[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle”]
İktidar blokunun “Dezenformasyon Yasası” adını verdiği “Sansür Yasası” geçtiğimiz haftalarda Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Birçok kesimin karşı çıktığı bu yasa muhalif, devrimci, demokrat basının sesini kısmak için ortaya atıldı. Neden bu kesimleri etkileyeceğini gayet iyi biliyoruz çünkü burjuva-feodal medyanın halka gerçekleri anlatma gibi bir ideali yok. Halka gerçekleri anlatma görevi burada devrimci-demokrat basına düşmektedir. Devrimci-demokrat basının sesi türlü yasalarla, engellemelerle ve tutuklamalarla kısılmaya çalışılmaktadır. 9 gazetecinin tutuklanması buna en güncel örnektir. İktidar blokunun her türlü girişimi gerçeklerin halka ulaşmasını engelleme amacı taşımaktadır. Ne sansür yasası ne tutuklamalar önümüzdeki görevi yapmamızı engelleyebilir.
“Dezenformasyon Yasası” ile birlikte önceden çok da özgür olmayan basının şimdi yasayla daha fazla zincirleneceğini söyleyebiliriz. Tabii basının bahsettiğimiz anlamda özgür olabilmesi için alt-üst oluş yani devrim gereklidir. Çünkü yaşadığımız sistemin faşist niteliği dolayısıyla özgür bir basından bahsedemeyiz. Daha önceki yazımızda bahsettiğimiz gibi basın, egemen sınıfların kontrolü altındadır.
Bu yasa yürürlüğe girdiğinden itibaren iktidar blokunun sıkıştığı anlarda sığınabileceği bir liman olma özelliğini göstermeye başladı. 41 kişinin hayatını kaybettiği maden katliamına ilişkin “Sayıştay Raporlarındaki uyarı ve öneriler dikkate alınmadı” söylemi dezenformasyon içerikli haber olarak nitelendirildi. Fahrettin Altun’un başında olduğu İletişim Başkanlığı dezenformasyon haberlere karşı kamuoyunu bilgilendirmek iddiasıyla “dezenformasyon bülteni” yayımlamaya başladı. Bu bültenlerde “Soma ve Ermenek katliamlarından sonra gerekli iyileştirilmeler yapılmadı” içerikli haberler yalanlandı. Halk arasında tepkiye sebep olabilecek haberlerin çoğu bu bültende yayımlanmış, devlet kendisini haklı göstermeye çalışmıştır. Bu haklı gösterme 17-23 Ekim tarihleri arasında yayımlanan bültende de devam etti. TC’nin kimyasal silahla katlettiği gerillalara ilişkin haberler “dezenformasyon bülteni”nde yer aldı. Kimyasal silah kullanımı söylemini ortaya atanların “PKK sempatizanı”, “terör örgütünün propaganda aracı” ve “Bu dezenformasyon, çökme noktasına gelen terör örgütünün beyhude çırpınışlarıdır” söylemleri bültende yer aldı. Biliyoruz ki çırpınışta olan gerilla değil gerillanın direnişi karşısında uğradığı hezimet sonucu kimyasal silahlara sarılan TC devletidir. Kendi çırpınışını örtemeyen TC çareyi tutuklama furyalarında bulmuştur. Şebnem Korur Fincancı kimyasal silah kullanımına yönelik söylemleri gerekçesiyle tutuklanmıştır.
Dezenformasyon Bülteni’nde Türkiye’nin 92 mülteciye kötü muamelede bulunduğu iddiası yer aldı. Söz konusu haberde Yunanistan Göç ve İltica Bakanı Notis Mitarachi’nin iddiası bulunuyor. Bu iddia bültende yalanlandı. Yeni yasayla “yalan” haber yayma suçuna 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası getiren maddede (29. madde), “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçu tanımlanıyor. Suçun oluşması için ise; yayılan haber gerçek değilse, ülkenin güvenliği ve kamu sağlığını ilgilendiriyorsa, halk arasında korku, panik ve endişe oluşturma kastı varsa, kamu barışını bozmaya yönelik ve aleni ise şeklinde 5 şart aranıyor. Mitarachi’nin iddiasında bu 5 madde de mevcut. Yunanistan Göç ve İltica Bakanı bu iddiaları ortaya atarken Türkiye’deki “dezenformasyon yasasından” haberi olmasa gerek!
