[responsivevoice_button voice=”Turkish Male” buttontext=”Makaleyi dinle “]
“Acının bağrından
mavi bir çelik gibi fışkıran öfke
dünyayı değiştirecektir mutlaka
Yani hayat
kendini yeniden yaratacaktır
ona sahip çıkan ellerde”
Ahmet Telli
Maraş merkezli depremlerin üçüncü haftası geride kaldı. 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremler sistemin ranta dayalı imar planlamasıyla da birleşerek yüz bine yakın insanın hayatını kaybetmesine, milyonlarcasının da çeşitli biçimlerde etkilenmesine neden oldu. Halkımız büyük acılarla bir kez daha “kaderine” terk edildi. Deprem doğal afetlerin değil sistemin politikalarının öldürdüğünü göstermiş oldu. Bir avuç asalağın milyonların alınteri üzerinden yükselttiği zulüm ve sömürü düzeninde insan yaşamının egemen sınıflar nezdinde nasıl değersiz olduğunu acı bir biçimde gördük.
Yaşanan depremde devletin de enkaza gömüldüğü gerçeği halkın kendi dayanışmasını zorunlu kılıyordu. Yedi düvele meydan okuyan Türk devletinin acziyeti enkaz altında kurtarılmayı bekleyen halkımızın çığlıklarıyla bir kez daha teşhir olurken devrimcilerin sürece müdahalesi gecikmedi. Halkın dayanışması ve seferberliğine devrimci-demokrat, ilericiler de öncülük ederek hızlıca deprem bölgelerine koştu. Biz de Partizan faaliyetçileri olarak demokratik kitle örgütleriyle birlikte yaptığımız çağrıların akabinde Maraş, Antakya ve Adıyaman’da halk dayanışmasını örgütlemek için hareket ettik.
SESSİZLİĞE TERK EDİLEN BİR KENT: ELBİSTAN
İkinci depremin merkez üssü olan Elbistan, yıkımın yoğun yaşandığı bir bölgeydi. Halk ilk depremi görece daha az hasarla atlatmış, -20’lere dayanan soğuk hava nedeniyle evlerine girmek zorunda kalmıştı ve yaşanan ikinci depreme evlerinde yakalanmıştı. Depremin şiddetine bağlı olarak ciddi bir yıkım ve can kaybına neden olmuştu. Bölgeye dayanışma araçlarımızla geçtiğimizde kent merkezinde sınırlı bir arama-kurtarma çalışmaları yürütülüyordu. Kentin işlek caddelerinde kısmi arama-kurtarma çalışmaları yapılırken hemen bir sokak ötesinde evler yıkılmasına rağmen herhangi bir çalışma yürütülmüyordu. Kar beyaz bir örtü gibi enkazdaki evleri kapatmış, koca şehir büyük bir sessizliğe gömülmüştü. Elektrik hatlarının kesik olduğu şehir merkezinde cılız ışıklar dışında herhangi bir yaşam belirtisi yoktu. İnsanların toplu olarak kaldığı alanlardan cemevine doğru geçtiğimizde ateş başlarında öbek öbek birikmiş insanları gördük. Kalabalık, cemevine doğru artarken halk panik ve tedirginlik içerisinde acil ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyordu. Biz de hızlıca cemevindeki dayanışma koordinasyonuyla bağlantı kurarak hızlıca alandaki çalışmalara dair bilgi aldık.
