İktidarın özellikle 15 Temmuz sonrası Gülen Cemaati’ni tasfiye etmeye çalışması (ne kadar başarılı olduğu bilinmese de) günümüzde halen KHK’ler, ihraçlar ve tutuklamalar ile devam ediyor. Gülen Cemaati ve bu bahaneyle ihraç edilen emekçilerden boşalan bu kadrolar cemaatler ve tarikatlar aracılığı ile dolduruluyor. Devletin ve onun günümüz temsilcisi AKP iktidarının politikalarına itaat eden cemaat ve tarikatlar belirli bakanlıklara yerleştiriliyor, birçokları destekleniyor. AKP iktidarını eleştirenler, itaat etmeyenler ise 15 Temmuz sonrası bir kez daha devlet içinden tasfiye edilmeye, gözaltına alınmaya, tutuklanmaya başlıyor. Devlet ve tarikat ilişkisinde taraflar çıkarlarını göz önünde tutuyor, bu çıkar ilişkileri maddi-manevi “ortaklıklara” dönüştürüyor.
Cemaat ve tarikatların devlet organlarındaki etkisi her geçen gün artarken, bir dönemin ortağı ve vazgeçilmezi olan “Gülen Cemaati”nden boşalan kadrolara, İsmailağa, Menzil gibi cemaat ve tarikatlar yerleştiriliyor. Devlet bir yandan cemaatler ve tarikatlar aracılığı ile kadrolaşırken bir yandan da kendisine muhalif, tek tipleştirmeye çalıştığı İslamı temsil etmediğini düşündüğü grupları tasfiye etmeye çalışıyor. Artık devlet için oynadığı rol ortadan kalkan, hatta varlığıyla iktidarın İslam imajını bozan gruplar da bu tasfiyeden nasipleniyorlar. Bu dönemde ilk olarak Adnan Oktar’ın Diyanet’in hedefine girmesi anlamlıdır. Oktar’ın A9 isimli kanalına yüklü miktarda para cezası kesildi ve yayın durdurma cezası verildi. Oktar-Diyanet tartışması büyürken “gerçek İslam”ın ne olduğuna dair de bir tartışma aralanıyor.
15 Temmuz darbe girişimini “senaryo” olarak niteleyen, referandumda “hayır” çalışması yürüten, eylemlerine polisin saldırdığı Furkan Vakfı ve kurucusu Alparslan Kuytul da devletin hedefi olmaktan kurtulamadı. Geçtiğimiz günlerde Furkan Vakfı derneklerine düzenlenen operasyonla Alparslan Kuytul dahil 28 kişi gözaltına alınmış, 9 gün süren gözaltının ardından Kuytul ve 5 kişi tutuklanmıştı. Gözaltıların ardından hiç vakit kaybetmeyen mahkemeler Furkan Vakfı’na kayyum atamışlardı. Efrin’e yönelik işgal girişiminin ardından da hükümetin hoşuna gitmeyen açıklamalar yapan Alparslan Kuytul ve Furkan Vakfı böylelikle susturulmuş oldu.
Din sömürüsünü tırmandıran Diyanet İşleri de her gün fetvalar veriyor, savaş çığırtkanlıkları yapıyor, Efrin’e “cihat” tanımlaması yapıyor, sağ eliyle yemek yiyenleri “şeytan” ilan ediyor. Asgari ücretin açlık sınırı altında olduğu, her gün insanların katledildiği bir ülkenin tek derdi sağ elle yemek yemek olmamalıdır.
Diyanet’in, İslami derneklerin, tarikatların, cemaatlerin ve vakıfların devletten aldıkları bütçe miktarı her geçen gün katlanırken, devlet bütün kaynaklarını bu vakıflara peşkeş çekmeye devam ediyor. Kendisine itaat etmeyen dini ideolojileri bile şiddetle bastıran devlet, kendisine biat edenleri ödüllendiriyor, sırtını sıvazlıyor. Her yönden devletin girdiği kriz din sömürüsü ile perdelenmek istenirken, sömürüyü tırmandıracak figüranlara verilecek destekten imtina edilmiyor. Yoksulluk ve sömürü savaş politikalarının da etkisiyle günden güne katlanırken, oluşacak bu kriz din sömürüsü tırmandırılarak dizginlenmeye, kontrol altına alınmaya çalışılıyor.