[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Rusya-Ukrayna savaşının gerekçe gösterildiği, kapitalist-emperyalist krizin çıktısı olarak somutlaşan enerji krizi Avrupa Birliği’nde yer alan ülkelerin politik çelişkilerini de görünür kıldı. Rusya’ya uygulanan ambargonun karşılığı olarak Rusya’nın sahip olduğu doğal gazı kısıtlaması Avrupa’da kışın çetin geçmesinde önemli bir rol oynadı. Mevcut krizi aşamayan kapitalist-emperyalist sistemin mevcut çelişkileri böylesi derin krizlerde daha fazla ayyuka çıkmaktadır. Emperyalistler arası çelişkilerin böylesi dönemlerde çatışma ve savaşa evrilmesi yaşanan krizin boyutu ile ilgilidir. Eldeki kartların masaya koz olarak bırakılması ve iktidar alanının korunması için kullanılması bu nedenle tesadüf değil tam da bu dönemin olağan bir akışı olarak görülmelidir. Ve yine belirtilmesi gereken nokta yaşanan krizin boyutu sadece ekonomik ve siyasi sahayla sınırlı kalmayarak çoklu krizleri kapsayarak ilerlemektedir.
AB’nin çevre politikalarının barındırdığı çelişkiler, kapitalist üretim ve emperyalist sömürünün çelişkilerinden ayrı tutulamayacağı gibi çevre sorunu da bunun yalnızca bir parçasını oluşturmaktadır. Bu anlamda taş kömürü de var olan siyasi ve ekonomik krizin sonuçlarından biri olarak karşımızda durmaktadır. Öncelikle Avrupa’nın taş kömür ithalatı incelendiğinde, savaş öncesi AB’nin taş kömürü ithalatının yüzde 56,6’sı Rusya tarafından karşılanmaktaydı. Rusya’nın ardından yüzde 17,2 ile ABD ve yüzde 15,3 ile Avustralya taş kömürü ithalatını karşıladığı ülkeler arasında yer alıyor. Bu verilere göre Rusya’nın AB’ye uyguladığı doğal gaz ambargosunun ardından Avrupa ülkelerinin kömür tüketimini de ciddi anlamda etkilemektedir.
Rusya’dan karşılanan elektrik ve ısınmada kullanılan termal kömür ithalatı ise yüzde 70 seviyelerinde yer alıyor. Bu durumun sonucu olarak Avrupa’da ayyuka çıkan ısınma ve elektrik tüketimi sorunu, Avrupa ülkelerine tükürdüğünü yalatan politikalara yönlendirdi. COP26 ve COP27’de öne çıkan gündemler içerisinde, “acil” başlığıyla alınan kararlar içerisinde bulunan, “kömür tüketiminin aşamalı olarak sonlandırılması” kararı açıkça ihlal ediliyor. Kendilerinin ısrarcı olduğu ve karara uyulmadığı takdirde yaptırımlarda bulunma tehditleri savuran AB, karara uyulması gerektiğini söyleyen çevre aktivistlerini işkenceyle gözaltına alarak saldırılarını pervasızlaştırıyor. Kömür madenine karşı gerçekleştirilen eylemlerde saldırılarıyla odak noktası haline gelen Almanya’nın Rusya’dan termal ve metalurjik kömür ithalatı 14,3 milyon ton ile ithalatının yüzde 67’sini oluşturuyor. Bu veriler doğrultusunda ısınma ve elektrik ihtiyacını karşılamak için tüm iklim koruma kararlarını yok sayarak kömüre yönelen Almanya’nın üretim kapasitesinde büyük bir boşluk bulunuyor. Var olan boşluğun doldurulması için doğaya yönelik sömürüsünü artıran Almanya’nın sömürüye karşı çıkan çevre aktivistlerine gösterdiği saldırı, burjuva demokrasisinin de gözünü kulağını kapatmasına neden olacak gerekçeleri bulunduruyor. Ülkedeki tüm kömür madenlerini 2030’a kadar kapatmayı düşünen Almanya’nın Ekonomi ve İklimi Koruma Bakanı Robert Habeck’in haziranda yaptığı açıklamada, gelecek dönemde kömür santrallerinin daha fazla kullanılması gerekeceğini duyurması eli kolu bağlanan egemenlerin düştüğü durumu açıkça gösteriyor. Bu açıklamanın ardından Almanya, 21 kömür santralini yeniden açmaya veya kapatması planlananların faaliyetini uzatmaya karar verdi. Bu çerçevede ülke, bu ayın başında Mehrum Kömür Santrali’ni faaliyete geçirdi.
