[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle”]
Irak’ta işgal sonrası oluşturulan parçalı siyasal yapı yeni krizleri açığa çıkararak sürüyor. Bu krizlerden sonuncusu, kitlesel protestolardan meclis baskınlarına, toplu cuma namazlarından ağır silahlarla çatışmaya uzanan katmanlı bir süreci içeriyor. Söz konusu süreç boyunca yaşananlar bizi Irak’ın siyasal krizinin tarihsel kodlarına götürüyor.
ABD emperyalizmi, Irak’ı işgal ederek Saddam-BAAS rejiminin varlığına son verirken yeni yönetimin ve siyasetin dizaynında Şii güçleri kullandı. Yüzde 65’i Şiilerden oluşan Irak’ta ABD’nin kuklasının Şiilerden seçilmesi gerekiyordu. Bu hem bir meşruiyet alanı açacaktı hem de Saddam Sünni tabanı “kucaklayıcı” bir Şii lider ile yeni yönetime dahil edilecekti. Bu noktada aranan özellikleri taşıyan Nuri el-Maliki başbakanlığa getirildi. Kanun Devleti Koalisyonu lideri Maliki sadece ABD’nin değil, yanı sıra Şii, Sünni ve Kürt liderlerin ve İran’ın da onayını almıştı.
Maliki 2014 yılında görevi bıraktığında geride daha da parçalanmış bir Irak bıraktı. Maliki’nin 8 yıllık iktidarı boyunca ciddi yolsuzluklar yaşandı. Irak’ta Şii grupları dengeleme siyasetinin bir parçası olarak yolsuzluk ve rüşvet önemli bir yöntemken diğeri de bir grubu palazlandırarak karşıt yapılara son vermekti. Maliki’nin bu tarzı bugün yaşanan Şii çatışmasının önemli bir nedeni olarak görülebilir. Maliki’nin Koordinasyon Çerçevesi ile yeniden yönetime girme isteğine bu noktadan ciddi bir itiraz yükseliyor. İtirazın sahibi ise geçmişten tanıdık biri: Maliki ile 2008 yılında fiili olarak çatışan Mukteda es-Sadr.
Irak halkının yoksulluğa, yolsuzluğa ve Maliki yağmacılığına karşı biriken öfkesini kullanan Sadr, söz konusu tablo üzerinden siyasetini dizayn ediyor. Bu politik konumlanışın sonucunda 2021 yılında yapılan seçimleri kazanan Sadr oldu. Sadr mecliste çoğunluk grubuna sahip olarak “çoğunluğa dayalı” bir hükümet kurmak istedi. Ancak ABD emperyalizminin oluşturduğu parçalı sistemde bu isteğin yeri yok. Irak’ta Sünniler meclis başkanı, Kürtler cumhurbaşkanını belirlerken başbakan adayını belirlemek de meclisteki bütün Şii grupların sorumluluğundadır. Bu bağlamda Sadr’ın çıkışına ilk ve en etkili itiraz Maliki’nin Kanun Devleti, Hadi el Amiri’nin Fetih Koalisyonu, Kays el Hazeli’nin Asayib Ehl’ül Hak Hareketi, Ammar el Hekim’in Ulusal Hikmet Akımı ve eski başbakan Haydar el İbadi’nin Nasr Koalisyonu’ndan oluşan Koordinasyon Çerçevesi’nden geldi. Sadr bu itiraza karşı Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Sünni bloktan Muhammed el Halbusi ve Hamis Harçer ile uzlaşarak hükümet kurma arayışlarına girdi ve Halbusi bu ittifakın sonucu olarak meclis başkanlığına seçildi. Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise KDP ve YNK’nin yaşadığı anlaşmazlık yeniden bir krize neden oldu. KDP YNK’den bu makamı TC’nin de desteğiyle geri istedi. Bu isteme karşın YNK’nin Berhem Salih’te ısrar etmesi verili krizi yeniden derinleştirdi.
