[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle”]
AKP-MHP blokunun hazırlamış̧ olduğu “Dezenformasyonla Mücadele Yasası” TBMM’de yasalaştı.
Bu yasa halk arasında daha çok “sansür yasası” olarak biliniyor. Sansür yasası olarak adlandırılması ise tesadüfi değil. Zira faşizmin ablukası altında yaşayan geniş halk yığınlarından gerek toplumsal yaşam içerisinden gerekse sanal medya üzerinden iktidar sahiplerine karşı yükselen herhangi bir itiraza karşı iktidar sahiplerinin nasıl saldırdıkları apaçık ortadadır. Özellikle sanal medya üzerinden “cumhurbaşkanına hakaret suçu” kapsamında yargılananların sayısı epey artmış durumda. Bu sadece bir örnektir. Sansür yasasının kapsamı bundan ibaret değildi. Basılı yayın organlarından sanal medyada internet haberciliği yapan gazetelere kadar birçok haber üretim alanları önümüzdeki süreçte daha sert baskıyla karşı karşıya kalacak.
Gazetecilerin basın kartı edinmesi faşizm koşulları içerisinde “göle maya çalmak” gibidir. Bizimki gibi ülkelerde faşizmin daimî oluşu zaten basın özgürlüğünün faşizmin sınırları içerisinde olacağının bir göstergesidir. Bu koşullar içerisinde basının özgürlüğünden bahsetmek bir yana yalnızca egemen sınıfların kontrolü altında bir “medya ve basın”dan bahsedebiliriz. Buna rağmen devrimci, demokrat basının varlığını engellemek için bu türden yasalara ihtiyaç duyulmaktadır! Sansür yasasının da hedefi iktidardan yana olmayanlar olacaktır.
İNTERNETTE SANSÜR, SOKAKTA GÖZALTI
MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız sansür yasasıyla alakalı yaptığı açıklamada, “Gerçek hayatta suç olan, sosyal medyada da suçtur” söylemiyle sansür yasasının amacını biraz da olsa göstermektedir. Uzun zamandır demokratik eylemlerde polisin eyleme ve basına saldırısı gündem olmaktadır. Neredeyse tüm eylemlerde polisin hunharca saldırısından payını basın da almaktadır. Eylemcilere saldıran polisin işkenceyle gözaltına alma anlarını görüntüleyen basın emekçileri de aynı şekilde gözaltına alınarak, haber takipleri engellenmektedir. Bu durum yalnızca haber takibini engellemeyi değil aynı zamanda gazetecilerin gerçeği yansıtmasını, polis şiddetini görüntülemesini de engelliyor.
Faşizmin debelenmekle kurtulamadığı kriz de saldırıları artırmaktadır. Devrimci bir bakış açısından ya da halkın çıkarları bakış açısından “suç” olan şey devletin krizidir, demokratik hakların yok edilmesidir. Bunun sanal medyaya taşınması da aynı “suçu” içermektedir. Zaten var olan görsel ve işitsel medyanın burjuva-feodal güçlerin hâkimiyeti altında olması gerçeklerin yansıtılması önünde bir engeldir. Sanal medyanın kullanımının artması ve yayılması da burjuva-feodal medyanın hegemonyasını zedelemekte, hâkimiyet alanını daraltmaktadır. Hiç kuşkusuz komprador büyük burjuvaların ve toprak ağalarının iktidarı için zedelenen hâkimiyet zaruri bir önem içerir. O durum muhakkak “önlenmelidir”.
Ayrıca internet üzerindeki sanal medya platformlarına yönelik yasal düzenlemelerle başlatılan baskı girişimleri uzun yıllardır belirli tartışmalar içerisinde sürmekteydi. Bu tartışmaların ana odağını elbette ki internet üzerinde yayın yapan haber siteleri ve Twitter, Facebook gibi sanal medya platformları oluşturuyordu. Basılı yayın üzerindeki ağır baskı ve sansür uygulamaları halkın haber alma özgürlüğünü engellerken aynı zamanda haberlerin ve yazıların “özgürce” yayılması da yasaklanmaktaydı. Özellikle bu saldırılardan en çok payını alan taraf devrimci, demokrat basın oluyor. Bugün basılı yayının sayıca azalmasına rağmen hâlâ saldırıların büyük bir çoğunluğu bu alanlara yöneliktir. Bununla birlikte internetin hızlı gelişimi ve gazeteciliğin özellikle bu mecralara doğru yoğun bir şekilde geçişi söz konusu. İnterneti kullanan sayısı artarak devam ediyor ve bunun sonucu olarak da haber sitelerinin kullanımı yaygınlaşıyor. “Dezenformasyonla Mücadele Yasası” bilgi kirliliği kapsamında gündeme gelse de asıl amacın burjuva-feodal sistemin teşhirini yapacak sesleri tamamen ortadan kaldırmak olduğu açıktır.
