[responsivevoice_button voice=”Turkish Male” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Halk gençliği, egemen sınıfların uşağı düzen partilerinin seçim süreçlerinde her zaman daha fazla “göz bebeği” olurlar. Yarının sahibi gençliğin örgütlü gücünü yakın Türkiye tarihinden de iyi bilen düzen partileri gençliği özellikle siyasi açıdan yozlaştırmak, düzen içine hapsetmek, bu yolla örgütsüz kılmak için her zaman bütün olanaklarını kullanmıştır.
Egemen sınıfın hangi kliğinin iktidara geleceğini belirleyen seçimler gençliğin sistemle ilişkisinin, bu anlamda ondan beklentisinin kaba da olsa bir ölçütüdür. Ayrıca dört bir yandan geleceksizlikle kuşatılmış gençliği içi boş vaatlerle sistem içine daha çok hapsetme, sisteme karşı onu parçalama görevini de görmektedir. Çıkarları ve gelecek kaygıları nedeniyle yarını fethetme mücadelesinin en önemli unsurlarından biri olan halk gençliği örgütsüz oldukça, bilinç bulanıklığı yaşadıkça egemen sınıf partileri için düzenin devamına onay veren önemli bir oy potansiyeli olacaklardır.
GELECEKSİZLİK GİRDABINDA BOŞ VAATLER
“Z kuşağına” mensup 6 milyon genç 14 Mayıs’ta ilk defa oy kullanma hakkına sahip olacak. İlk kez oy kullanacak 6 milyon genci yeni oy potansiyeli olarak gören düzen partileri bu potansiyel üzerinden birbirleriyle yarışmaktalar. “Gençlerin demokrat amcası” K. Kılıçdaroğlu birkaç yıl önceden gençlere vaatler sunmaya başlamıştı. Halk gençliğinin sorunlarının çözümünü dillendirmekten bile uzak söz konusu vaatler popülist söylemlerle, yüzsüzce oy devşirme amacı içeriyordu. Gençliği dinleyen, onlarla ilişki kuran bir lider görünümü vermek bu tür politikacılar için çok önemli bir vizyondu! Yüzsüzlüğün zirvesi olacak ki işsizliğin, yozlaşmanın, geleceksizliğin diz boyu olduğu bir gerçeklikte “Gençlerin ilk cep telefonu ve oyun konsolu alımlarında ÖTV sıfırlanacak, ilk internet aboneliklerinden vergi alınmayacak ve indirimli paketlere ulaşmaları sağlanacak.” deniyordu. Ücretsiz pasaport, ilk otomobilde sıfır ÖTV, son model telefonlar CHP kliğinin gençliğin içinde bulunduğu geleceksizlik girdabına bulduğu kökten çözümler…
RTE ise tekrar seçilme gerekçesini “yol yaptık, köprü yaptık”tan öteye götürememektedir. Son yirmi yıllık süreçte zorbalığın, yoksulluğun, zulmün, baskıların kendisinde somutlaştığı ve halk gençliğinin bugünkü geleceksizliğinin, çaresizliğinin baş mimarı R.T. Erdoğan gerçeklerden ve çözümlerden bağımsız söylemlerle gençliğe onları mahkûm etmeye çalıştıkları “kaderden” başka hiçbir şey vadetmemektedir: “…Üniversite açarız, okul yaparız, kitap dağıtırız, yurt inşa ederiz, kredi, burs veririz hepsine karşı çıkarlar, hepsine çamur atar lar. Hastane yaparız, sağlık personeli yetiştiririz, hizmetin en iyisini veririz sadece karşı çıkarlar, sadece engel olmaya çalışırlar. Terörle mücadele ederiz, sınır ötesi harekâtlar yaparız, dünyanın dört bir yanında destanlar yazarız sadece mecliste takoz koyarlar, tezkerelere ret oyu verirler. Hâkim, savcı alırız, adalet teşkilatımızı güçlendiririz sadece mırın kırın ederler. Kara yolu yaparız, havalimanı yaparız, demir yolu yaparız, uzaya uydu göndeririz, sadece geliştirdiğimiz iş birliği modellerine, projeleri yapan firmalara saldırırlar… Baraj yaparız, yerli ve yenilenebilir enerji tesisleri kurarız, nükleer güç santrali inşa ederiz sadece işlemleri iptal etmek için mahkeme mahkeme dolaşırlar. Konut yaparız, millet bahçesi yaparız, millet kütüphanesi yaparız, ağaç dikeriz, sadece eleştirirler, sadece engel çıkartırlar.”
