[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Dersim’de Partizan’ın köy çalışmalarını bu sene de örgütlenme çağrısı ile sürdürdük. Dersim’in Hozat, Ovacık, Pertek ve Nazımiye ilçelerinde köylerde ziyaretler ve bildiri, gazete dağıtımları gerçekleştirdik.
Köylerde yapılan çalışmalarda dikkat çeken noktalardan biri seçimler oldu. Reformist rüzgarla birlikte kitlelerin umudunun sandığa gömülmesi kitlelerde umutsuzluk ve güvensizlik duygusunu geliştirdiğini gördük. Geçtiğimiz yıllarda çok defa karşımıza çıkan “göç sorunu” hâlâ devam ediyor. Özellikle ekonomik krizle birlikte yurt dışına göç faktörü de diğer dönemlerden fazla öne çıkıyor. Köylerde genç nüfus çok azalmış ve geriye dönenlerin de çoğunu üretimden uzak emekli maaşıyla geçinen yaşlıların oluşturduğunu söyleyebiliriz. Umutsuzluğun yoğun olduğu bu tabloya rağmen halk bizi, Partizanları sahipleniyor, kendilerini de geleneğimizin bir parçası olarak tarifliyor. Böylesi ilginin olduğu bölgede kitleleri örgütleyip devrim mücadelesine seferber etmek bizim görevlerimizin en başında geliyor.
DOĞA TALANI DEĞİŞMEYEN GÜNDEM
Orman yangınları, madenler, barajlar… Türkiye’nin birçok yerinde olduğu gibi Dersim’de de birçok rant projesi yıllardır artarak devam ediyor. Dersim köylerinin değişmeyen gündemlerinden birisi de doğa talanı olarak karşımıza çıkıyor. Yüzlerce yıl öncesinden başlayan seferler, katliamlar, sürgünler aynı zamanda doğa talanına da dönüşüyor. ‘90’larda devlet eliyle yakılan ormanlar bugün yerli iş birlikçiler aracılığıyla talana açılıyor ve kâr alanına dönüştürülüyor. Sırtları sıvazlanan iş birlikçiler “para”nın vermiş olduğu coşku ve asker-polis desteğiyle Dersim’in dört bir yanında doğayı katlediyor. Bir yandan da Dersim coğrafyası uluslararası tekelci maden şirketlerine peşkeş çekilmek isteniyor. Dersim genelinde 150’yi aşkın maden projesi olduğunu düşünürsek Dersim halkının bir kez daha topraklarından sürgün edilmek istendiğini söyleyebiliriz. Bilinçli uygulanan bu politika bir yandan yerli halkın sürgününü içerirken aynı zamanda yüksek kârların elde edilmesini sağlıyor.
HALKIN GÜCÜNÜ ÖRGÜTLEYELİM!
Devrimci mücadelenin bu denli geri düştüğü, burjuva-feodal düzenin her alanda at koşturduğu bir dönemde kitleleri değiştirip-dönüştürmek, devrimci değerlere sıkı sıkıya sarılmak daha önemli bir noktayı teşkil ediyor. Çalışma yürüttüğümüz köylerde hemen hemen her köylünün dilinde işkencenin, katliamların adını sıkça duyurduğu ‘90’lı yıllar var. “Bu dönemde de zulüm görüyorduk ama devrimciler vardı” diyorlar. Bugünkü durumda eksikliğini hissettiğimiz şey devrimcilik, devrimci ilkeler ve devrimci mücadele. Bu mücadeleyi büyütmenin ne kadar gerekli olduğunu gerçekleştirdiğimiz ziyaretlerde daha açık bir şekilde görebiliyoruz. Devrimci mücadelenin zayıfladığı her alanda sistemin en pespaye yanı açığa çıkıyor. En gerici ve barbar yönüyle halkı baskı altına almaya çalışıyor. Bugün dağ köylerinde bir köylüye bile gazetemizi ulaştırıp sohbet etmek, örgütlemek bizim açımızdan daha değerli hale geliyor. Kitlelerin bugün daha çok ihtiyaç duyduğu şey de bu. Bağlarımızı sıkılaştırdığımız her adım, devrimimiz için bir basamak oluşturuyor. Köylerde rastladığımız tablo da kitlelerin bizi, devrimcileri aradığıdır. Yeter ki kitlelerle doğru temelde, doğru politika ile bağ kurup bu çalışmalarımızı süreklileştirelim.