[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle”]
Ukrayna, 1917 Ekim Devrimi’nin ardından 1921 yılında, Çarlık Rusya’sının bağımlı ulus statüsünden SSCB’nin eşit haklara sahip 15 Sosyalist Cumhuriyeti’nden biri olarak hem ulusal hem de siyasal olarak Kendi Kaderini Tayin Hakkını elde etmiştir. Bu durum 1989 yılında Rus Sosyal Emperyalizminin havlu atması ve açıktan klasik kapitalizme evrilmesiyle Ukrayna’nın da bilindik türden bir ulus devlet haline gelmesiyle değişmiştir. Kamu mallarının burjuvalaşmış bürokratlarca yağma edilmesiyle bu kesimler yine klasik burjuva egemen sınıflara, yaygın isimlendirmeyle “oligarklara” dönüşmüştür. Ukrayna 2014 yılına kadar araya sıkıştırılan “Turuncu Devrim” dışında esasta Rusya’nın yarı sömürgesi durumundaydı. Ukrayna, çok uluslu (Ukraynalılar ve Ruslar) ve çeşitli azınlıklardan meydana gelen bir toplumsal yapıdadır. Özellikle Doğu Ukrayna’da yoğun bir Rus nüfus söz konusudur. Bu nüfusa kendi dilinde eğitim hakkı 2014’e kadar tanınmıştır.
2014 yılında yaşanan bir darbeyle Rusya’ya daha yakın olan; ama Avrupa emperyalizmiyle de ilişkileri sürdürme yönünde hareket eden devlet başkanının devrilmesiyle süreç bugünkü Rus işgaline kadar evrilen bir eksene kaydı.
Bu darbe sürecinde yüzlerce insan katledildi. Aslında yaşanan ABD, İngiltere ve Avrupalı emperyalistlerin desteği ve planlamasıyla gerçekleştirilen yeni türden bir darbeydi ve bu darbeyle hegemonya mücadelesi kızışarak arttı. Bu mücadele nihayet açık bir çatışma sonucunda darbeyle sonuçlandı. Bu gelişme Batılı emperyalistlerin Ukrayna’yı kendi saflarına çektiklerinin de bir göstergesiydi.
Darbe sonrası Ukrayna devlet güçlerinin, özellikle de neo Nazi örgütlenmelerinin saldırılarında katliamlar yaşandı. Ukrayna’da faşizm Rus karşıtlığı üzerinden tırmandırıldı. Faşist düzenlemeler peş peşe geldi. Rusça’nın yasaklanması, farklı milliyetlere yönelik baskıların artması ve daha bir dizi siyasi ve şovenist saldırı hayata geçti. Donetsk ve Luhansk başta olmak üzere Rusların yaşadığı alanlarda (Doğu Ukrayna) gösteriler ve ayaklanmalar yaşandı. Bu ayaklanmadan sonraki haziran ayında bir kararla iki bölge birleşerek Halk Birliği Cumhuriyetini ilan ettiler. Rusya bu cumhuriyetlerin bağımsızlığını, Ukrayna’yı işgalinden kısa bir dönem önce 21 Şubat’ta tanıdığını açıkladı.
2014’ten itibaren devam eden iç kargaşa ve savaş durumu karşılıklı olarak yoğun bir nüfus değişimini getirdi. Donbass bölgesinde Ukrayna ulusuna mensup kesimler merkezi hükümetin kontrolündeki bölgelere geçerken, Rus yanlısı ya da Rus kökenli kesimler de Donbass bölgesine doğru akın etti. Donbass bölgesi esasta siyasi gerekçelerle; ancak ulusal temeldeki farklılıkları da belirginleştirilerek Ukrayna’dan fiili ayrılığını gerçekleştirdi.
