[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle”]
Dünyada ekonomik krizin bir sarmal gibi dört bir yanı sardığı, emekçi, yoksul halkların günlük yaşantılarının sürdürülebilirliğini dahi tehdit eder hale geldiği bir süreçteyiz. Son yıllarda derinleşerek ilerleyen ve birbirini tetikleyen ekonomik bozulmalar, etkisini artırarak devam ediyor. Bugün dünyanın gündeminde bulunan tedarik zincirinde kırılmalar, enerji ve gıda alanlarında yaşanan krizler, günlük yaşamın halklar açısından gittikçe zorlaşmasına ve faturaların da kabarmasına sebep olmaktadır.
Enerji alanında dünya çapında yaşanan kriz, özellikle son dönemde Rusya’nın enerji arzında kesintilerde bulunması, diğer emperyalist ülkelere karşı doğal gaz kozunu kullanması, dünya genelinde elektrik üretiminde yaşanan sorunlar ile gündemde yer tutmaya devam ediyor. Rus devlet şirketi ve en büyük doğal gaz ihracatçısı konumundaki GAZPROM’un esas lojistik ağlarından biri olan Kuzey Akım 1 hattını 2 Eylül’de tamamen durdurma kararı almasından sonra bu kesintilerin farklı lojistik ağlar üzerinden de aralıklarla devam edeceği öngörülmektedir. Bu kesintiler emperyalistler arasındaki çelişkilerin keskinleşmesinin bir yansımasıdır. Yaptığı açıklamalarda Rusya kesintileri yaptırımlara bağlarken, AB ise Rusya’yı enerji ihracatını koz olarak kullanmakla suçlamaktadır. Bu durumun başta Avrupa olmak üzere tüm dünyaya yansımaları olurken, sanayide ve günlük yaşamda etkileri ağır bir şekilde hissedilmektedir. Doğal gaz ve LNG (sıvılaştırılmış doğal gaz) alanında yaşanan arz kesintileri, enerji piyasasında bir fiyat yükselişine sebep olmakla birlikte sadece enerji piyasasını değil, üretim alanlarını da vurduğu için genel olarak ama özellikle doğal gaz ve elektrik kullanılan tüm üretim alanlarında ciddi maliyet artışlarına yol açmaktadır. Sadece Almanya elektrik üretiminin yüzde 15’ini doğal gaz üzerinden sağlamaktadır. Yine doğal gaz olmaksızın üretimin mümkün olmadığı birçok sanayi alanı, bu krizden doğrudan etkilenmekte ve bir parçası olmaktadır. Hollanda’da birçok fabrika artan elektrik faturalarını gerekçe göstererek kapanmış, Almanya’da ve Fransa’da halka “duş sürelerinin” kısa tutulması, “bölgesel temizlik yapma” uyarıları yapılmıştır.
ENERJİ KRİZİ GIDA KRİZİNİ TETİKLİYOR
Doğal gaz gübre üretiminin temel bileşenlerinden biridir. Doğrudan gübre sayılabilecek amonyak ve diğer azotlu gübrelerin tümünde esas bileşen olarak kullanılmaktadır. Dolayısı ile doğal gazda yaşanan kriz, doğrudan gübre imalatını da etkilemektedir. Bu imalat sorunu ise özellikle tahıl arzını ve kalitesini düşürmektedir böylece gıda alanında da kriz derinleşmektedir. Sorun sadece hammadde sorunu değildir, bu krizlere farklı etmenler de eşlik etmektedir, Birbirini etkileyen ve tetikleyen bu krizler, her ülkede farklı seviyelerde hissedilmektedir. Dünya tedarik zincirinin önemli bir parçası olan ve günlük hayatta kullanılan birçok ürünün en büyük üreticisi olan Çin tarafından uygulanan sıfır-Kovid uygulaması ve dünyanın en geniş hinterlandına sahip olan ve en büyük konteynır elleçleme tesislerini barındıran Şangay Limanı gibi büyük limanların zaman zaman kapanması veya kapasitesinin altında çalışması gibi olgular da özellikle tedarik zincirlerini önemli ölçüde etkilemektedir. Bununla birlikte ağustos ayı itibari ile Çin dış ticaret hacminin ivmesini kaybettiği belirtilirken hem ithalat hem de ihracat alanında yaşanan bu ivme kaybının ekonomi için aşağı yönlü riskler taşıdığı belirtilmektedir. Ayrıca bu yaz aşırı sıcaklar ve kuraklık Çin’de büyük bir etki yaratmış, hidroelektrik üretiminde ciddi aksamalar meydana gelerek üretim alanlarını vurmuştur. Birçok kentte elektrik kesintileri gerçekleşmiş ve Yuan, FED’in faiz artırmasıyla da birlikte ağustos ayında dolar karşısında son iki yılın en düşük seviyelerini görmüştür. Tüm bu krizler şu anki seyri itibari ile birbirini besleyerek derinleşme yönünde ilerlemektedir.