İDDİALI VE ETKİSİZ
“Cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 30 oy alırım” gibi iddialı sözlerle gündeme girmenin sansasyonal yollarını arayan Muharrem İnce özellikle gençliğin aktif olduğu sanal medyada etkin olma gayretindedir. Yine gençlerin aktif olduğu sanal medyalardan bir tanesi olan TikTok’ta dans videosu çekerek gençleri etkilemeye çalışmıştır. Sanal medyada bir süreliğine gençler arasında etki yaratan bu dans videosu, Twitter üzerinden yine gençlere ithafen çektiği cafcaflı, yüksek etkileşimli videolar denilebilir ki seçimde yüzde 30 oy alacağını, gençlikten ciddi destek göreceğini düşünmesine yol açmıştır. Sanal olandan dönüp gerçeğe baktığımızda adaylık için şart koşulan 100.000 imza barajını bile geçmekte zorlandığını gördük. Bu durum iddialı çıkışlarının ne kadar temelsiz olduğunu ve sanal medyada görünen, öne çıkan şeylerle pratik yaşamın uyuşmazlığını gözler önüne sermektedir. Ayrıyeten bu durum özellikle ilk defa oy kullanacak 6 milyon gencin ne kadar kararsız ya da akışkan olduğunu da göstermektedir.
Seçim sürecinde M. İnce’nin yanında rüzgârın kendi partisinden yana estiğini iddia eden bir diğer etkisiz eleman da Ümit Özdağ. Sürecin en başından itibaren faşist, inkârcı söylemlerle şoven dalga yaratmaya çalışmış ve bunun üzerinden yine özellikle gençleri etkilemeye çalışmıştır. Bütün politikası Kürt ulusunu, Kürdistan gerçeğini reddetmek ve Suriyeli mültecileri sınır dışı etmekten oluşan Ü. Özdağ, sanal medyadan yayınladığı iddialı videolar, katıldığı programlarla, animasyonlarla bir etkileşim yaratmayı başarabilmiştir. Ne var ki bütün bu söylemler, sanal medya etkileşimleri gençlik üzerinde nihai bir etki yaratamamıştır. Belli ki “Z Kuşağı” olarak adlandırılan halk gençliği sınırlayıcı, ayrıştırıcı, “evrensel” değerlere saldıran, faşist düşüncelere bağlanmamaktadır. Kısacası Cumhur ve Millet İttifakı’nın başını çeken isimler yanında sanal medyada etkileşim yaratıp gençliği peşlerinden sürüklediklerini düşünenler apaçık yanılmaktadırlar.
GELECEK BİZİZ, SANDIKLAR DEĞİL
Yeniye, değişime açık olan halk gençliğinin önemli bir kesiminin 20 yıldır çizilen tablonun, yinelenen kof cümlelerin, baskıların, geleceksizliğin direkt olarak sorumlusu AKP iktidarına oy vermeyeceğini, alternatif aradıklarını; ama alternatif düzen partilerine de güvenmediklerini gerek toplanan imza sayısından gerekse de sokak anketlerinden anlamaktayız. Her ne kadar muhalefet partileri güneşli, masmavi günler tadında “umut” vadetseler de halk gençliğinin önemli bir kesimi durumun böyle olmadığını biliyor, egemenlerin muhalif kanadını seçerek “kötünün iyisini” seçeceklerini de belirtiyorlar. Gençlik ne bugünden hoşnut ne de gelecek olandan yana ümitli. Deprem ve sel felaketlerinin yıkıcılığı ve ortaya çıkardığı devletin acizliği bu düşünceyi derinleştirmiş ve yaygınlaştırmıştır. Fakat özellikle 2000 sonrası öğrenci gençliğin sokak yaşamından ve emek sürecinden kopuk ve sanal medyayla iç içe olması, neoliberal politikalarla birlikte yüceltilen bireysel yaşam, egemenlerin örgütlülüğü terörize etmesi bu kuşağın, pratik yaşamda değiştirici gücünü görmesini önemli ölçüde olumsuz etkilemiştir. Gençliğe yedirilen “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” anlayışı kendini geleceksizlik, çaresizlik girdabında ülkeden çıkıp “kurtulma” fikrine itmiştir ki oy için geliştirilen ücretsiz pasaport popülist söylemi buradan nispeten karşılık bulmasa da çok geniş bir halk kesimi gerçekliğin farkındadır.