Son olarak Eylül 2022’de tüm bu bölgelerde Rusya’ya katılım için referandum kararı alındı. Donetsk’te halkın yüzde 99,23’ü, Luhansk’ta halkın yüzde 98,42’si, Herson’da halkın yüzde 87,5’i ve Zaporijya’da halkın yüzde 93,11’i Rusya’ya katılmaya “evet” dedi. Rusya bu bölgelerin Rusya’ya katılımını 30 Eylül’de sonuçlandırdı.
Rus emperyalizminin Ukrayna işgali, bu yeni durumla birlikte bir ilhak olarak değerlendirilebilir mi?
Lenin yoldaş ilhakı öz olarak şu şekilde tanımlar: Bir ulusun Kendi Kaderini Tayin Etme Hakkının çiğnenmesidir, halkın iradesine karşı olarak devlet sınırlarının saptanmasıdır.
Donbass bölgesinin Rusya’ya katılım meselesini de bu genel yaklaşım içinde tanımlamak gerekmektedir. Bu bölge ulusal ve siyasi gerekçelerle ve hiç kuşkusuz Rus emperyalizminin desteğiyle 2014’ten bugüne Ukrayna’dan fiilen ayrılmıştır. Bu bağlamda Donbass bölgesindeki ulusal toplulukların Kendi Kaderini Tayin Etme Hakkı vardır. Ayrı bir ulus olmadıklarında ise kendilerinin tayin edebileceği bir şekilde bir devlete katılabilirler. Bunun için 2014’ten bugüne Ukrayna egemenlerine karşı bir kalkışma, silahlı mücadele söz konusudur. Rusya’nın işgali bu sürecin yeni bir biçimde tamamlanmasının koşulunu oluşturmuştur. Bölgenin ulusal yapısı ve siyasi koşulları bu hakkın kullanılmasını getirmektedir. 2014’ten önce de ve bugüne kadar da gerek Rus emperyalizmi gerek diğer emperyalistler Ukrayna’nın bu hakkı çiğnemesine göz yummuşlardır. Rus emperyalizmi “statü bozmanın” olası riskleri nedeniyle ve emperyalist dengelerden kaynaklı bu tutumu benimsemiştir. Diğer emperyalistler ise Ukrayna devletinin kendilerine uşaklık pozisyonundan kaynaklı aynı tutumu benimsemiştir. Zaten bu tutumun emperyalizmin genel bir tutumu olduğunu biz Kürt ulusal sorununa yaklaşımlardan biliyoruz. Öyle ki bu güçler çıkarları genellikle öyle gerektirdiğinden ezilen uluslara karşı kesin bir düşmanlık izlemekteler. Ancak Donbass bölgesindeki ulusal direniş ve bu bölgedeki Ukrayna merkezi ile aykırı siyasal konumlanış Ukrayna gerici rejiminin zora dayalı müdahaleleriyle bloke edilmiştir. Bu hiç kuşkusuz Ukrayna’nın bir ilhak politikası izlediğini gösterir. Zora dayalı birlik, açık ulusal baskı Ukrayna devletinin ilhakçı tavrını ele vermektedir. Ukrayna gerici sınıfları, Lenin yoldaşın ifadeleriyle Kendi Kaderini Tayin Hakkını yok sayarak, halkın iradesine rağmen sınır belirleme yolunu seçmiştir. Ukrayna’nın egemenliği altındayken hem Donetsk’te hem de Luhansk’ta Rus olan nüfus bir ulusal hak olarak Kendi Kaderini Tayin Etme Hakkından mahrum edilerek ilhak altındaydılar. Bu ilhaka kendi devletlerini kurarak son vermişlerdir. Ukrayna’nın ve diğer sözde ulusların haklarının teminatı olan emperyalist devletlerin Donetsk ve Luhansk’taki bu gelişmeyi tanımamaları onların gerici, statükocu karakterini ele verir. Rusya’nın bu devletleri tanıması ise ezilen uluslardan yana olmasından kaynaklanmamıştır; sadece emperyalist çıkarları bunu gerektirdiği için bu devletler tanınmıştır. Başka bir zamanda veya yerde aynı sorunda tam zıddı hareket edeceğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Üstelik bu olayda Rusya’nın emperyalist çıkarları ayan beyan ortadadır.