KRİZLER SONUÇTUR
Bu kriz hali emperyalist sistemin doğrudan ve zorunlu bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Pazar çekişmesinin ve emperyalistlerin birbiri ile olan çelişkilerinin derinleşmesi, krizlerin de çok yönlü bir biçimde derinleşmesini doğrudan etkilemektedir. Pandemi sürecinde dünya genelinde üretim kapasitesinde yaşanan daralma ve tedarik sorunları sadece fiyat artışlarını değil aynı zamanda istihdamda da önemli ölçüde düşüşe sebep olmuştur. Yanı sıra emperyalistlerin pazar dalaşının derinleşmesi de aynı sürecin bir diğer unsurudur. Örneğin Rus emperyalizminin Ukrayna işgali enerji arzında düşüşlere ve enerji krizi kaynaklı üretimde daralmaya yol açmakla birlikte aynı zamanda iki büyük tahıl ihracatçısı konumunda olan bu iki ülkenin bu alanda da yeterli arzı sağlayamaması veya sağlamamasına yol açmakta, bu biçimde de diğer birçok alandaki krizi de perçinlemektedir. Tüm bu sorunlar dünya halklarının günlük yaşamlarını gün geçtikçe zorlaştırmakta ve birçok ülkede sürdürülemez evreye ulaştırmıştır. Dünya nüfusunun büyük bölümü zaten sorunlar yaşamaktayken, gittikçe derinleşen ve devam edeceği öngörülen bu süreçte daha ciddi sorunlar ile karşı karşıya kalacaktır. “Refah seviyesi yüksek” Avrupa ülkelerinde dahi bu kriz günlük hayatta büyük ölçüde hissedilmekte ve enflasyon rekorlar kırarak yükselmeye devam ederken, yarı sömürge, yarı feodal ülkelerde durum daha da kritik evrelere ulaşmıştır.
KRİZLERİN İVMELENEREK DERİNLEŞMESİ VE ÇÖZÜMSÜZLÜK ATMOSFERİ
Bu kriz sarmalının içinde emperyalistler çözüm olmaktan uzak, kısa vadeli, yangının hızının önüne geçmek amaçlı adımlar atmaktadır. Buna rağmen bu adımlar dahi bazen hayata geçirilememektedir. Bir kısım adım ise yakın zamanda hayata geçirilebilecek olmaktan uzaktır. Enerji krizine yönelik ilk etapta öngörülen adımların büyük çoğunluğu hayata geçirilemedi. ABD gibi ülkelerin başını çektiği LNG ihracatına dair alt yapı hazırlıkları çok maliyetli ve zaman isteyen bir süreç olmakla birlikte aynı zamanda ABD tarafından da arz ve tedarik konusunda istenilen verimin alınamaması ilk etapta çokça konuşulan bu olanağı bir süreliğine devre dışı bırakmıştır. Bununla birlikte nükleer enerjiden daha fazla yararlanılması gerektiği de gündeme gelmiş, gene çok maliyetli ve uzun zaman isteyen bu girişimlerin de kısa vadede bir seçenek olmayacağı görülmüştür. Tüm bunlar lokomotifi Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın birçok ülkesinde çetin bir kış ile birlikte resesyon ihtimalinin baş göstermesiyle enflasyonda yukarı yönlü ivmenin devam edeceği beklentisini artırmıştır.
Gıda rekoltesinde yaşanan arz ve kalite düşüşü de devam etmektedir. Bu soruna yönelik Türkiye’ye de gözlemci payesi biçilen “Tahıl ve Yiyecek Maddelerinin Ukrayna Limanlarından Emniyetli Sevki Girişimi Belgesi” imzalandı. İlk etapta bu tahıl sevkiyatından gıdaya erişimde ciddi sorunlar yaşayan Afrika gibi yoksul bölgelerin ve gıda krizinden en kritik düzeyde etkilenen ülkelerin faydalanacağı açıklanmıştı. Ancak durumun bu şekilde gerçekleşmediği geçtiğimiz günlerde Putin’in bir açıklaması ile gün yüzüne çıkmıştır. Bu belgeyi yeniden tartışmaya açan Putin, Türkiye’ye de sopa göstermekten geri durmamıştır. Aktarılan tahılların neredeyse hepsinin Avrupa’ya ulaştırıldığını ve bunda özellikle gözlemci olan Türkiye’nin de payı olduğunu ima ederek Erdoğan ile bu konu hakkında görüşme yapacaklarını açıklamıştır. Batılı emperyalistlere göbekten bağlı bir ülke olarak Türkiye uşaklık rolünü yerine getirmiş ve tahılların bir biçimde Avrupa’ya aktarılmasını kolaylaştırmıştır. Ancak anlaşılacağı üzere bu girişimde de ihtilaflar açığa çıkmıştır. Uzun süreli bir çözüm burada da uzaktır. Henüz ufukta emperyalist kapitalist sistem tarafından bu krizlerin, atlatılması bir yana etkilerinin hafifletilebileceğine dair bir öngörü de yoktur
AĞIR FATURA VE YÜKSELEN ÖFKE!
