İşçi sınıfı ve sendikal mücadeleye baktığımızda örgütlenme yöntemlerine dair iki farklı yaklaşımı görürüz. Bunlardan biri ve dünden beri en yaygın olanı var olan sendikalarda ve onlar üzerinden örgütlenmedir. Diğeri ise kaçınılmaz olarak sendikalarla yatay ve dikey ilişkiler kursa da sendikalar dışında çeşitli dernek, platform ve koordinasyon tarzı örgütlenmelerdir. Her ikisi de belli bir ihtiyacı karşıladığı gibi kendi içinde çeşitli handikaplara da sahiptir. İşçi hareketindeki verili durum ve dalgalanmalara göre bu örgütlenme ve sendikal mücadele biçimlerinden biri öne çıkabilmektedir.
Öncelikle vurgulamalıyız ki işçi sınıfının öz örgütlenmeleri sendikalardır ve bu özelliği nedeniyle her dönem başat bir yer teşkil ederler. Komünistler var olan sendikalarda çalıştıkları gibi yeni sendikaların kurulmasına da önayak olabilirler. Bu bugünkü durumdan bağımsız genel bir doğrudur da aynı zamanda. Bu doğrunun güncel koşullara karşı ele alınması ve şekillendirilmesi de komünistlerin görevidir. Bunun için bugünkü sendikaların genel karakteristik yapılarını ortaya koymakla işe başlamalıyız.
SENDİKALAR…
Sendikaların büyük gövdesinde sermaye-devlet yanlısı sarı ve gerici sendikalar ağır basıyor. AKP’nin hükümete gelmesiyle gelişen ve bugün sendikal alanda başat güç haline gelen hükümet uşağı/partici sendikacılık günümüz sendikalarına özgün bir karakter daha kazandırmış durumda. Faşizmin ve özelde hükümetin gerici ve işçi düşmanı politikalarının hayata geçirilmesinde bu sendikacılık özel bir yer tutuyor. Yanı başında ise CHP ve MHP’nin arka bahçesi niteliğindeki sendikalar bulunuyor. Sendika yönetimleri bu şekilde olsa da işçi sınıfına dönük ekonomik saldırıların artmasıyla sözkonusu sendikalara üye işçilerin hareketi artış gösteriyor ve yer yer taşıdığı potansiyeli ortaya seriyor.
Sendikalar nezdinde üzerinde durulması gereken asıl yapılar ‘sol’ sarı sendikalardır. Kimisi hatırı sayılır bir büyüklüğe sahip olsa da çoğunluğu görece küçük bir işçi kitlesini bünyesinde barındırmaktadır. Dünden bugüne taşıdıkları sendikal bürokrasi bugün çok çeşitli saldırılar karşısında korunmacı bir biçimde kendini yeniden üretmektedir. Bu saldırıları; hükümet, patronlar ve yerel yönetimlerin işçi ve sendika karşıtı saldırıları, üretimin yapısında yaşanan değişimlerin işçi sınıfını parçalayan niteliği, yasal düzenlemelerin sendikaları işlevsizleştiren özellikleri ve işçi sınıfına sirayet eden kamplaşmanın etkileri olarak birkaç başlıkta belirtebiliriz. Özellikle işkolu barajının hayata geçmesiyle birçok sendikanın TİS yetkisini kaybetmesi ciddi bir sorun oluşturmuştur. Diğer yandan hükümete ve politikalarına kafa tutan sendika veya yönetimlerinin bir biçimde hükümet tarafından tasfiye edilmesi, genel saldırı dalgasının da etkisiyle sendikalarda korumacı politikaları ve otokontrolü geliştirmiş durumda. Bu korumacı politikalar; sadece kendi işkolu ve hatta sadece örgütlü olduğu işyerlerini gündemine alma, TİS yaptığı işyerlerini ve aidat gelirlerini koruma ve aynı zamanda koltuğunu koruma biçiminde hayat bulmaktadır. Daha önceki dönemlerde de uzlaşmacılık ve bürokratizmden muzdarip ‘sol’ sarı sendikalar karşılaştıkları kumpasın da etkisiyle uzlaşmacı çizgilerine daha rahat bahane üretebiliyorlar.