Hükümet kurma girişimleri de sonuçsuz kalınca Sadr’a bağlı 74 milletvekili meclise istifalarını sunarak çekildi. 13 Temmuz’da Maliki’nin açığa çıkan ses kayıtlarında Sadr’a yönelik ağır ifadeler kullanılıyor, “İngiliz ajanı”na varan ifadeler peşi sıra dillendiriliyordu. Söz konusu ses kaydı Sadr’ın sürece daha agresif olarak müdahale etmesine neden oldu. Sadr kitlesini “öfke cuması”na davet ederek Maliki’ye “Tövbe et, siyasetten çekil” dedi. Koordinasyon Çerçevesi Maliki’nin yerine 25 Temmuz’da eski bakan Muhammed Şiya el Sudani’yi aday gösterdi. Sadr bu hamleye “Mesajımız yerine ulaştı.” diyerek yanıt verdi ve kitlesine “İki rekât namaz kılın ve evinize dönün.” çağrısında bulundu. Krizin doruk noktasına, Koordinasyon Çerçevesi’nin KYB ve Sünni bloktan Hamis Harçer’i yanına alarak 30 Temmuz’da cumhurbaşkanı seçimi için meclisi toplamaya karar vermesiyle ulaşıldı. Koordinasyon Çerçevesi Kürtlerin uzlaşması halinde destekleyeceklerini, uzlaşı olmaması halinde ise KYB’nin adayını destekleyeceklerini deklare etti. Sadr Koordinasyon Çerçevesi’nin bu hamlesine karşı kitlesini meclise yönlendirerek yanıt verdi ve aynı gün Irak meclisi Sadr taraftarlarınca işgal edildi.
Meclis işgalinden kısa süre sonra Sadr bir kez daha siyaseti bıraktığını açıkladı. Açıklama sonrasında Şii gruplar arasında ağır silahların da kullanıldığı ciddi çatışmalar yaşandı. Yaşanan çatışmalarda 30’a yakın kişi hayatını kaybederken 700’ü aşkın kişi yaralandı. Emperyalist işgalin yamalı bohçaya dönüştürdüğü siyasal düzlemde, İran ve ABD başta olmak üzere bölgesel gerici devletlerin hesaplaşma sahasına dönüşen Irak’ta hayatını kaybedenlerin çoğunluğu yine yoksul halktı.
30’a yakın insanın hayatını kaybettiği çatışmayı “Ölen de öldüren de birdir, ateştedir.” sözleriyle bitiren Sadr’ın bu gücü nereye dayanıyor sorusu önemli. Mukteda es-Sadr ve ailesi Irak siyasetinde belirleyici bir figür. Bunun en önemli nedeni Sadr ailesinin siyasetin yanı sıra dini olarak da edindikleri yer. Mukteda es- Sadr’ın kayınbabası Ayetullah Muhammed Bakır el Sadr ve babası Büyük Ayetullah Muhammed Sadık el Sadr’ın Saddam’a karşı direnmiş ve bu uğurda hayatlarını kaybetmiş kişiler oluşu Sadr’ın en önemli güç kaynağı. Diğer bir nokta ise Sadr’ın Fars Şiiliğine karşı Arap-Şiiliğine öncelik veriyor oluşu onu “Irak milliyetçisi” bir pozisyona getiriyor. Sadr bu pozisyonun farkında olarak Irak milliyetçiliğini köpürtüyor. Dini ve siyasi olarak İran varlığına karşı çıkıyor. Tahran’ı siyasal kıble yapanlara Bağdat’ı gösteriyor. Dini alanda Kum kentine karşı Necef merkezli bir Şiiliği öne çıkarıyor. Siyasal ve dini gücün birleşmesi durumunda Irak’ta ciddi bir kitle desteği sağlayabileceğini iyi bilen Sadr bu anlamda tüm hamlelerini buna göre geliştiriyor. Siyasetten çokça çekilmesini bile dini eğitime dayandırarak bu alandaki gücünü yeniden biriktiriyor. Sadr’ın son siyasetten çekilme hamlesine taraftarlarının meclisi işgalle yanıtı, esas olarak Sadr’ın gücünün tek başına siyasi varlıkla sınırlı olmadığını gösteriyor. Sadr siyasetten çekilirken dahi rakiplerine “muktedirim” mesajını veriyor. Çatışmaların en şiddetli anlarında yaptığı açıklama ile Irak’ın geleceğinin “iki dudağının arasında” olduğunun altını çiziyor. Bu bağlamda Sadr’ın siyaseti bırakmasının fiili olarak bu alanda varlığına engel olmadığını görmek gerekiyor.
Tüm bu tablo içerisinde mazlum Irak halkı derinleşen bir açlık ve yoksulluğun içerisinde iktidar kapışmasının tarafı haline getirilerek gerici odaklardan herhangi birinin payandası haline getiriliyor. Irak halkına gerçek anlamda kurtuluşu getirecek yol bu güçlerden birine yedeklenmek değildir. Eşit, adil ve özgür bir geleceği kazanmak için Kürt, Arap ve Türkmenlerden meydana gelen emekçi halkın mücadelesi gerçek anlamda kurtuluşu getirebilir. Bu mücadeleye dayanan devrimci hareket kendi egemen sınıflarına yöneldiğinde gerçek kurtuluşun olanakları açığa çıkacaktır.