Son yıllarda özellikle Ortadoğu’da yoğunlaşan emperyalistler arası pazar dalaşının doğurduğu çatışmalar artarak devam ediyor. Son on yıllık süreçte, ABD’nin hem “batı” blokunda önderliğinin aşınması, hem de Rusya’nın politik Çin’in ise ekonomik gücüyle yükselme eğilimi emperyalist rekabeti kızıştırmakta ve derinleştirmektedir. Bu dalaş, başta Ortadoğu olmak üzere Latin Amerika, Doğu Avrupa, Afrika ve Asya’da yer yer yıkıcı bir rota izlemektedir. Ancak emperyalizm açısından; Suriye ve tüm Ortadoğu özgülünde yaşanan çözümsüzlük, bu sürecin tüm yıkıcılığıyla devam edeceğinin de bir göstergesidir.
Özellikle mücadelenin odak noktası haline gelen Ortadoğu’da süreç, emperyalistler açısından yavaş yavaş karşılıklı tavizlerle geçiştirilemeyecek ve ertelenemeyecek bir hal almaktadır. Bu aynı zamanda başat güç olma yitimini de doğuracağı içindir ki emperyalistler arası çekişme şiddetlenmektedir. Bu durumun özellikle bölgesel ölçekte yaşanan sıcak çatışmanın üzerine benzin döken koşulları daha fazla olgunlaştıracağını söylemek mümkün.
ABD, bölgenin kendi kuralları ve egemenliğini pekiştirecek şekilde dizayn edilmesi, Rusya’nın daha etkin kuşatılması ve Çin sermayesinin yayılmasını engellemek için İran’a daha fazla odaklanma ihtiyacı hissetmektedir. İran’a yönelik uyguladığı yaptırımların yeterli caydırıcılığının kalmaması ile ABD, askeri müdahale tehditlerini artırmıştı. Trump ile birlikte İran’ın aktif bir biçimde hedef alınacağı, nükleer anlaşmanın ABD tarafından tek taraflı askıya alınması ile kendini göstermişti. 6 Mayıs’tan bu yana askeri seçenek tehditlerinin arttığı ve ABD’nin İran’ın etrafında yer alan, İran’ın etrafını bir çember gibi saran askeri üslerine teknik ve askeri yığınak yapmaya başladığı da gözlenmektedir.
Umman ve Basra Körfezi etrafındaki üslerle hem karadan hem de denizden İran’ın etrafında askeri bir çember oluşturan ABD, özellikle Ortadoğu’daki emperyalist çekişmede; Rusya ile aktif bir biçimde yer alması ve rol oynamasına karşılık bölgedeki askeri varlığı üzerinden İran’a yönelimini sertleştirmektedir. Bu durum, emperyalizmin Ortadoğu’daki pazar dalaşının verili halde sürdürülemez hale gelmesiyle birlikte pazarın yeniden düzenlenmesi ve paylaşılmasına varacak bir sürece doğru hızla ilerlemektedir. Emperyalizm hali hazırda içinde bulunduğu krizinden bu yönlü çıkar yollarını da aramaktadır. Bugün ABD’nin İran’a yönelik attığı adımlar ise karşılığında benzer biçimde gerilimi tırmandıracak şekilde karşılık bulmaktadır.
Geçmişte 1980’li yılların ortalarında da benzer şekilde gerilimler yaşanmıştı. Basra Körfezi ve Hürmüz Boğazı’nda yaşanan tanker savaşları, o dönem de gerilimin hat safhada ilerlemesine sebep olmuş, İran rejimi ABD’yi daha o dönemlerden “büyük şeytan” ilan etmişti. Süreç tekrar benzeri özellikleri göstermekle birlikte İran bu aşamada gerilim toleranslarının arttığını ve gerilimi daha da yukarı çekebileceklerinin işaretlerini vermektedir. Bölgedeki ABD üslerine yapılan yığınak için ise İran: “Bunlar eskiden bizim için tehditti, şimdi ise fırsat” diyerek meydan okumaya girişmiştir. Bu aynı zamanda emperyalist güç dengelerindeki değişim eğrisine yönelik bir durum tespiti olarak görülmelidir.