Dünya genelinde yaşanan bu kriz halinin kabaran faturasının altında her geçen gün daha fazla ezilen dünya halklarında öfke de paralel biçimde artmaktadır. Birçok yarı feodal, yarı sömürge ülkede son bir yıldır etkili halk hareketleri gözlemlenmiştir. Birçok emperyalist kapitalist ülkede de halkların eyleme geçerek daha fazla tepki verdikleri gözlemlenmektedir. Sri Lanka’dan Güney Afrika’ya, İngiltere’den İtalya’ya kadar artan pahalılık ve yükselen faturalara karşı birçok eylem gerçekleşti. Özellikle Avrupa ülkelerinde bu krizlerin gündelik hayatta daha çok hissedilmeye başlanması, art arda birçok ülkenin ekonomik küçülme ilan etmesi gelecek kaygısına neden olmaktadır. Üretim ve istihdam alanlarında yaşanan daralma işsizliğe yol açmaktadır. Tüm bu faktörler ve önüne geçilemeyen enflasyon, halkların egemen sınıflar ile olan çelişkilerini derinleştirmeye devam etmektedir. Bu çelişkilerin yer yer sisteme yöneldiği ve direnişlerin patlak verdiği de görülmektedir. Artan akaryakıt ve elektrik faturalarına karşı İngiltere’de “Don’t Pay UK” (İngiltere’ye Ödeme Yapma) kampanyası başlatılmış ve halk yapılan zamlar geri çekilmeden faturalarını ödemeyeceğini ilan etmiştir. Bu kriz sürecinin halka yansımalarının 2008 krizinden daha ağır olacağının belirtildiği İngiltere’de fatura ödememe kampanyasına ağustos sonu itibari ile 110 bin kişinin aktif olarak katıldığı ve katılımların artarak devam edeceği belirtilmektedir. Çekya’da da yine artan enflasyon ve faturalara karşı eylül başında protestolar başlamış, Prag’da yapılan merkezi gösteriye 70 binin üzerinde kişi katılmıştır. Bu eylemler egemen sınıflar tarafından büyük bir korku ve panikle karşılanmış, halk “Rus yanlısı olmakla ve ülkenin bekasına karşı hareket etmekle” suçlanmıştır. İtalya’da Napoli kentinde de resmi devlet binalarının önünde toplanan kitle, “fatura yakma” eylemleri gerçekleştirmiştir. Almanya’nın Köln şehrinde de toplanan kitle, yine artan işsizlik ve pahalılaşan hayat koşullarına karşı eylemler gerçekleştirdi. Bu eylemlerin bir kısmında özellikle NATO’nun savaş kışkırtıcılığının da krizin yapıtaşlarından olduğu ve hedefe konduğu görülmektedir. Özellikle İngiltere ve Almanya’daki eylemlerde “NATO’nun sebep olduğu krizin faturalarını ödemeyeceğiz!” sloganları da yankılanmaktadır.
Tüm bu kriz sarmalının derinleşerek ilerlemesi ve egemen sınıfların herhangi bir çözümden aciz oldukları göz önüne alındığında, bu eylemliklerin zaman içinde artacağı ve sisteme daha fazla yöneleceği beklentisi de artmaktadır. Krizin dünya çapında özellikle kış ayları ile birlikte daha fazla hissedileceği ve ekonomik küçülmenin devam edeceği, bunun da yüksek faturalar ve daha fazla işsizlik anlamına geleceği bilinmektedir. Almanya ve İngiltere başta olmak üzere birçok emperyalist ülkede kış aylarında resesyon ihtimalinin yükseldiğine işaret edilirken enerji krizinin akut hale geldiği belirtilmektedir. Bu sebeple kış aylarında daha fazla eylemlilik ve gerici egemen sınıflar ile halk arasındaki çelişkinin daha derin bir seyirde ilerlemesi beklenmektedir.