[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle”]
Egemenlerin yarattığı “düzende” duymaya ve duyurmaya çalıştığımız bazı sesler var! Bu sesler gerçeklerin açığa çıkması için kendini duyurmaya çalışsa da devlet politikaları yükselen sesleri bastırmaya çalışıyor. Halkın çıkarına olan her şey için üç maymunu oynayan iktidar, emperyalist-kapitalist sistem içerisinde doymak bilmeyen açlığıyla sınır, kural, adalet, ahlak tanımadan varlığını sürdürüyor. Genişleyen karnı patlama noktasına yaklaşsa da türlü yollarla kendini aklamaya çalışıyor.
İşçi, emekçi, kadın, çocuk, LGBTİ+lar ise bu sömürü düzeninden en çok payını alanlar. Sıraladığımız bu kesimler içerisinde ise son yıllarda karşımıza çıkan çocuklara yönelik cinsel istismar vakaları gündeme geliyor. Sık sık karşımıza çıkan bu haberler sanal medyaya yansıyan kadarıyla ve öğrenebildiklerimizle sınırlı durumda. Akıl almaz derecede, “bu kadarı da fazla!” dediğimiz ölçüde hayatımıza mızrak gibi düşen haberler gündemi sarsmaya devam ediyor.
İSTİSMAR SİLSİLESİ
Yaşadığımız toplumda hayata karşı en savunmasız olanlar çocuklar. Çocukların yaşam hakkını savunmaya çalışırken karşılaştığımız sorunlar ise bir o kadar fazla. Görmediğimiz, duymadığımız, saklanılan birçok örnek ise çocukların bu hakkını gasp edenlerin aymazlığını gözler önüne seriyor. Verilerle anlatmak gerekirse, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü nedeniyle yayınlanan raporda 2022 yılının ilk 9 ayında 36 çocuk katledilirken 205 çocuk istismara maruz bırakıldı. 2021 yılında ise 34 çocuk katledildi, 208 kız ve erkek çocuğu ise istismara uğradı. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre; Türkiye’de ihmal ve istismara uğrayan çocuk sayısı, 2014’te 76 bin 64 iken 2016’da 83 bin 552’ye yükseldi.
Cinsel istismara maruz kalan çocukların yüzdesi, 2014’ten 2016’ya yüzde 33 arttı. Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’ne göre ise, çocuk cinsel istismar hükümlülerinin yüzdesi 42,5 iken (2006) yüzde 58,8’e (2016) yükseldi. Elde edilen bu veriler sadece bilinen yüzdelik oranlar. AKP’li yılların panoramik tablosunda tarikatlar içinde yaşanan çocuklara cinsel istismar vakaları artmaya/açığa çıkmaya devam ediyor.
En son yaşanan İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı Onursal Başkanı Yusuf Ziya Gümüşel’in kızını 6 yaşında “evlendirmesi” gündeme geldi. Birgün yazarı Timur Soykan, “Utanç Fotoğrafları” başlıklı yazısında dava dosyasında H.K.G.’nin ailesi tarafından 6 yaşında Kadir İstekli’nin evine gönderildiği sırada cinsel istismara uğradığını, 13 yaşında nişanlandığını, 14 yaşında doktora gittiğinde durumun ortaya çıkması üzerine 17 yaşında olduğunu söylemesine rağmen kemik tespiti için yerine bir başka kadının tahlillerinin konulmasıyla 21 yaşında olduğuna dair sahte belge hazırlandığını yazdı. 17 yaşında anne olan H.K.G. 18 yaşına geldiğinde resmi olarak evlendirildi. Daha sonra kadın örgütleriyle irtibata geçen H.K.G. evden ayrıldı ve ailesine karşı dava açtı. Ortaya çıkan olaya gelen tepkiler doğrultusunda Yusuf Ziya Gümüşel ve Kadir İstekli hakkında hazırlanan iddianame kabul edildi ve tutuklandılar.
6 yaşındaki çocuğun uğradığı cinsel istismar sanal medyada infial yaratırken düzen partilerinden konuya ilişkin birçok açıklama geldi. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı davaya hâkim olduğunu duyurdu. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık “Çocuk istismarı, çocuğa yönelik istismar vakaları siyasetin konusu değildir. Bunlar son derece insani ve her zeminde, her toplumda karşılaşılabilecek meseleler” açıklamasında bulundu. Ne demek siyasetin konusu değildi! Tam olarak siyaset içinde konumlanmış sözde görünmez bağlar ve kanallar ile devlet izniyle varlığını sürdüren yerlerde yaşanmıştı olaylar. Açığa çıktığında ise gizlenen, üstü örtülen, gündeme gelmesin diye haber yapılmasını, yayılmasını yasaklayan devlet, bu vakıf ve kurumlara sınırsız hak tanıyordu. Toleranslı davranıp gündemi değiştiriyordu. Zaman aşımına uğrayan pek çok dava unutturuluyor, iyi hal indiriminden faydalandırılarak cezası en aza indirilen ya da serbest bırakılan kişiler yaptıkları yanlarına kâr kalacak şekilde adeta ödüllendiriliyordu.
PEKİ BU SON MU?