Bu koşullarda ‘sol’ veya ‘sağ’ sarı sendikalarda örgütlenme mücadelesi doğal zorluklara karşı mücadele etmenin yanında sendika yönetimlerine karşı da mücadeleyi gerekli kılmaktadır. Bu da sınıf sendikacılığını esas alanlar nezdinde genellikle ya bu alanlarda varlığına izin verilmemesi ya da işçi sınıfının örgütlenmesinde harcanan emeğin bu bürokratik ve uzlaşmacı sendika yönetimlerine kan taşıması gibi bir sonucu doğuruyor. Sendikaların bu hale gelmesinde egemen sınıflar ve sendika bürokrasilerinin rolü olduğu kadar işçi sınıfı ve sendikalarda çalışmayı bir anlamda askıya alan komünist ve devrimcilerin de sorumluluğu vardır. Bütün sınırlılıklarına karşın sendikaların yasal çerçevesi, işçi nezdindeki kabullenirliği, kalıcılığı, TİS vb. yollarla işçi sınıfının ekonomik koşullarına katkısı ve belli oranda da bilinçlenmesine etkisi varolan sendikalarda çalışmanın avantajları olarak belirtilebilir.
SENDİKA DIŞI ÖRGÜTLENMELER…
Öncelikle sendika dışı dernek, platform ve koordinasyon örgütlenmelerinin de sendikal mücadelenin bir parçası olduğunu belirtmeliyiz. İsimlerinde sendika geçmese ve devletin sendikalar kanununa göre kurulmamış olsalar da bu örgütlenmelerin temel işlevi sendikal mücadeledir ve niteliğini bu mücadele belirlemektedir. Bu örgütlenmelerin avantajı çoğunlukla genç ve dinamik işçileri çeperine toplayabilmesi, gündem yaratabilmesi ve işçi sınıfının değişik bölükleri arasında dayanışma ve koordinasyona olumlu etkileri olarak sıralanabilir. Yine çeperine topladığı sendikalı işçiler üzerinden sendikalar üzerinde de belli bir etki sağlayabildikleri söylenmelidir. Diğer yandan birçok örnekte olduğu gibi genellikle gündem olan bir çıkış sağlasalar ve dönem dönem işçi hareketine etki etseler de bu örgütlenmelerin uzun süre kalıcı olamadığı ya da işçileri uzun süre bünyelerinde tutamadıkları görülmektedir. Uzun bir zamandır sendika üyesi işçilerde ekonomik bilinç öne çıkarken bu örgütlenmelerde ise siyasal bilincin öne çıktığı görülmektedir. Bu durum söz konusu örgütlenmelere öncülük eden kişi ve grupların etkisi olarak da değerlendirilebilir.
İşçi sınıfının yüzde 90’ının örgütsüz olduğu -hiçbir sendika ya da sendikal örgütlenmeye üye olmadığı- koşullarda her bir örgütlenmenin belli bir ihtiyaç ve işlevi karşıladığı su götürmezdir. Bu anlamda sendika dışı örgütlenmelerin kategorik olarak red edilemeyeceği ortadadır. İşçi sınıfı içerisinde sendikal örgütlenmenin esasını sendikalar oluştursa da koşullar gerektirdiği ölçüde sendika dışı sözkonusu örgütlenmelere de başvurulabilir. Fakat bu örgütlenmelerin yönü yine sendikalaşmaya dönük olacaktır. İster var olan sendikalarda etkinlik sağlamaya isterse yeni sendikaların kurulmasına önayak olsun bu sonucu kaçınılmaz olarak doğuracaktır.
Bu noktada kendini yasallıkla sınırlamayan, işçi sınıfının taban örgütlenmelerine dayalı, sendika üyesi olsun veya olmasın değişik kesimlerden öncü işçileri bünyesinde toplayabilen Devrimci Demokratik Sendikal Birlik (DDSB) örgütlenmesinin özel önemine vurgu yapılmalıdır. Ülkemiz koşullarında sınıf bilinçli bir müdahalenin sonucu olarak yarı-legal bir biçimde kurulan DDSB örgütlenmesi, sendikal mücadeleye dönük kapsamlı saldırıların olduğu, yasal/resmi örgütlenmelerin dahi paralize edildiği günümüzde hem sendikalarda sınıf çizgisinin hakim kılınmasında hem de değişik bölüklerden öncü işçilerin devrimci-demokratik örgütlenmesinde daha önemli bir işlev kazanmış durumdadır.