Sansür Yasası’nda en çok tepki çeken madde 29. madde oldu. Yukarıda da bahsettiğimiz madde “yalan” bilgi yayanlara hapis cezasını getiriyor. Ayrıca “Failin, suçu gerçek kimliğini gizlemek suretiyle veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır.” maddesi de 29. madde kapsamında. Türkiye’de Twitter paylaşımlarından bile “örgüt propagandası” yapıldığı iddiasıyla çok sayıda kişi yargılanırken bu maddeyle hakkında dava açılacak insan sayısının oldukça artacağı kesin.
AKP Maraş Milletvekili Ahmet Özdemir, kanun teklifine ilişkin görüşmeler sürerken yaptığı konuşmada, söz konusu yasanın içeriğini Amerikalı ve Avrupalı temsilcilere anlattıklarını ve Amerikalı ilgililerle yasayı görüştüklerini söylemişti. Özdemir, Amerikalı bir yetkilinin “Bizim dezenformasyon yasamızla sizin yasanız birebir örtüşüyor.” dediğini iddia etmişti. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü ise Türkiye basınında bu konuya ilişkin dolaşan iddiaları dezenformasyon olarak niteledi. Sözcü, Büyükelçilikten bir yetkilinin ABD’de benzer yasaların bulunduğunu söylediğine ilişkin iddiaları yalanladı, Amerika’da benzer yasaların olmadığını söyledi.
Meclise sunulan her yasa tasarısının altını doldurmak için ortaya atılan “Avrupa’dan ileri, ABD’de de böyle” iddiaları bununla birlikte fos çıkmış oldu. Bir kez daha iktidar blokunun “Avrupa” benzetmeleri yalan çıktı. Avrupa’da benzer yasanın olmadığına değinirken basının özgür olduğundan da bahsedemeyiz elbette. Çünkü yukarıda değindiğimiz gibi basın tüm ülkelerde hangi sınıf hâkimse onun egemenliği altındadır. Avrupa’da da durum böyledir. Örneğin Fransa’da 2020 yılında basının polislerin görüntüsünü almasını yasaklayan bir güvenlik yasası kabul edilmişti. Polisin halkın birikmiş öfkesiyle sokakları doldururken uyguladığı işkencenin basın tarafından görüntülenmesinin engellenmesi anlamına geliyordu. Bu yasaya karşı çokça tepki gelişti ve sonrasında halkın mücadelesi sonucu yasa geri çekildi. Başka bir örnek verecek olursak Almanya’da bireysel ifade özgürlüğü mevcut ancak bu “terör suçunu” kapsamıyor.
Görüldüğü üzere egemen sınıflar kendi iktidar alanlarını sarsmayacak ölçüde özgürlük tanımı yapıyorlar. Bunun ilerisine giden, halka gerçekleri anlatan ve onları devrim mücadelesine seferber eden basın “ifade özgürlüğü” kapsamında yer almıyor.
Tüm dünyada hissedilen ekonomik kriz halkı daha fazla yoksullaştırmaktayken bugün bu yasanın yürürlüğe girmesi egemen sınıfların gelişecek isyanlara önceden aldıkları bir önlemdir. Sanal medya platformlarından gelişebilecek örgütlü tepkiler bile iktidarın egemenlik alanını sarsacak etki yaratmaktadır. Sansür Yasası ile gelişebilecek bu tepkiler sanal alemde sansürlense de sokaklara taşacak bir öfke mevcuttur ve bu öfke sansürlenemeyecek kadar şiddetli olacaktır.