[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
ABD’de işler egemen sınıflar açısından uzun bir süredir yolunda gitmiyor. Tarihinin en büyük işçi grevleriyle, halk ayaklanmalarıyla, isyanlarla, yolsuzluk ve hükümet yetkililerinin hatta bizzat eski başkanın (Trump) görevini kötüye kullanmasıyla çalkalanan ülkede sular durulmuş değil. Dünyanın bir numaralı ekonomisi olmasına rağmen son yılların en kötü dönemlerini yaşayan ABD ekonomisindeki gerileme, enflasyon, hayat pahalılığı gibi nedenler işçi sınıfının eylem, grev ve tepkilerine neden olmaktadır.
ABD ekonomisinde ciddi sıkıntılara neden olacak grevlerden biri Otomotiv sektöründe yaşanmaktadır. Bir süredir Otomotiv sektöründe, ücret artışları, kötü çalışma koşulları vb. sorunlardan kaynaklı irili ufaklı eylemler, grevler yapılmaktaydı. Ancak Birleşik Otomotiv İşçileri Sendikası’nın (UAW) Ford Motor, General Motors (GM) ve Stellantis ile yaklaşık 150 bin işçinin yeni sözleşmesine yönelik görüşmelerinden mevcut sözleşmenin bitiş tarihi olan 14 Eylül itibarıyla anlaşma çıkmaması sonrasında yaklaşık 13 bin işçi greve gitme kararı aldı. 13 bin işçiye 22 Eylül’de parça dağıtım merkezlerindeki 5 bin işçi daha katıldı. UAW Ford şirketi ile görüşmelerde ilerleme sağlandığını söylerken söz konusu 5 bin işçinin General Motors ve Stellantis’e bağlı merkezlerdeki işçilerden olduğu açıklandı. Parça dağıtım merkezlerindeki bu işçilerin temel sorunlarından birinin işçiler arasındaki kademe farkı olduğu söyleniyor. Düşük ücretle çalıştırılan bu işçiler adil paylaşımı talep ediyor. Söz konusu merkezlerdeki işlerin aksamaması için üç büyük tekel de önlemler almaya önceden başlamış, sendikasız işçiler bu iş için hazırlanmış. Bu da bize bu dev tekellerin içinde olduğu zorluğu gösterir.
Bu karar sıradan bir grev kararı olmanın ötesinde, sendikanın 88 yıllık tarihinde ilk defa 3 otomotiv tekeline bağlı fabrikada işçilerin birlikte greve gitmesi açısından tarihi bir öneme sahip. Sorunun çözülmemesi durumunda, ABD açısından başka ciddi sorunların baş göstereceği bir kehanet değil.
3 büyük otomotiv tekelini hedef alan ve “Ayağa Kalk” olarak adlandırılan otomotiv işçilerinin grevi, 15 Eylül’de başlamıştı.
Bu grevin ABD ekonomisi açısından önemini gösteren bir veri şudur: işçilerin 3 büyük otomotiv şirketinde başlattığı grevin 10 gün sürmesi durumunda 5 milyar doları aşan ekonomik kayıplara neden olabilecek. Birçok ekonomist tarafından yapılan analizin sunduğu bilgi budur. Uzmanlara göre eylül ortasından ekim sonuna kadar grev olursa büyüme rakamları da olumsuz etkilenebilir.
ABD açısından büyüme rakamları bu grev kararlarına rağmen zaten olumsuz bir seyirde ilerlemekte. OECD, küresel ekonomiyi ağırlaştıran riskler arasında, enflasyonun beklenenden daha direngen çıkmasının ve para politikalarının sıkılaştırılmasının 2024’te de büyümeyi olumsuz etkilemeye devam edeceği ve büyümenin önümüzdeki yıl yüzde 2,7 ile sınırlı kalmasını öngörüyor. OECD’nin son yaptığı açıklamada işlerin emperyalist-kapitalistler açısından 2023’te iyi gitmediği, bu durumun 2024’te de devam edeceği yönündedir. OECD’ye göre büyüme oranı 2023’te yüzde 3 seviyesinde kalacak. 2024 yılında ise yüzde 2,7 ile daha da düşük bir büyüme bekleniyor.
Öte yandan OECD baş ekonomisti Clare Lombardelli yaptığı açıklamada, “Enflasyonun devam etmesi endişe verici. Enerji ve gıda hariç bu oran, ABD’de yüzde 4’ün, Avro Bölgesinde ise yüzde 5,5’in üzerinde yüksek seviyelerde kalıyor. Sıkışık iş piyasasında artan ücretlerin ve 2022’de enerji fiyatlarındaki yükselişin etkisi altında bu durum şimdi hizmetlere de yansıyor. Çok sayıda jeopolitik gelişme var. Enflasyonla mücadele henüz bitmedi ve kazanmaktan çok uzaktayız” dedi.
Aslında bu açıklama emperyalist-kapitalistlerin içinde bulunduğu bunalımı açıkça gözler önüne sermektedir. Bu durumdan çıkış için her ülke birtakım farklı politikaları hayata geçirmekte, kendilerince önlemler almaya çalışmaktadırlar. Bir taraftan ekonomiyi düzeltme tedbirleri alınırken diğer taraftan bu süreçte doğacak isyanlar, grevler ve toplumsal muhalefete karşı da idari tedbirler almaya yönelmektedirler. Otomotiv sektöründeki grevlere karşı birçok iş yerinde geçici de olsa işten çıkarmaların bir tehdit unsuru olarak kullanılması, birçok ülkede grevleri yasaklamaya yönelik veya polislere sınırsız yetkiler veren yasaların çıkarılması bunun göstergelerindendir.
Fed Müdahalesi Ekonomiyi Toparlar Mı?
