlığı üzerinden seküler muhalif kesimin takdirini kazanan TİP sükse sağladı. İkincisi, Ocak 2023’te Barış Atay’ın Oğuzhan Uğur’un moderatörlüğünü yaptığı, katılımcıya muhalif olan gençlerle interaktif olarak yapılan Youtube kanalı olan Babala TV’nin “Mevzular Açık Mikrofon” programında gösterdiği performanstı. Şu ana kadar (üç ay içerisinde) 18 milyon izlenerek, 4 milyon takipçili kanalın en çok izlenen videosu olan bu program, Muharrem İnce, Ömer Faruk Gergerlioğlu, Ümit Özdağ, Cem Uzan, Ahmet Davutoğlu gibi isimlerle yapılan programları açık ara farkla geride bıraktı. “Z kuşağı” olarak tariflenen, seküler-kemalist gençlerin yoğun olarak izlediği bu programda Barış Atay, burada da oyunu kurallarına göre oynamış, “PKK bir terör örgütü müdür?”, “Selahattin Demirtaş Apo’nun heykelini dikeceğiz dedi”, “Kürdistan demişsiniz” gibi bir dizi kalıplaşmış mahkûm etme sorusunu ustaca bir retorikle “püskürtmeyi” başardı. Program performansı boyunca HDP’nin meşruluğunu zedelemeden, kendisini ve partisini sık sık HDP’den ayırmaya çalışarak ve sol popülist söylemlerle aklı, bilimi ve vicdanı öne çıkararak radikal bir anti-AKP pozisyon tutturmuştu Barış Atay. Programın ardından sanal medyada günlerce süren TİP sempatisi, üye olanların “inatçılık belgeleri”ni sanal medyada dolaşıma sokmasıyla birlikte bir trende dönüştü. Üçüncü kırılma noktası ise, 6 Şubat depremlerinin ardından Kızılay’ın Ahbap’a çadır sattığının ortaya çıkmasının ardından, TİP’in Kadıköy’de eylem yapması ve yüze yakın TİP’linin gözaltına alınması oldu. Zaten parlamenter sermayesi olan ve ilk iki kırılma noktasıyla birlikte kendini Türk, seküler genç-emekçi kesimlerde kurumsal bir yere oturtabilen TİP, Kızılay eylemi ile birlikte siyasi arenada kendinden iyiden iyiye söz ettirmeye başladı. Bu eylemden sonra da TİP’e üye olma ivmesinde ciddi artış sağlandı. Şunu da eklemek gerekir ki, cumhurbaşkanlığı seçimleri ve EÖİ’nin cumhurbaşkanı adayı çıkarma ihtimali üzerine yapılan tartışmalarda da TİP en başından beri Kılıçdaroğlu’nun desteklenmesi gerektiğini söyleyerek, Erdoğan’ı başdüşman edinen kitlelerde büyük bir sempati toplamıştı.
Tüm bu olguları ele aldığımızda şöyle bir analize varabiliyoruz: örgütlülük düzeyi ve fabrika, sendika, mahalle alanlarında kadrolaşma anlamında TKP, Sol Parti yapılanmaların gerisinde olmasına rağmen kitlesellik ve popülerlik anlamında çok daha öne çıkan TİP, esasta anti-Erdoğan’cı, seküler, kemalizmi aydınlanma yolunda bir kazanım ideolojisi olarak gören şehirli ve özelde de Türk milliyetinden gençlere hitap ediyor. Seçmen tabanı bağlamında ele alırsak, CHP’nin daha radikal ve hesap sorucu olması gerektiğini savunan, Deva, Gelecek gibi AKP artığı partilerle ittifak yapılmasını sindiremeyen, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kılıçdaroğlu’nu destekleyecek, silahlı mücadeleye ve Kürt ulusal mücadelesine mesafeli CHP seçmeni TİP’e ilgi duyuyor. Bu bağlamda HDP’nin çekirdek kitlesini ya da silahlı mücadeleyi benimsemiş kesimleri kesinlikle kesmiyor, fakat HDP’nin Türkiyelileşme noktasında hedeflediği esas kesimleri içeriyor. Bunu yaparken yine popülizme dayanıyor ve tanıdık yüzleri milletvekili adayı yaparak daha geniş kesimlere ulaşmaya çalışıyor.
PEKİ PROBLEM TAM OLARAK NEREDE?