Donbass bölgesindeki referandumlar daha önce kendi kaderini tayin etmiş olan, yani ayrılarak kendi devletlerini kurmuş olan Donetsk ve Luhansk’ın şimdi de Rusya’ya katılmaları için yapılmış referandumlardır ve Rusya için olumlu sonuçlanmıştır. Diğer iki bölge ise KKTH’den ayrı olarak aynı kararı, yani Rusya’ya katılma kararı almışlardır.
Bu referandumlarda KKTH söz konusu değildir. Çünkü KKTH kendi devletini kurma hakkıdır. Son referandumlar bir devlet kurmakla ilgili değildir; bu referandumlarda Rusya’ya katılma tercihi oylanmıştır.
Bu referandumların sonuçlarının ilhak olarak değerlendirilmesi elbette mümkündür. Çünkü Lenin’in dikkat çektiği gibi ilhakı belirleyen şey bir ulus bakımından KKTH’nin çiğnenmesi ve halkın iradesinin yok sayılmasıdır. Donetsk ve Luhansk kurdukları devletlerden vazgeçerek Rusya’ya katıldılar. Bunun bir referandumla gerçekleştiği doğrudur. Fakat bu referandum özgür koşullarda gerçekleşmemiştir. Aksine bir savaş ortamında gerçekleşmiştir. Bu iki bölgede de halk “yaşamını sürdürebilmek” için kendi devletlerinden vazgeçmiş, güçlü bir devletin egemenliğine sığınmayı tercih etmek zorunda kalmıştır. Bu koşullarda gerçekleşen referandumların özgür iradeleri temsil ettiğini ileri sürmek en yumuşak ifadeyle kendini kandırmaktır.
Bir diğer nokta ise şudur: bu ilhak başka bir ilhaktan kurtulmak niyeti içermektedir. Ukrayna ve onu destekleyen tüm emperyalist devletler yıllarca süren bir ilhak politikasının sahipleridirler. Bugün Rusya’yı ilhakçılıkla suçlayanlar Donbass özgülünde daha fazla zorbalık içeren bir ilhak politikası izlemişlerdir. “Demokrasi” kavramını, bunun içerdiği hakları her yerde, üstelik pervasızca çiğneyen bu devletlerin bu gibi suçlamalarının hiçbir samimiyeti yoktur. Halkları aldatmaktan ibaret “demokratlıkları” her seferinde halklara dönük savaşları yürütmekle ya da desteklemekle sonuçlanmıştır. Filistin halkı, Irak halkı, Lübnan halkı, Suriye halkı ve özellikle de yanı başımızda Kürt ulusu bunların niteliğini kendi deneyimleriyle çok iyi bilirler.
YENİ YAPTIRIMLAR VE RUSYA’NIN KOZLARI
AB ülkeleri son gelişmelerle birlikte Rusya’ya karşı yeni bir yaptırım paketi uygulanmasını kararlaştırdı. Bu kapsamda Rusya’ya lüks malların ihracatının yasaklandığını, Rusya’dan demir çelik ithalatının yasaklandığını ve aynı zamanda Rus oligarkların mal varlıklarının dondurulduğunu öngören bir paket onaylandı. Yapılan açıklamada bu tedbirlerin açıklanarak yürürlüğe gireceği bildirildi. Bununla birlikte Rusya’ya uygulanan ekonomik ambargonun Rus ekonomisinin çeşitli sektörlerini ve bazı kişi ve kuruluşları hedef aldığını belirten açıklamalar da yapıldı. AB Komisyonu da Rusya’nın bir Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) üyesi olarak sahip olduğu önemli imkânları kaybedeceğini, Rus şirketlerinin ayrıcalıklı muamele görmeyeceğini bildirmişti. Rusya’nın Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası da dahil olmak üzere önde gelen çok taraflı uluslararası finans kuruluşlarındaki üyelik haklarını askıya almak için çalışılacağı, Rusya’nın bu kurumlardan finansman, kredi veya başka bir biçimde faydalanmasının önleneceği ifade edilen açıklamada yine Rus milyarderin yer aldığı 15 kişi ve 9 şirketin AB yaptırım listesine eklenmesi, bu kişilerin mal varlıklarının dondurulması ve bunlara seyahat yasağı getirilmesi de kararlaştırılmıştır.
