14 Mayıs seçimlerinde gençliğin yönelimi, tercihi belli yönleriyle belirleyici olacaktır. 6 milyonu ilk defa olmak üzere 18-25 yaşları arasında 13 milyon gencin bu sene oy kullanması bekleniyor. Kimileri için bu “uzun zaman sonra gençliğin seçimlere en yoğun katılımıyla gerçekleşecek” bir seçim verisi ve gençliğin “değişimi” yaratacak gücüyken egemen sınıf temsilcileri için ise gençlik, iktidara gelmek için ağızlarının sularını akıtan potansiyel seçmen toplamıdır. Seçimde yaklaşık yüzde 13 oranında oyu olan “Z kuşağını” etkileyebilmek adına düzen partileri daha birkaç yıl öncesinden vaatlere başlamışlardı. Bu yıl, seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte vaat yarışına giren düzen partileri sanal medyada dans videolarından animasyonlara, “baharlar” vadeden videolara kadar türlü yöntemleri hayata geçirmeye başladılar. “Tek adam mı? Parlamenter sistem mi?” illüzyonuyla gerçekte 100 yıllık faşist düzenin bir kez daha onaylanacağı bu seçimlerde önemli bir oy potansiyeli olan gençliğin, iki faşist klikten hangisinin iktidara geleceğinde “söz sahibi” olacağı bir olguyken 20 yıllık AKP iktidarının ya da bütün baskıların, yasakların kendisinde somutlaştığı RTE’nin ufak reformlar için bile olsa değişmesini istemesi ayrı bir olgudur. Bunun pekâlâ farkında olan CHP’nin başını çektiği faşist Millet İttifakı’nın, iddialı ama etkisiz Zafer ve Memleket partilerinin gençliğin oyunu almak için denemedikleri yol, yapmadıkları şaklabanlık kalmadı. Öyle ki katıldığı bir televizyon programında Muharrem İnce şu cümleleri sarf etti: “Birinci turda almanın bir tane yolu var, tek bir yolu var. Seçmen yaşını 15’e düşürürsek ben 1. turda alırım. Ama 18’de kaldığı sürece alamam, kimse alamıyor zaten. Yaş grubu aşağıya doğru düştükçe destek oranım artıyor. Çünkü onlar da beni anlıyor. O çocuklar dış dünyaya açıklar.”
Toplumun önemli bir kesimi gibi gençlik de algı düzeyinde olsa da düzen partilerinin ikiyüzlülüğünün farkındadır ve gelenin gideni aratacağını, seçimler aracılığıyla köklü değişimler yaşanmayacağını bilmektedir. Bu gerçeklik sorunların, geleceksizlik kıskacında yaşanan acıların sebebinin kaba da olsa sistem olduğu bilincinin onda olgunlaştığının bir göstergesidir.
Bir genel eğilim olarak gençliğin yeniye, değişime ilgisi onun bir bütün davrandığı, davranacağı anlamına elbette gelmez. Değişime yatkın olan, yeniyi talep eden gençlik gerçek kurtuluşunun nasıl olacağını henüz bilmiyor ve doğal olarak seçim rüzgârından kendini alamıyor. Gençliğin farklı kesimleri, içerisinden geçtiğimiz süreç hakkında oldukça farklı düşüncelere sahiptir. Ekonomik sorunlarla boğuşan işçi gençlik, okurken bir işte çalışmak zorunda olan gençlik, deprem bölgesindeki gençlik, sınava hazırlanan gençlik, ezilen ulusa mensup gençlik, genç kadın ve LGBTİ+lar şeklinde daha birçok kesim sıralayabiliriz. Hepsinin genel ve özel yaşadıkları sorunlara bağlı birbirinden farklı talepleri olabilmektedir ve bu şekilde kendilerine yakın gördükleri düzen partilerini destekleme eğiliminde olabilmektedirler. Fakat her ne kadar kimi seçim adayını veya düzen partisini destekleseler de hem geçmiş örneklerden hem de vaatlerin yaşamdan, yaşamın içerisindeki sorunlara dair çözümlerden kopuk olduğunu biliyorlar ve o yüzden 14 Mayıs’ta oy kullanacak 13 milyon gencin çok önemli bir kısmı kökten bir değişim olmayacağını algı boyutunda da olsa anlamaktadır.
