HABER MERKEZİ- Yeni Demokrat Kadın(YDK) 8 Mart 1857’den bu yana Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanan 8 Mart’a dair bir açıklama yayınlayarak “Bizler 8 Mart 1999’da ölümsüzlüğe yürüyen Ayfer Celep’lerin ve Münire Sağdıç’ların ardılları olarak eşit-özgür sınıfsız ve sınırsız dünyayı kadın ellerimizle kuracağız. Kobane’den Efrin’e uzanan direniş ve zaferlerden öğrenerek meydanları dolduralım 8 Mart’ta sokaklarda buluşalım. Tüm kadınları Efrin’in direniş ruhuyla mücadeleye çağırıyoruz” dedi.
Yeni Demokrat Kadın’ın açıklaması şöyle;
“8 Mart’ın 161. yılında daha büyük direnişlere ve zaferlere hazırlanıyoruz. 8 Mart’ın tarihsel mirasını bütün yaşam alanlarında kadınların özgürlük ve eşitlik savaşımına dönüştüreceğiz.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün çıkış noktası ABD’nin New York kentinde bir dokuma fabrikasıdır. Çok ağır çalışma koşulları, çok uzun iş günleri ve buna karşın çok düşük ücret alan kadınların isyanının adıdır 8 Mart. Çalışma koşulların her geçen gün daha da ağırlaştırılması, kadın işçilerin bu sömürüye karşı mücadeleye geçmesi ile başlamıştır. Greve çıkma kararı alan işçilerin talepleri ise; daha iyi koşullarda çalışmak, 10 saatlik iş günü, eşit işe eşit ücrettir… Emeği için direnişe geçen 40 bin tekstil işçisi çalıştıkları fabrikaya kilitlenmiş ve çoğu kadın olan 129 işçi diri diri yakılmıştır.
Dokuma fabrikasında ki emekçi kadınların çığlığı 8 Mart 1857’den bu yana yankılanmaya bu günün direnişçi kadınlarının zılgıtlarıyla buluşmaya devam ediyor. 40 bini aşkın dokuma işçisinin 161 yıl önce attığı çığlık hala yankılanmakta, bedeller ödeyerek yaktığı direniş meşalesi ise kadın mücadelesinde hala yolumuzu aydınlatmaktadır.
Yakıcılığını en çok biz kadınların yaşadığı iki yıla yakındır ki bitmek bilmeyen OHAL sürecinin içerisindeyiz. OHAL sürecinde bir gecede çıkarılan KHK’larla işinden edilen, grev yasakları en temel taleplerin zapturapt altına alındığı bir süreçten geçiyoruz. Tek tipleştirme fetvalarında, tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek cinsiyet gibi söylemleriyle yine ilk hedefe kadınları oturtuyor. Hem içerde hem dışarıda tek tip insan modeli yaratarak, itaat eden, sorgulamayan bir neslin yapı taşlarını döşemeye çalışıyorlar. Hapishaneler her geçen gün boyutlu saldırılarla karşı karşıya bırakılırken, yine KHK ile geçirilen tek tip elbise uygulaması ile genelde tüm devrimci tutsaklar özelde kadın tutsaklar hedef tahtasına konuluyor. Bu saldırılarla dışarıda mücadele eden kadınlara “Evinizde oturursanız, çocuklarınızın anası, ailenin kadını olursanız başınıza bunlar gelmeyecek” mesajları veriliyor.
BEDENİMİZ SİZİN POLİTİK SALDIRI VE SAVAŞ ARENANIZ DEĞİL OLMAYACAKTA!
En büyük gücünü örgütsüz kadın ve toplumdan alan ve her aracı kendisinin savaş aracına dönüştüren diyanetin fetvalarını kadına yönelik “politikalarında” şiar edinen egemenlerin, saldırdığı kesimlerin başında kadınlar gelmektedir. Hemen her gün kadın bedeni üzerine fetva vermekten bıkmayan diyanet, taciz ve tecavüzü “Bir defadan bir şey olmaz” diyerek sıradanlaştıran söylemleri ile bugün çocukların aile içerisinde, yurtlarda ve okullarda uğradıkları istismarı “meşrulaştırmış” durumda. Bu zihniyet, 115 çocuğu kayıtlara geçirmeden doğum yaptıran İstanbul’da bulunan hastaneyi teşhir eden sağlık görevlisini sürgün ederken, hastanenin çocuk annelere ve bu çocukların kürtajlarına hizmet etmesinin önünü açtı. Geçtiğimiz günlerde Adana’da tecavüze uğrayan ve hayatını kaybeden kız çocuğu hakkında AKP vekili Dudu Özkal ise “Herkes çocuğuna sahip çıkabilseydi bu sapkınlıklar yaşanmazdı” diyerek tecavüzcüleri cesaretlendiren, yeni tecavüzlere yol gösteren bir açıklamada bulundu. Kadın bedenine yönelik saldırıları ve tecavüz devletine arka çıkan açıklamaların saymakla bitmeyeği bir gerçek.