Bölgenin aynı zamanda en önemli petrol sahalarından biri oluşu bu alanda da çekişme ve karşılıklı saldırılara sahne olmaktadır. Son olarak 13 Haziran’da Umman Körfezi’ndeki iki petrol tankeri saldırıya uğradı ve Suudi Arabistan’da rezerv alanlarından limana petrol taşıyan boru hattı üzerindeki istasyonlara drone ile saldırı düzenlendi.
İRAN’IN CÜRETİ ABD’NİN TEMKİNLİLİĞİ!
Rusya ve Çin emperyalizmine bağımlı olan İran’da mevcut sistemin en önemli simgesi İran Devrim Muhafızlarına yönelik de özel bir yönelim izlenmektedir. İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun terör örgütü olarak ilan edilmesi ile birlikte; özellikle ekonomik ve siyasal olarak da önemli bir yerde duran bu yapı ile İran, siyasal ve ekonomik açıdan vurulmaktadır.
Haziran ayı içinde İran’ın, Umman Körfezi’ne kıyısı olan Kuh Mubarek kenti civarında ABD’nin de daha sonra sahiplendiği bir İHA’yı düşürmesiyle gerginlik tırmandı. Bu durum gerginliğin Suriye ve Irak sahasından sonra Basra Körfezi ve hava sahalarına da taşınmasının fitilini ateşledi.
ABD başkanı Trump’ın yaşanan olay sonrası “kaç kişinin öleceğini sordum ve 150 kişinin öleceğini öğrendikten sonra saldırıyı 10 dakika kala durdurdum “ şeklindeki sözde “vicdani” ve beceriksiz tehdit dilini bir kenara bırakırsak, askeri çatışma riskinin artarak devam ettiğini görmek de mümkündür. Elbette yaşanacak bir çatışmanın Trump’ın sözde “vicdanı” ile alakası yoktur. Emperyalist-kapitalist sistemin çıkarı karşısında en ucuz olan şey insan canıdır.
Bunun beceriksiz bir biçimde tehdit argümanı olarak kullanılmasının yanında farklı tezahürleri ile sahada yaşanabileceği de sürecin risklerinden biridir. Son dönemde ABD’nin İran’a karşı bölgeye aktardığı askeri ve teknik güç ile de esasta İran’a karşı bir taktik saldırı uygulayabileceği veya bunu bir tehdit unsuru olarak da kullanabileceği gözlemlenmektedir. Artan tehdit dili ve emperyalistlerin bölgede ittifak arayışını arttırması, bölgede aktif biçimde rol alabilecek uşak devlet ve yapılar ile ilişkilerini güçlendiren bir politika izlemesi mücadelenin kızıştığının bir başka göstergesidir. Yakın zamanda ABD tarafından İsrail’e özellikle Kudüs meselesi ve bunun gibi birçok alanda verilen politik-askeri desteğin aynı zamanda İsrail’in Suriye’ye yönelik müdahalelerinin artması da bunun bir göstergesidir. Aynı zamanda Suudi Arabistan üzerinden bölgedeki sermaye odaklarından Katar gibi ülkelere yönelik geliştirilen politik ve ekonomik müdahaleler tamamen giderek artan emperyalist çekişmede ileri karakol ve uşak olarak kullanabilecekleri devlet ve yapıları hizaya çekme politikalarıdır.
ABD bölgedeki uşaklarından Suudi Arabistan ve İsrail de İran’a yönelik uygulanan saldırının aktif birer parçası olmaktadırlar. İsrail üzerinden İran’ın Suriye’deki varlığını zaman zaman hedef alan ABD, Suudi Arabistan’ın bölge ülkelerindeki etkisini kullanarak İran üzerinde uygulanan tecridi derinleştirmektedir. Tüm bunlar İran üzerinden Rusya-Çin emperyalistlerinin etkisini zayıflatmak ve bölgedeki rolünü etkisiz kılmak için hızlı bir biçimde hayata geçirilmektedir.
Ortadoğu’da değişen veya değişmeye zorlanan pazara hâkimiyet denklemi, emperyalistlerin bu alanda çekişmesinin şiddetlenmesine sebep olmaktadır. Ve bu dalaş; bölge halkları için de daha fazla katliam, daha fazla sömürü, daha fazla baskı anlamına gelmektedir. Netice itibari ile bu çekişme, bölge halklarını ve kaynaklarını kimin daha fazla sömüreceğine dair yürütülen bir çekişmedir.