Oy Deposu Gençlik
Bundan tam iki yıl önce CHP’ye yakınlığı ile bilinen Gezici Araştırma’nın “Z kuşağı”nın kime oy vereceği ile ilgili yaptığı bir anket var. Araştırma Merkezi’nin başkanı Murat Gezici “Yüzde 44,9’u Cumhur İttifakı’na oy veriyor, yüzde 55,1’i ise vermiyor. Z kuşağının 2023’teki oy oranı yüzde 11,8 civarında olacaktır. 2023’e gelindiğinde Z kuşağının nüfus oranı yaklaşık yüzde 12 civarında olacak ve bu kuşaktakilerin yaklaşık yüzde 80’i AKP’ye oy vermeyecek.” diyor ve ekliyordu: “En belirgin özelliğinin, kendilerini tek tip bir ideolojiye ya da ideolojik gruba veya partiye yakın hissetmiyor olduklarını görüyoruz. Yaptığımız araştırmalarda bu kuşaktakilerin yüzde 68,7’sinin kendisini Atatürkçü, milliyetçi, muhafazakâr gibi kategorilerle tanımlamak istemediğini ve herhangi bir siyasi partiye de yakınlık duymadığını ifade ettiklerini görüyoruz. Kendilerini evrensel değerlere daha bağlı hissediyorlar ve mevcut siyasetin yaslandığı kategorileri reddediyorlar. Siyasetçilerin dikte edici, buyurgan, sert dilini onaylamıyorlar.” Açıklama, belli yönleriyle halk gençliğinin karakterini yansıtırken egemen sınıf temsilcileri düzen partilerinin bu çalışmalardan elde ettikleri verilere göre vaatlerini düzenlemekte ve politikalarını belirlemektedirler. Geçmiş örneklerden, deneyimlerden alışılagelmiş söylem ve gerçeklerden kopuk vaatlerden bıkmış usanmış olan halk gençliğinin bilinci örneğin K. Kılıçdaroğlu’nun yeni kitabında (Hakça Paylaşmak İçin Toplumsal Adalet; makale, röportaj ve konuşmalar) vurguladığı “Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!”, “Söz veriyorum, bu ülke yeniden doğacak.” gibi söylemlerle bulandırılmaya çalışılmaktadır. Ama yine de “Söz veriyorum, bu ülkeye hak, hukuk, adalet mutlaka gelecek!” gibi gerçeklikten kopuk soyut söylemlerle, “Türkiye senin mülteci kampın olmayacak!” gibi şoven söylemlerle, “Türkiye senin ucuz iş gücü alanın olmayacak!” gibi Türkiye’nin emperyalizme olan apaçık bağlılığını reddeden yalan söylemlerle halk gençliğinin yakıcı sorunlarının yanından bile geçmiyorlar…
Halk Gençliğinin Seçimi
Gençlik Gündem Raporu araştırma şirketinin yaptığı ankete göre genç seçmenin yüzde 89’u kesinlikle oy kullanacağını ifade ederken yüzde 2’si oy kullanmayacak. Yüzde 9’u ise sandığa gitme konusunda kararsız. Yüzde 9 oranındaki kararsız genç seçmenin sandığa gitme konusundaki kararsızlıklarının nedenine baktığımızda yüzde 56’sının bir düzen partisini desteklemediğini, yüzde 15’inin seçimleri önemsemediğini, yüzde 13’ünün desteklediği düzen partisinin kazanacağını düşünmediğini ve kalan yüzde 11’inin ise seçim zamanında ikamet ettiği şehirde olmayacağını görmekteyiz. Gençliğin seçim zamanında ikamet ettiği yerde bulunmamasında üniversitelerin son dakika hibrit eğitime geçmesinin de etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Doğruluğunu sorgulamaksızın yalnızca bu çalışmayı bile baz aldığımızda 1 milyondan fazla gencin seçimleri reddettiğini, umursamadığını görürüz. Düzeni onaylama seçimlerinin halk gençliğinin önemli bir kısmında karşılık bulmadığını, bu kesimin sınırlı da olsa “sistemden umudunu kesmiş” olduğunu söyleyebiliriz. AKP’ye yakınlığı ile bilinen MetroPOLL Araştırma’nın 24 Haziran 2018 seçimlerinde oy kullanmamış veya kullanamamış gençlerle yaptığı ankette AKP yüzde 22,3 ve CHP yüzde 19,9 oy alırken kararsız, oy vermeyi protesto eden, cevap vermeyen yüzde 37,6’lık genç kesim ortaya çıkmaktadır. Bunların dışında neredeyse her araştırma sonucunda gençliğin önemli bir kesiminin değişim isteğiyle birlikte kararsız olduklarını, sandıklardan kurtuluş beklemediklerini anlıyoruz. Diyarbakırlı bir üniversite öğrencisinden şu cümleleri duyuyoruz: “Bizi sağ-sol, Kürt-Türk, Alevi-Sünni gibi kalıplara sıkıştırıp birbirimize karşı nefret dolmamızı, kutuplaşmamızı istiyorlar ki bizi yönetmek kolay olsun. Ama artık yavaş yavaş bu kalıplar üzerinden yapılan siyasetler gençlerde karşılık bulmuyor. İnsanlar artık eskisi gibi kolay kanmıyor böyle şeylere. İnternetin de sayesinde birbirimizi tanıyoruz, birbirimizden çok da farklı olmadığımızı görüyoruz. Bizim oylarımıza talip olacak kişiler önce gelip halimizi hatırımızı sorsun, ondan sonra bize vaatlerde bulunsunlar.”