Kadına karşı atılan her adım politiktir, sınıfsal bir karaktere sahiptir ve özelde kadına yönelik saldırı devletin bekası içinde önemli bir yerde durmaktadır. Çünkü kadın ailenin var olması için en önemli etkendir. Ailede erkek egemen varlığın en temel yapı taşıdır. Devlet bu temel yapı taşını korumak için önce güçsüzleştirmeye odaklandığı kadını kendi politikaları ile sindirmeyi hedefler. Kadını toplumun “namusu” , çocuklarının annesi, kocasının eşi olarak görür. Ancak bu şekilde ayakta tutabilir aileyi ve ancak bu şekilde kan taşır bekasına. Topluma ve kadına da bunu bir virüs gibi aşılar. Aşılamaz ise temelleri yerinden sarsılır. Aslında devletin kadının bedenine, kimliğine açtığı savaştır bu. Fakat devlet bu savaşı açarken şunu da bilmektedir; Bu savaşta, her kadın militan bir direnişçi, sağlam bir örgütleyici, engin bir öncüdür. Yaşamı bulunduğu her alandan emeği ile var etmekten alır bu yeteneğini kadınlar. Bugün Efrin’de kimliği, ulusu, halkı, yaşamı için direnen kadınlar bunun en büyük ispatıdır.
HAKSIZ SAVAŞIN KARŞISINDA, DİRENİŞİN EN ÖNÜNDEYİZ!
Ülkemizde kadına yönelik saldırılar elbette ki sadece ülke sınırları içerisinde değildir, tam tersine sınırları aşan bir yerde devam etmektedir(!) Emperyalist güçlerin uzun süredir girdiği çıkmazın adı olan savaş Ortadoğu’da vekaleti kimin alacağı noktasında sürüyor. TC içinde bulunduğu siyasi krizden çıkmanın olanaklarını, yerle bir olmuş olan otoritesini geri kazanmanın yolu olarak Efrin’e saldırmaktadır. İçerde ve dışarda Kürt düşmanı politikalarla kolay lokma sandığı Efrin’e “sefere” çıkmıştır. Ancak TC’nin evde ki hesabı Efrin’de tutmadı. Bodoslama daldığı Efrin’de öncülüğünü kadınların yaptığı tarihi bir direniş ile karşılaştı. Direnişin öncü gücünü oluşturan kadınlar yaşam alanlarını savunmak, bedenine, kimliğine, diline sahip çıkmak için işgale karşı direnişin başkaldırmanın adı oldu. Kadının yeri evidir diye yazılan “kader” Efrin’de bir kez daha kadının yerinin yaşamın her anında direnmek olduğunu gösterdi.
Keza İran’da da kadınlar bu “kaderi” direnişleri ile tersine çevirmek için, kadının belirli bir saate kadar durmasına izin verilen sokakları doldurarak çemberi yarıyorlar. Kadının bedenini sarmak için kullanılan kara çarşaflar kadınların ellerinde direniş sembolü oluyor ve direnmenin yine kadınların “fıtratında” olduğunun mesajları veriliyor…
8 MART’I 161 YIL ÖNCE OLDUĞU GİBİ BİR KEZ DAHA KIZILLAŞTIRALIM!
Yüz yıllardır tırnaklarımızla söke söke aldığımız haklarımız bir bir ellerimizden geri alınmak isteniyor. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü dünyanın dört bir yanında sokaklarda direniş ve dayanışmayla karşılanıyor. 8 Mart’ın kızıllığına gölge düşürmeye kodlanmış durumdalar. Biz kadınların amacı, bu çemberi genişletmek ya da daraltmak değildir. 8 Mart’ın kızıllığına gölge düşürmemek, kazandığımız politik arenaları terk etmemek ve buradan doğru oluşturulan çemberi yarıp geçmektir.
Fıtratında “kader-itaat-boyun eğme” değil ışıl ışıl direniş, isyan, serhîldan yazan tüm kadınları 8 Mart’ta alanlara, öfkesiyle, isyanıyla ortak mücadele hattına omuz vermeye çağırıyoruz.
Fabrikalarda, tarlalarda, iş yerlerinde, sokakta, okulda, evde görünmeyen emeği ile yaşamı ilmek ilmek, hiç bıkmadan dokuyan biz kadınların yoluna, Kobanê’nin Arin Mirkan’ı, İran’ın Reyhaney Cabbari’si, Alplerin Barbara’sı, Karadeniz’in Havva’sı, Muş Varto’nun Ekin Van’ı, Mersin’in Özgecan’ı, Dersim’in Beş kızıl karanfili, Efrin’in Avesta Xabur’u ve 8 Mart’ı kızıllaştıran 129 tekstil işçisi ışık tutmakta. Bu günün koşulları biz kadınlara, egemenlerin dayattığı taciz, tecavüz, itaat ve emek sömürüsünü dayatmaktadır. Yarının özgür eşit koşullarını direnişle, savaşla, devrimin öncüsüne sımsıkı sarılarak bütün savaş alanlarını kadın bilinciyle aydınlatarak biz kuracağız. Bizler cinsiyetçi heteroseksist koyu karanlık yoldan değil, bedel ödeyerek, direniş marşları ile yolumuzu aydınlatan kadınların ışık tuttuğu yoldan ilerleyeceğiz. Bizler 8 Mart 1999’da ölümsüzlüğe yürüyen Ayfer Celep’lerin ve Münire Sağdıç’ların ardılları olarak eşit-özgür sınıfsız ve sınırsız dünyayı kadın ellerimizle kuracağız. Kobane’den Efrin’e uzanan direniş ve zaferlerden öğrenerek meydanları dolduralım 8 Mart’ta sokaklarda buluşalım. Tüm kadınları Efrin’in direniş ruhuyla mücadeleye çağırıyoruz.
YAŞAMIN HER ALANINDA DİRENEN KADINLARA SELAM OLSUN!
8 MART KIZILDIR KIZIL KALACAK!
BİJİ 8 ADARE ROJA JİNEN KEDKAR!”