Egemenlerin yarı sömürgelerin ekolojik yapısındaki sömürü çarklarını hızlandırmasının kapitalist-emperyalist krizin yarattığı ekonomik- siyasi krizin çözülmesine yetememesi, kendi toplumsal ve demokratik yapılarında da var olan çelişkileri ayyuka çıkarıyor. Koşulların getirisi olarak Avrupa’da kömür tüketiminin yüzde 7 artış göstermesi ancak bu yükseliş karşısında ihtiyacı karşılayamayan kapitalizm, Paris İklim Anlaşması, COP gibi görüşmelerde büründüğü “kurtarıcı” misyonunu kaybetti. Kapitalizm kurtarıcı değil; sömürgeci, talancı ve iklim krizinin başrolü olduğunu kömür karası politikalarında itiraf etmekten kaçamadı.
Diğer AB ülkelerinin enerji ve özelde kömür politikaları incelendiğinde; Uluslararası Enerji Ajansı’nın verileri- ne göre, geçen yıl yüzde 6 artan küresel kömür tüketimi bu yıl yüzde 0,7 yükselerek 8 milyar tonu seviyelerin- de olacak. Böylece kömür tüketimin azaltılarak sonlandırılması konuşulan iklim görüşmelerinde, dünyanın kömür tüketimi son 10 yılın en yüksek seviyelerine ulaşacak.
- Polonya’nın Rusya’dan termal ve metalurjik kömür ithalatı 9,5 milyon ton ile ithalatının yüzde 80’nini oluşturuyor.
- Avusturya hükümeti de olası bir enerji krizini önlemek için âtıl durumda bulunan bir kömür santralini yeniden kullanıma açacağını açıkladı.
- Hollanda’da kömür santrallerinin en fazla yüzde 35 kapasitede çalışmasını gerektiren yasalar 2024’e kadar kaldırıldı.
- Fransa ve İtalya’da da eski termik santrallerin açılması planlanıyor.
Sonuç olarak bakıldığında iklimi koruma postunu giyen sömürgecilerin postunu deldirdiği açıkça ortada dururken, gerçeğin ortaya çıkışını geciktirmek için saldırılarını yoğunlaştırdığı görülüyor. Egemenlerin yarı sömürgeler üzerinde kurdukları hegemonya tahakkümünü yoğunlaştırırken, kendi kabuklarının içten çatlamaları da duyulmaktadır. Mevcut krize eklenen enerji krizi kapitalist-emperyalist sistemin krizinin çapını genişleterek, boyutunu derinleştirerek ilerlemesine neden oluyor. Bu çoklu krizin dalgası hâkim sistemi sarsmaya, çelişkileri derinleştirmeye, sistemi soluksuz ezilenleri ise nefessiz bırakmaya devam etmektedir. Bulunan çözümler bu krizi atlatmaya yetmeyeceği gibi, her çözümün başka bir kriz ve sorunu yarattığı da bilinmektedir. Bu gerçeği halk kitlelerine ulaştırmak ve gerçek çözümün onların elinde olduğunu kavratmak devrimci ve komünistlerin görevidir. Görevlerimize sarılmak ve başarmak ise ancak görevleri kavramakla mümkün olacaktır.