Kurtuluş Sandıkların Dışında
Televizyon programları, sanal medya üzerinden “Z Kuşağı” olarak adlandırdıkları halk gençliğine sundukları cafcaflı vaatler belirli bir kesimde etkili olsa da yukarıda da ifade ettiğimiz üzere bütün bu vaatler halk gençliğinin yaşadığı yakıcı sorunların yanından bile geçmemektedir. Depremle ortaya çıkan koca bir devlet enkazı, işsizlik, barınma sorunu, akademik özgürlüklerin sınırlılığı, “ifade ve eylem özgürlüğü” kısıtlamaları vb. onlarca sorun karşısında faşist düzen partileri tek bir vaat bile sunmamaktadırlar.
TÜİK’in en son açıkladığı ocak ayına ilişkin iş gücü istatistiklerine göre, genç işsizlik oranı bir önceki aya göre 0,5 puanlık artışla yüzde 20,2 olarak belirlendi. Yani beş gençten biri işsiz. Pandemiyle, depremle birlikte zaten çökmüş, niteliksiz olan eğitim sistemi tamamen dibi görürken, öğrenci gençliğin üniversiteyle olan bağı neredeyse kopartıldı. Yurtlar boşaltıldı, öğrenci gençliğin bu alanlarda bir araya gelmesinin, sosyalleşmesinin önü kapandı. Yüksek enflasyonun sebep olduğu yaşam pahalılığından kaynaklı toplumun bütün kesimleri gibi halk gençliği de en temel beslenme ihtiyaçlarını bile karşılayamamaktadır. Yine, ne gençlerin “demokrat” amcası K. Kılıçdaroğlu tarafından ne de TikTokçu M. İnce tarafından bu sorunlara dair zerre kadar vaat sunulmaktadır.
Düzen partilerinin sanal medyadaki yüksek etkileşimli paylaşımlarının gerçeği yansıtmadığını bilmeliyiz. Duygusallıkla ve “umut” vaatleriyle dolu videolar, gençliğin bir kısmının rağbet ettiği elektro müzik ve dans içerikli videolar gençliğin yakıcı sorunlarıyla dolu gerçek yaşamın sert duvarlarına çarpıp bir karşılık bulamamaktadır. Gençler bu videoları izliyor olabilirler fakat bu izlenme istatistikleri gençliğin düzen partilerine sıkı sıkıya sarıldıklarını göstermiyor. Dünya genelinde ve Türkiye özelinde yaşanan ekonomik-siyasi sorunlar öyle bir çıkmaza varmış durumda ki geleceğe dair egemenler ufak da olsa somut çözümler üretememektedir. Eskisi gibi yönetemeyen egemenler, eskisi gibi yönetilmek istemeyen, kaba bir şekilde de olsa “hak ve özgürlük” tartışması yürüten gençlik, sorunlarını dinleyecek, sorunlarına çözüm sunacak, değişimi sağlayacak birilerini görmek istemektedir. Göremediği için çok önemli bir kısmı ya “oyum boşuna gitmesin” düşüncesiyle oy vermeyi ya da hiç vermemeyi düşünmektedir. Bize düşen, sorunların çözümünün de değişim gücünün de halk gençliğinin örgütlü mücadelesinde içerili olduğunu, kurtuluşunu sorunlarının kaynağı düzenden beklememesi gerektiğini usanmadan anlatmaktır.
Depremle birlikte bütün çıplaklığıyla ortaya çıkan devletin acizliği, eğitimden ekonomiye, temel ihtiyaç sorunlarından hak sorunlarına bir bütünüyle karamsarlık, umutsuzluk, tükenmişlik içeren bir tablodur. Fakat gençlik bu tabloya hapsolmak zorunda değildir. Halk gençliği, özlemini duyduğu insanca yaşamı yaratmaya muktedirdir. Koca bir ikiyüzlülükle gençliği aldatan egemen sınıf temsilcilerinin ömrünü uzatacak seçimleri boykot etme zamanıdır. Faşizmin, sömürünün maskesi parlamentoyu reddedip halkın demokrasisini büyütme zamanıdır. Kurtuluşumuz burjuva feodal düzenin duvarlarını parçalayıp Demokratik Halk Devrimi mücadelesini büyüterek gerçekleşecektir. Tam da bu noktada halk gençliğine yönelik ikiyüzlü politikaları, seçim odaklı vaatleri bıkmadan usanmadan güçlü bir şekilde teşhir etme yükümlülüğümüz olmaktadır. Geleceği kazanmak için mücadeleyi büyütelim, egemenlerin hesaplarını boşa çıkaralım!