“YİNE İLK KOŞAN DEVRİMCİLER OLDU”
Üçüncü günü geride kalan depremde Elbistan merkezde eksik de olsa insanların acil ihtiyaçlarının karşılandığını ancak köylere kar yağışı nedeniyle gidilemediğini, iletişimin de sınırlı olduğunu öğrendik. Hedefimiz köylerdi, buralara bir şekilde varacak ve halkın öncelikli ihtiyaçlarını ulaştıracaktık. Günün ilk ışığıyla birlikte yoldaşlarla yola koyulduğumuzda yıkımı net bir şekilde gördük. Elbistanlı bir yoldaşımızın yıllarca yaşadığı kenti tanımayışı yıkımın boyutunu gösteriyordu. Devlet adına tek tük asker-polis dışında görebildiğimiz bir acil yardım yoktu. Nurhak’a bağlı Barış beldesi ve Nargele bölgesinde yıkımın yoğun olduğu bilgisi üzerine buraya doğru hareket ettik. Yolların karla kaplı olması nedeniyle bata çıka ilerlediğimiz Barış beldesinde halk ağır hasarlı evlerin çok olması nedeniyle ilk iki günü dışarıda geçirmiş sonraki günlerde de AFAD’ın kurduğu altyapısız çadırlarda kalıyordu. Beldenin ihtiyaçları için dayanışma tırları gelmiş ancak düzenli bir tasnif ve depolama sisteminin olmayışı nedeniyle kargaşa yaşanıyor, çevre köylere yardımlar da ulaşamıyordu. Hızlıca köyün depremden az hasar olan deposunu halk ile birlikte yeniden düzenlemeye koyulduk. Köylüler yaşanan kargaşa nedeniyle ilk başta yardıma gelmedi. Ancak kısa süre sonra çabalarımızı gören köylülerin kadınlar öncülüğünde depoya bir bir geldiğini ve bir uyum içinde depoyu temizlediklerini gördük. Önce hep birlikte molozlar kaldırıldı, depo etrafındaki karlar süpürülerek tasnifli bir biçimde dayanışma tırları içeriye taşındı. Bu köyde öğretmenlik yapan dayanışma gönüllüsü abinin devrimci olduğumuzu anlamış olacak ki “Yine ilk yardıma koşan devrimciler oldu” sözlerine tanık olduk. “Biz Partizancıyız hocam” dediğimiz andaki gözlerde beliren ışıltı ve o yıkımın içindeki tebessüm bir kez daha halka olan bağlılığımızı perçiliyor, sisteme olan öfkemizi de büyütüyordu.
Bir grup yoldaşımız depo düzenleme işiyle uğraşırken kalan kısmımız ise getirdiğimiz dayanışma kamyonunu çevre köylere ulaştırdık. Gittiğimiz köylerde yaşayan halk, “Günler sonra ilk gelen yardım sizsiniz” diyerek günlerce nasıl çaresizce yardım beklediklerini aktarıyordu. Depremin yolları kullanılamaz hale getirdiği köylerin girişlerine bıraktığımız ihtiyaçlar köylüler tarafından çevre köylere traktörlerle taşınırken köylülerin kendi getirdikleri iş makinalarıyla arama-kurtarma yaptığını gördük. Enkaz başında oğlunu bekleyen babadan saatlerce yürüyerek beldeye gittiğini, arama-kurtarma için yardım istediğini ancak yardım gelmeyince kendi imkanlarıyla enkaz kaldırma yaptığını öğrendiğimizde “Devlet enkaza gömüldü” sözünün nasıl bir anlam taşıdığını bir kez daha gördük.
HALK DAYANIŞMASI İLE YARALARIMIZI SARACAĞIZ
Elbistan, Afşin, Ekinözü ve Nurhak köylerinde halk dayanışmasını örgütlerken bir yandan da mevcut sömürü düzeninin yaşanan felaketlerdeki rolünün teşhirini yoğun olarak yaptık. Halkın kendi dayanışması ile örgütlü bir biçimde hareket ettiğinde yaralarını kendisinin sarabileceğini dile getirerek halk dayanışmasının öneminin altını çizdik. Demokratik kitle örgütlerinin, devrimcilerin de bu temelde hareket etmesi ve koordinasyonuyla pratik olarak bunu görmüş olduk. Yaşanan deprem ile birlikte bu köhne düzeni yıkmak için bir sebebimiz daha var. Öfkeliyiz, halkımızın acısını yüreğimizde hissediyoruz. Biliyoruz ki öfkemiz ve hüznümüz isyan olup bu düzeni yıkmadığı müddetçe ölüm “kaderimiz” olacaktır.
Bir Partizan okuru