Emperyalist AB devletlerinin yaptırım planlarına karşı Rusya elindeki gaz kozunu kullanarak karşı hamleler gerçekleştirmekte, Avrupa’nın farklı ülkelerine gaz akışını durdurarak bir enerji krizi yaratmaktadır. Enerji noktasında dışa bağımlı olmanın getirdiği sonuçlar şu aşamada ciddi fiyat artışları olarak görülmektedir. Fiyat artışlarına halk kitlelerinin ciddi tepkiler yükseltmesi devletleri yeni önlemler almaya itmektedir. Avrupa ve Rusya arasındaki gaz savaşı alevlenirken Rusya’nın son hamlesi Almanya gazını kesmek oldu. Daha önce Hollanda ve İtalya’ya gaz akışının durdurulmasının akabinde Rusya’nın, Almanya’ya doğrudan doğal gaz nakli sağlayan Kuzey Akımı 1 (Nordstaem 1) boru hattının vanasını kapatması gündeme geldi. Rus tekeli Gazprom vananın “sızıntı” gerekçesiyle kapatıldığını açıklasa da meseleyi Ukrayna savaşıyla gündeme gelen yaptırımlar kapsamından değerlendirmek gerekir. Rusya’nın gaz vanasını kapatmasının sonucunda Ukrayna’ya her türlü desteği veren AB büyük bir enerji kriziyle karşı karşıyadır. Bir çözüm bulunamadığı takdirde Avrupa bu kışı soğukta geçirecek, üretim sektöründe azımsanmayacak bir gerileme yaşayacaktır. Almanya bu sürece zaten girmiş durumdadır. Avrupa ciddi bir resesyon ihtimalinin cenderesine girmiş bulunmaktadır.
Doğal gaz ve petrolden sonra Rusya’dan kömür ithalatı da durduruldu. AB’nin yaptırımları uluslararası düzeyde yaşanan ekonomik krizi Avrupa’nın daha ciddi bir seviyede karşılayacağını göstermektedir. Şunu da eklemek gerekir ki bu krizin nedeni Rusya’nın işgali ve devamındaki burada konu ettiğimiz yaptırımlar değildir. Bu kriz zaten kaçınılmaz olarak gelmekte olan bir krizdi. İşgal ve yaptırımlar halkların ekonomik düzeni sorgulamamaları için birer bahanedir. Elbette enerji sorunu krizi etkileyen bir sorun olacaktır; fakat bunun bir neden değil ağırlaştıran bir etken olduğu belirtilmelidir. Hayat pahalılığı, enflasyonda yaşanan artış, özellikle de enerji fiyatlarındaki yükseliş emekçi halk kitlelerinin durumunu her gün daha da kötüleştirmektedir. Buna karşı Avrupa’nın birçok ülkesinde eylemler gerçekleştirilmekte, faturanın emekçi halka kesilmesi protesto edilmektedir.