ABD Merkez Bankası (Fed) ekonomide kötü gidişatı düzeltmek için müdahale üstüne müdahale yapmaktadır. Fed, Mart 2022’den bu yana kilit faiz oranlarını önce bir kez sıfırdan yüzde 5,25’in üzerine çıkardı. Enflasyonun yükselmesi, doların değer kaybetmesi Fed’in müdahalelerini zorunlu hale getirmektedir. Elbette faiz artırımlarının ekonomiye, işsizliğe vb. hayatı direkt etkileyen birçok şeye olumsuz etkisi olmaktadır. Örneğin, enflasyonu düşürmek için faizler yükseltilirken kredi hacmindeki daralma ekonomiyi yavaşlatmakta ve işsizliği artırmaktadır.
Faiz artırımının yatırımlara ve dolayısıyla istihdam oranına etkisi negatif yönlüdür. Zira faizlerin artması, kredi alımlarında dezavantajlı geri ödeme tutarlarına yol açar. Yüksek kazanç fırsatı sunan faize yatırım yapmak ise risk alıp iş yeri açmak ya da faaliyetleri genişletmekten daha mantıklı görülür. Bu durum da üretime, yatırıma olumsuz anlamda etki eder. Birçok küçük ve orta boyutlu işletmenin kapanmasına neden olurken elbette bunun kaymağını yiyen belli bir kesimin de daha fazla zenginleşmesine neden olur. Bu, toplumda sınıflar arasındaki uçurumun daha da derinleşmesine neden olmaktadır.
Fed’in sürece faiz müdahalesi ABD ekonomisini belli bir süre rahatlatmış gibi yapsa da uzun vadede ABD ekonomisinin gittikçe kötüleşeceği, bu durumunda var olan çelişkileri derinleştireceği düşünülmektedir. Diğer yandan ABD’nin emperyalistler arası blokta en güçlü rakiplerinden olan AB’de de işlerin hiç de iyi gitmediği OECD’nin raporlarına bile yansımaktadır. Fed’in faize müdahalesine paralel olarak Avrupa Merkez Bankası (ECB) da Eylül ayı ortasında faiz oranını yüzde 4’e yükselterek faiz artırımını tek paranın (Euro) kuruluşundan bu yana en yüksek seviyeye ulaştırdı.
Eylül ayının başında Avrupa Birliği, Ukrayna’daki savaşa bağlı belirsizlikler ve para politikasının sıkılaştırılmasını gerekçe göstererek büyüme tahminlerini 2023 için binde 8’e ve 2024 için yüzde 1,3’e revize ederken OECD de AB Komisyonu’nun bu eğilimi doğruluyor ve AB’de Almanya’daki binde 2’lik resesyon da dahil olmak üzere 2023’te yalnızca binde 6 artış öngörülüyor.
AB’nin bir numaralı ekonomisine sahip Almanya son yılların en kötü dönemlerini yaşamaktadır. Almanya’da işsizlik oranı yüzde 5,7’dir. Bu sayı Almanya için yüksek bir orandır. Ancak daha önemlisi Alman burjuvazisinin ucuz iş gücü arayışıdır. İş gücüne duyulan ihtiyaca rağmen yüksek işsizlik oranı eriyen ücretlerin ya da emekçilere yönelik düşük ücret politikasının bir sonucudur. Almanya’da enflasyon yüzde 6,1 düzeyinde bulunuyor. Bu oran, “gelişmekte olan” ülkeler için normal kabul edilse de Almanya gibi sanayileşmiş bir ülke için oldukça yüksek bir oran. Almanya aşağı yukarı 4 yıldır yüzde 6’nın üzerinde bir enflasyona sahip.
ABD, AB, Çin vb. büyük ekonomilere sahip emperyalist-kapitalistler için işlerin iyi gitmediğini söylemiştik. Var olan mevcut durumun işçi ve emekçilerin yaşamlarını olumsuz etkilediği de bir gerçekliktir. Sınıflar arasındaki uçurumun derinleşmesinin olumlu bir yanı, çelişkiyi derinden yaşayan sınıfın, yani işçi sınıfı ve emekçi kesimlerin öncüleriyle birlikte sınıf düşmanlarına karşı birleşmesini, örgütlenmesini ve kendi sınıf iktidarlarını kurması için mücadele etmesini beraberinde getirecektir. ABD’de 88 yıl sonra ilk defa Otomotiv işçilerinin bir grev örgütlemesi, Almanya’da Fransa’da, İspanya, İtalya, Yunanistan’da işçi sınıfının direnişlerle, grevlerle harekete geçmesi bu beklentiyi güçlendirmektedir. Emperyalistler arası dalaşların, gerginliklerin kaynağının bu ülkelerdeki ekonomik sorunlar, krizler olduğunu bir kez daha hatırlatalım. Yarı-sömürgelere yönelen silahların, saldırıların nedeni asla bu ülkelerdeki anti-demokratik uygulamalar, faşizm, bölgesel saldırganlıklar, kimyasal silah vb. değildir. Kâr oranlarındaki ciddi gerilemelere yeni pazar arayışlarıyla, pazar paylaşımını dayatarak çare üretmek gayretindeler. Ezilen ülkelerdeki tüm yöneticiler de bu gayretin hizmetinde hareket etmektedir. Bu ilişkilerin daha güçlü bir biçimde deşifre olduğu zamanlardayız. Bu zamanlar kitlelerin de bilincinin açıldığı zamanlardır. “Ayağa Kalk” diyerek greve çıkan otomotiv işçilerinin hareketi yeni zamanın bir eylemidir. Bu sürecin yoğunlaşarak devam edeceğinden emin olabiliriz. Tüm dünyada “ayağa kalk”maların zamanıdır…