Elbette değil! Geçmişi biraz kurcaladığımızda benzer olayların yaşandığına şahit olmuştuk. 2016 yılında Karaman Ensar Vakfı ve Anadolu İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği (KAİMDER) ile bağlantılı olduğu söylenen yurtlarda kalan yaşları 8-10 arası değişen 45 erkek öğrenciye, onlardan sorumlu olan sınıf öğretmenin cinsel istismara maruz bırakması gündeme gelmişti. Olay cinsel istismara maruz kalan bir çocuğun yaşadıklarını bir psikoloğa anlatması ve psikoloğun konuyu yetkililere bildirmesiyle ortaya çıktı. Türkiye’nin gündemine oturan bir diğer çocuk istismarı davası ise 2017 yılında Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde yaşandığı ortaya çıktı. 14 yaşındaki zihinsel engelli F.B’nin 2014 ve 2015 yılları arasında 653 kez cinsel istismara maruz bırakıldı öğrenildi. Diyarbakır Çocuk İzlem Merkezi’nde yeniden ifadesi alınan F.B., bir şüphelinin yaklaşık 200 kez, bir şüphelinin ise ölüm tehdidiyle 100 kez kendisine cinsel istismarda bulunduğunu söyledi. Çocuğun ifadeleri üzerine 92 isim tespit edildi. İsmi geçen kişilerin, taksici, okul temizlik görevlisi, kuyumcu, belediye görevlisi, lokantacı, kamu görevlisi, itfaiyeci, kıraathaneci, kasap, elektrikçi, aşçı, kuaför ve kırtasiyeci oldukları belirlendi. Kimliği tespit edilen 22 şüpheli, 2016 ve 2017 yıllarında tutuklandı. Ancak ne var ki 2017’de görülen davalarda tüm sanıklar tek tek serbest bırakıldı.
2019 yılında Denizli’nin Çivril ilçesinde, 12 yaşındaki ortaokul öğrencisi M.S.’nin sınıfının penceresinden attığı nottan, kaldığı Süleymancılar Cemaatine ait yurtta eğitmenin sistematik cinsel istismarına maruz kaldığı öğrenildi. Eğitmen Emre T. gözaltına alınırken olayı gizlediği ileri sürülen yurt müdürü Murat Ç. hakkında da soruşturma başlatıldı. Olayın ardından kapatılan yurt, 2022 yılında tekrar açıldı.
2021 yılında Ordu’nun Fatsa ilçesindeki bir cemaat yurdunda 12 yaşındaki öğrenciye yönelik cinsel istismardan yargılanan görevli hakkında mahkeme kararını verdi. Fatsa Ağır Ceza Mahkemesi, Yusuf K.’ye iki ayrı suçtan 48 yıl hapis cezası verdi. Süleymancılara ait yurtta geçen 2020 yılında yaşandığı ortaya çıkan olay sonrası Yusuf K. tutuklandı.
Bu sıraladığımız olaylar AKP dönemine “denk” gelen ve bilebildiğimiz, gündeme yansıyan olaydan sadece birkaçı. Bu ve benzeri olaylar yaşanmaya devam ederken devletin olaylara karşı yaptırımları ise “komik” denecek kadar az ve sınırlı. Göstermelik tutuklamalar, gözaltılar, vakıf kapatmaları, kapılara zincir vurmalar derken her olay bir kılıf uydurma ile sonuçlanıyor. Din üzerinden ahlak bekçiliği yapanlar oluşturdukları “güven” ortamında her türlü istismarı kendilerine hak görüyor.
Cemaat, tarikat, devlet yurtlarında eğitim gören çocuk ve gençler fiziksel, psikolojik ve duygusal istismara uğramaya devam ederken maruz kaldıkları istismarların sonucunda intiharlar, ağır travmalar yaşanıyor. Çocuklar gözden çıkartılarak hayatları yok sayılıyor.
İhmal ve istismarın nedenleri üzerine gerçekleştirilen araştırmalarda kültürel normlar ve inançlar karşımıza çıkmaktadır. Çocuklara yönelik gerçekleştirilen istismarın özgün nedeninde ise çocuğun maruz kaldığı istismarı anlamlandırabilecek bilişsel yetiye sahip olmaması, failin istismarı gerçekleştirirken tehdit ve baskı argümanlarını daha rahat kullanabilmesi ve çocuğun başından geçen istismara dair çözüm yollarında yetersiz kalması gibi durumlar görülmektedir. İstismar, erkek egemen sömürü düzeninin şekillendirdiği aile ve toplumlarda “ahlak” değeriyle tabulaştırılarak sindirilmekte, varlığı inkâr edilmekte veya neden olacağı “yıkımlardan” ötürü normalleştirilmektedir. Bu yıkımda elbette istismara maruz kalanın değil, istismarı gerçekleştiren ve onun çevresinin itibarı korunmaktadır. Yine verilere baktığımızda çocuğa yönelik istismarın, çocuğun en yakınları ve çocuğun güvendiği kişilerce gerçekleştirildiği görülmektedir. Tüm bu istismar gerçekliğinin yanında yarı feodal toplumların istismara karşı takındığı tavrı, Türkiye örneğiyle somutlaştırabiliyoruz. “Çocuk unutur”, “bekareti bozulmamış” diyenleri biliyoruz; istismara maruz kalan çocukların travmatik deneyimin üstesinden gelmesi için bilimsel yöntemleri değil istismarın yuvası haline gelmiş gerici tarikat “ilimci”lerine başvurduklarını görüyoruz.
Bir YDK okuru