TİP’e tepki gösteren HDP’li bir kısım için sorun, HDP’nin baraj problemini aşan gücünün istismar edilmesi, başka bir kısım içinse Türk solunun vefasızlığı, başka bir kesim içinse HDP’nin Kürtler’e haksızlık etmesi. İttifakla ilgili yazımızda şu soruları sormuştuk: TİP’i örneğin Sosyalist Güç Birliği bileşeni olan TKP, Sol Parti gibi partilerden ayıran şey nedir? TİP neden bu bileşende değil de EÖİ’de? Bu soruların cevabını TİP’in sosyal şoven olmaması olarak açıklamamıştık. Zira TİP parlamenter sermayeye dayanarak politika yapmak istediği için HDP ile ortaklaştı. Sosyal şovenizminden kuşku duymayacağımız TKP ve Sol Parti ise parlamento için HDP çatısı altına girmek yerine başka bir örgütsel geleneği sürdürmeyi tercih etti. Dolayısıyla ana sermayesi parlamento olsaydı, HDP üzerinden meclise giren, söylev yeteneği güçlü ve nabız tutabilen isimlerle TİP yerine TKP’yi ya da Sol Parti’yi konuşuyor olabilirdik.
Aslında mesele bu kadar basit bir nüansa dayanıyor. Devrimci siyasetle uzaktan yakından alakası olmayan, popülizme batmış ve altı boş, dayanağı dört kişinin kişisel meclis performansı üzerinden oluşturmuş bir yapıdır söz konusu olan. Anti-Erdoğancılık’ta kimsenin eline su dökemediği, EÖİ’nin aday çıkarmaması ve Millet İttifakı’nı desteklemesini ilk elden dile getiren TİP, “oyların bölünmesi” ve Cumhur İttifakı’na milletvekili kazandırma pahasına 49 ilde kendi ismiyle seçime katılma kararı aldı.
Kendi tutarsızlıkları bir yana, “Batı’da TİP ismiyle seçime girelim” önerisindeki siyasi yozluktur bizi ilgilendiren. Hedef o denli milletvekili kazanma odaklı bir hale gelmiş ki, örneğin HDP üzerinden ezilen Kürt ulusunun demokratik mücadelesinin meşrulaştırılması derdini edinmemiş ve halkın geri yanlarıyla uzlaşarak kendi Türk kimliğinin avantajına sığınmışlardır. HDP listesinden seçimlere girerek kendi bağımsız politikasını yürütmek, aynı zamanda Türkiye’nin en büyük demokratik kurumunun Kürt meselesi üzerinden sarf ettiği çabayı mesele edinmek yerine zorunlu bir kolaycılığa kaçmıştır TİP. Bunu yaparken de kendisi üzerinden, 1965 TİP’inden sonra ilk defa Türkiye Sosyalist Hareketi’nin kitlelerle buluştuğu gibi dayanıksızlığa sarılmıştır.
Esas kaynağını meclise dayandıran, düzen siyasetinin temsilcileri de dahil olmak üzere hiçbir siyasi yapı varlığını sürdüremez. Bu gerçek ilk olarak siyasetin meclisle sınırlı olamayacağına ikinci olarak da Türkiye siyasetinde meclisin çok küçük bir yerinin olduğuna dayanmaktadır. Kürt meselesinin çözümü için bile, bu çözüm için legal bir muhatap olarak ortaya konan HDP, devletle Öcalan arasındaki görüşmelerde ulak görevi üstlenmiştir ancak. HDP legal bir parlamenter parti olarak varlık zeminini meclisten değil, sokakta, dağda, hapishanelerde yürütülen halk hareketinden almıştır. TİP’in CHP’nin “radikal” kesimine dayanan popülaritesi, seçim günü sandığa gidip “oy boşa gitmesin” diyerek düzen partilerine yönelecek kitlelerin vereceği oy kadardır maalesef. Öte yandan TİP’in muadili TKP, EMEP, Sol Parti gibi yapılarsa uzun yıllara dayanan kurumsal kimliklerini yine parlamentodan değil, siyasi gelenekleri ve yerel pratikleri üzerinden sağlamışlardır. Kendi gücünü alacağı oy üzerinden yorumlamak, kendi varlık zeminini böyle bir matematiğe dayandırmak yanlış ve son derecede problemlidir. Sürekli önüne yüzdesel hedefler koyan, milletvekili kazanmayı stratejik hedef haline getiren TİP, örneğin yüzde 1’e ulaşamadığında haksızlığını ilan edecek, yanlış yaptığını mı itiraf edecektir? Böylesi boş bir bahse girmenin ne anlamı var? Bu bağlamda TİP, ana eksenini oy kazanma faaliyetinden çıkarıp kitle faaliyetine kaydırmadığı ve seçim süreçlerini taktiksel uğraklar olarak ele almadığı sürece seçimden seçime bile gündemleşemeyecek, milletvekili çıkaramadığı durumda sonraki seçimde zorunlu olarak dağılacaktır.