Deprem faciası devletin acizliğini bütün çıplaklığıyla gözler önüne sererken bu düzende devletin halktan ne ölçüde uzak olduğunu da göstermiştir. Gençliğin düzenle olan çelişkileri derinleşmiş ve düzenden beklentileri oldukça azalmıştır. H. Serhat Çelik’in Amed’de gençlerle yaptığı röportajdan birkaç cümle aktarıyoruz:
“Bunca sene boyunca bir siyasetçi ile bir siyasi parti ile işim olmadı. Onların da benimle işi olmadı ki gelip bana ne yapıyorsun, neye ihtiyacın var diye sormadılar. Bu yaşıma kadar ne yaptıysam kendi emeğimle yaptım.”
“Hiçbir siyasetçiye bel bağlamıyorum. Hiçbir siyasetçiyi ve siyasi partiyi de kendime yakın görmüyorum, samimi de bulmuyorum. Bana göre hepsi kendi menfaatini düşünüyor. O yüzden onlardan bir beklentim ya da talebim de yok. Kime oy vereceğimi de şimdilik bilmiyorum. Belki sandığa gitmem, gidersem de orada karar veririm.”
“Gençlerin ne istediğine dair fikri ve bilgisi olmayan insanlar bizlerden oy alarak ülke yönetmeye çalışıyorlar, çünkü kalabalık olduğumuzun farkındalar. Gerçekten bizi önemsiyor olsalardı gelip ne istediğimizi sorarlardı, dertlerimizi dinler bizimle beraber çözüm bulmaya çalışırlardı. Ama ben bugüne kadar gençlerle sohbet eden bir siyasetçiye rastlamadım.”
Bunca acıya, yıkıma, çaresizlik ve geleceksizliğimize, sorunlarımıza karşı kırıntılardan başka bir şey vadedilmemektedir. Ne son model telefonlar, ücretsiz pasaportlar ne de yeni binalar, yollar ve askeri operasyonlar bunların hiçbiri, sorunlarımızın en ufak çözümünü içermektedir. Yalnızca kendisine oy gözüyle bakılan halk gençliği seçim odaklı vaatlere, aldatmacalara, ikiyüzlü politikalara kulak asmayıp çözümü sorunların kaynağından beklemektense bu kaynağı yok etmeye yönelmelidir!
Halk gençliği iki gerici klik olan Cumhur ve Millet ittifakları arasında seçim yapmak zorunda değildir. Toplumu, düzeni değiştirme potansiyelini bilemeyen, örgütlü yaşamdan çekinen gençlik kurtuluş yolunu görememektedir. Kendi potansiyelini açığa çıkartmak görevi onun önündedir. Başkaları için bir potansiyel, üstelik salt oy potansiyeli olmaktan kendi geleceğini kurtarmaya evrilecek bir kurtuluş potansiyeli olmaya onun gücü de yeteneği de vardır. O, iktidarı fethedecek halkın genç devrimci gücü olma potansiyeline sahiptir.
Kararsızlığı ve örgütsüzlüğü sömürü düzenine karşı kararlı bir örgütlülüğe dönüştürmek için düzen partilerini ve onların iki yüzlü vaatlerini güçlü bir şekilde, usanmadan teşhir edelim! Egemenlerin ve onların sözcüsü düzen partilerinin hesaplarını boşa çıkarmak için Yeni Demokratik Devrim perspektifiyle örgütlenelim ve politik iktidar bilincimizi geliştirelim! Çaresiz ve geleceksiz değiliz, çare de gelecek de biziz!