Şunu belirtmekte de ayrıca fayda vardır: Türkiye’nin bu yasa tasarısı, “aynı yasanın onlarda da olduğu söylenen” diğer emperyalist-kapitalist devletlerin hazırlamış olduğu yasalardan farklıdır. Bununla ilgili Venedik Komisyonu’nun ilgili yasa ile yaptığı yorumda: iktidarın “dezenformasyonla mücadele yasası” adını verdiği, kamuoyunda “sansür yasası” olarak bilinen düzenlemenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) ifade özgürlüğünü güvence altına alan maddesine aykırı olduğu belirtildi. Bu şu bakımdan dikkat çekici bir yorumdur. Sanal medya kullanımı dünyada yayılıyor, emperyalist-kapitalist sistem de buna karşı önlem alıyor. Fakat uşak konumundaki Türkiye gibi yarı feodal, yarı sömürge ülkelerde ise sanal medya ve basın TC’nin kuruluşundan bu yana tehdittir. Bu tehdit her dönemde yasalarla faşist devletin “güvence” altına alınmasını içerir. Önümüzdeki süreç baskının dozunun artacağı dönemdir; çünkü yaşanan kriz sansürlenemeyecek kadar gerçektir. AKP-MHP blokunun sanal medyaya karşı açtığı “savaş” elbette ki tesadüf değildir. Artan yoksulluk ve yaşanan ekonomik kriz en can yakıcı bir biçimde kitleler tarafından hissedilmektedir. “Ana akım medya” olarak bilinen burjuva-feodal medyada ise Türkiye’nin yaşadığı kriz gösterilmemektedir.
KİTLELERİN ÖFKESİ SANALI AŞACAKTIR
Günümüzde internet üzerinden en sık kullanılan ağlar, sanal medya platformları… Sisteme karşı en yoğun ses oralarda yükselmektedir. Bu durum yalnızca sanal medya üzerinde sanal bir serzeniş olarak kalsa da egemenler için bir tehdit olmaya, onları rahatsız etmeye devam ediyor.
Şu somut bir gerçektir ki internet toplumsal yaşam içerisinde çok geniş bir yere sahip. Gazetecilerin haber üretim süreçleri de internet ile birlikte genişlemekte ve daha fazla yayılmaktadır. İnternette dezenformasyon, yalan bilgi vs. olduğu açıktır. Kontrol altına alınamayacak kadar yaygın olan bu durumu kendi lehine çevirmeye niyetli olan egemen sınıflar kontrolü devrimci, demokrat basın üzerinden yapmak istemektedir. Bununla uyumlu olarak aynı zamanda bireysel, sistem karşıtı sesler de sindirilmek, susturulmak istenmektedir. “Dezenformasyonla Mücadele Yasası” değil internete sansür, imha yasasıdır. Önümüzdeki süreçte interneti kullananların “cezalandırılmasına” daha sık rastlayacağız.
Bu saldırının bir diğer yanını da elbette ki gazeteciler üzerindeki baskının daha fazla artması oluşturacaktır. Kitleler için internet bir kaçış alanı, “özgürlük” alanı olarak görülebilmektedir. Sanal medya üzerinde sınırsız hareket edilebilmesine karşı çıkarılan sansür yasası bu “özgürlüğü” de sınırlandıracaktır. Yoksulluk, açlık, zamlar, hak gaspları vs. gibi birçok demokratik hakkın yerle bir edildiği coğrafyada internetin pek de özgür olmayacağı açıktır. Burjuva-feodal medya gündemi seçimler üzerinden belirleyerek geniş halk yığınlarına bir odak sunmaktadır. Bugün geniş halk yığınlarını etkileyen bu odak gerçekte hissedilen ekonomik krizi, enflasyonu ne kadar sansürlemektedir? Dünyada gelişen halk isyanları, Türk egemen sınıflarını kuşkulandırmaktadır. Bu kuşku gerçektir, yakıcıdır. Kitlelerin sanal medyada biriken öfkesi de artık “huzursuzdur”. Halk hareketine dönüşecek her kıvılcım can yakıcı olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Gezi İsyanı’nda nasıl ki internetin fişi çekildiyse, kitlelerin kendiliğinden hareketi de bugün sanal medya üzerinden baskılanmaktadır. Sokağa taşacak, isyana dönüşecek kitle gücünün zayıflığı ona önderlik edecek gücün örgütlülük koşullarına bağlıdır. İran’da başlayan halk isyanı sonrası İran devletinin bilgi akışını engellemek için internet ağını kesmesi de buna örnektir. Bugün internetin bir araç olduğu açıktır. Basılı yayının yani gazetenin ortaya çıkışı nasıl ki burjuvazi için bir tehdide dönüştüyse interneti de aynı kader beklemektedir. Bilmekteyiz ki Emperyalizm ve Proleter Devrimler Çağı’nda devrimin öncüsü komünist partilerdir. Komünist partilerin varlığı egemen sınıflar için, her ne kadar “yok edildi” denilse de ciddi bir tehdittir. Çünkü onun deneyimleri ve birikimi ezilen geniş halk yığınlarına yol göstermektedir.
Egemen sınıfların kendi propaganda araçları ve kitleleri maniple etme olanakları varsa komünist partilerin de geniş halk yığınlarına ulaşacak araçları vardır ve daha yaratıcıdır. Yıkıcı olacak kitle gücünü sanal medyanın sınırlarından aşacak ve sınırsız, sınıfsız dünyanın basamaklarını örgütleyecek olan bu örgütlü güçtür.