HIZLANDIRILMIŞ NATO ÜYELİĞİ
Rusya’nın Donekts, Luhansk, bölgeleri ile Herson ve Zaporijya kentlerini referandum sonrası kendi topraklarına kattığını ilan etmesinden sonra, Ukrayna karşı bir atak gerçekleştirerek NATO üyelik sürecinin hızlandırılmasını gündeme getirdi. Ancak bu talep Batılı emperyalistlerin kısa bir sürede üzerinde uzlaşabilecekleri bir talep olmayacaktır. Bu konuda ARD televizyonunda Almanya Dışişleri Bakanının yaptığı açıklama, Ukrayna’nın desteklenmesine devam edileceği ancak savaşın diğer ülkelere genişlemesi ve NATO’nun savaşın bir tarafı olmaktan kaçınmak gibi bir sorumluluğunun olduğunu ve Ukrayna’nın kısa sürede NATO üyeliğine kabul edilmesi şansı bulunmadığını belirtti. Ukrayna’nın NATO üyesi olması durumunda 5. madde şartı nedeniyle NATO, dolayısıyla bütün üye ülkeler yaşanan savaşın açık tarafları durumuna gelecek. Bundan ötürü AB emperyalistleri Ukrayna’nın NATO üyeliğine sıcak bakmamakta veya tam bir ortaklık sergileyememekteler. Savaşınsa yapılacak askeri ve ekonomik yardımlarla sürdürülmesi planlanmaktadır.
KAZANACAKLAR BELİRSİZ OLSA DA HALKLARIN KAYBETTİĞİ BİR SAVAŞ
24 Şubat’ta Rus işgalinin başlamasından bu yana altı ay geride kalacak. Savaşın kısa sürede bitmesi olası görünmemektedir. ABD, İngiltere ve AB emperyalistleri Ukrayna’ya sağlanmaya devam edecek ekonomik ve askeri yardımlarla savaşın uzamasını amaçlamaktadır. Aynı zamanda yaptırımlarla Rusya’ya geri adım attırmak veya yenilgisini sağlamak istemektedirler. Ancak bu konuda Almanya, Fransa ve İtalya’nın ABD ve İngiliz emperyalizmi ile arasında ciddi çatlaklar olduğu görülmelidir. ABD ve İngiliz emperyalizmi Ukrayna’nın savaşı sürdürmesinde daha kararlı dururken, Almanya ve Fransa ise uzlaşma seçeneğinin de güçlendirilmesini savunmaktadır. Ancak bu çatlak Ukrayna’yı silahlarla donatmada bütünlüğü bozan bir nitelik göstermemektedir.
Gelinen aşamada Rusya, Ukrayna’nın güneydoğusunda geniş bir bölgeyi kontrol altına almış bulunmaktadır.
Rusya Zeporiya Nükleer Santralini ele geçirdi. Bu santral Avrupa’nın en önemli elektrik üreten santrali olma niteliğini taşıyor. Rusya tarafından ele geçirilmesi Ukrayna açısından ciddi bir kayıp olarak değerlendirilmelidir. Odessa kentine yönelik kuşatma ile Karadeniz bağlantısını kesmek gibi planlar hedeflenmektedir. Savaş Batılı emperyalistlerin desteğiyle devam ettirilse de Ukrayna’nın bu savaşı uzun vadeli sürdürmesi olanaklı değildir. Ancak son referandumlar sonrası Rusya alacağını almanın rahatlığıyla savaşı sonlandırma çağrısı yaparken Ukrayna savaşı sürdürmede zoraki istekli görünmektedir. Zira kayıpları büyüktür. Kırım ile Rusya arasındaki Kerç Köprüsüne yönelik Ukrayna sabotajı ise Ukrayna’nın ABD ve İngiliz emperyalizmi başta olmak üzere NATO tarafından Rusya’yı sonuna kadar zorlayacak şekilde cesaretlendirdiğini göstermektedir. Rusya’nın Ukrayna üzerinden sınırlarında meşgul edilmesi, askeri açıdan sonuna kadar zorlanması ABD emperyalizmi için hiç kuşkusuz tercih edilir bir şeydir. Ukrayna’nın son askeri hamleleri Ruslar için her ne kadar zorlayıcı bir duruma işaret etse de Ukrayna’nın meydan okumasına Putin’in Rusya’sının karşılık vereceği öngörülebilirdir.