HABER MERKEZİ- HDP milletvekili Semra Güzel, dokunulmazlığı kaldırıldıktan sonra 2 Eylül’de İstanbul’da gözaltına alınarak tutuklandı. Gözaltındayken başının polis tarafından zorla eğilmeye çalışıldığı ve saçının çekildiği görüntülerin emniyet tarafından servis edilmesinin ardından işkence kamuoyunda büyük tepki çekerken, hapishanede bulunan Semra Güzel gözaltında yaşadıklarını anlatarak, hakkındaki suçlamalara da yanıt verdi. “Yurt dışına kaçarken yakalandı” şeklindeki haberler için, “Gitmek isteseydim giderdim” diyen Güzel, gözaltına alınışı sırasında kendisine kötü muamele eden polisi ikaz ettiğinde, “Zevk için yapıyorum” yanıtını aldığını söyledi.
Duvar’dan Hacı Bişkin’in sorularını yanıtlayan Güzel’in açıklamaları şöyle:
Dokunulmazlığınız 1 Mart 2022’de TBMM Genel Kurulu’nda kaldırıldı. 24 Mart’ta ise hakkınızda yakalama kararı çıkartıldı. Aradan geçen 5 aylık sürede yurtdışına gitmeyi hiç düşündünüz mü?
Sanırım dokunulmazlık sürecinin gelişme şekline, komisyon sürecine, yargısız yapılan infaza, şahsıma yönelik gerçekleştirilen itibar suikastlerine değinmeme gerek yok. Daha önce bu konuya dair görüşlerimi belirtmiştim. Hukuk ve etik dışı işletilen bir süreçti. Yaşanan süreçler boyunca yurt dışı yasağım yoktu. Daha önce vekillik sürecimde birçok kez diplomatik görüşmeler kapsamında yurt dışına gittim. Gitmek isteseydim yine gidebilirdim. Dokunulmazlık sonrası sürecim de uzun bir dönemi kapsıyor, o zaman da gidilebilirdi. Ama kendileri için iktidardan düşünce kaçma hayalleri kuranlar ve hazırlayanlar böylesi bir paranoya içindeler. Zaten İstanbul içerisindeydim alındığım zaman. Sınırda değildim. Bir dinlenme tesisindeydik, böylesi bir durumda neden duralım? Fakat hazırladıkları kurguya uygun hale getirmeye çalıştılar her şeyi.
Basına yansıyan görüntülere göre, emniyetten çıkartılırken polisler başınızı eğmeye çalışıyordu. DEP Milletvekili Orhan Doğan, HDP Milletvekili İdris Baluken de benzer bir durum yaşamıştı. O anda neler hissettiniz?
Öncelikle şunu belirtmek isterim; iktidar şu anda seçim çalışmalarını bir bütün olarak muhalefet üzerinden ve bilhassa da HDP üzerinden, Kürtlerin iradesi üzerinden, halkların ortak mücadelesine saldırarak, kadın mücadelelerine saldırarak yapmakta. Bu durumun kendisi de bu dönemki dokunulmazlıkların kaldırılması durumu da bunun bir parçası. Tarih maalesef ki kötü anlarıyla tekerrür ediyor. Yine aynı tarih akışında yıllar önce, saygıyla andığımız Orhan Doğan ve yol arkadaşlarının da dokunulmazlığı böylesi hukuk dışı yöntemler ile kaldırıldı. Mevcut iktidar hegemonyası tarih konusunda çok hassas. Özellikle kimi tarihleri seçip buna göre hamleler yapıyorlar. Fakat nasıl ki Orhan Doğan ve arkadaşları şahsında bireysel kimlikleri değil, Kürt halkı tarafından verilen demokrasi mücadelesi yargılandıysa bugün de devrede olan politika aynı. Ben ve benim durumumda olan birçok arkadaşımın şahsında Kürt halkının verdiği mücadele yargılanmak isteniyor. Halkların ortak mücadelesi yargılanmak isteniyor. O yüzden kişiler hakkında verilen kararlar bireysel değil. Bizler bu halkın temsilcileri olarak halkın verdiği demokrasi ve özgürlük mücadelesini her alanda devam ettirmeye çalıştık ve bundan sonra da devam edeceğiz.
Gözaltına alındığınız gün basında sizin için “yurt dışına kaçarken yakalandı”, “sahte pasaportla yakalandı”, “peruk takıp kılık değiştirmiş” iddiaları yer aldı. Ancak sizin dediğinize göre Edirne’de değil, Silivri’de gözaltına alındınız. Gözaltı sürecinizi biraz anlatır mısınız, bu iddialar için ne diyorsunuz?
Basına yansıyanların gerçeği yansıtmadığı birkaç saat içerisinde ortaya çıktı zaten. Alındığım noktada emniyet kamerası ile çekilen görüntüler basına servis edildi. Emniyet yine yandaş basının muhabirliğine soyundu. Kılık değiştirme safsataları hemen gündemleştirildi fakat günlük hayatta kullandığım kıyafetlerim, orijinal saçlarım ve kullandığım numaralı gözlükler üzerimdeydi.
“POLİS ZEVK ALDIĞIM İÇİN YAPIYORUM DEDİ”
“Üstünden sahte pasaport” çıktı denildi fakat yanımda pasaport dahi yoktu. Hepsi bir kurgunun parçası olarak kullanıldı sadece. Daha önce ayrıntıları ile anlatmıştım bu süreci. Fakat ayrıyeten belki şunu belirtebilirim; polis memurlarından birine engel olmaya çalışıp uyardım, aldığım cevap “zevk aldığım için yapıyorum” oldu.
Aynı zamanda bir doktorsunuz. Sağlık kontrolüne götürülürken hastanede bir sorun yaşadınız mı? Birçok mahpus hastaneye giderken kötü muamele gördüklerini söylüyor. Çoğu mahpus da doktorların tavırlarını eleştiriyor. Hastanede kötü muameleyle karşılaştınız mı?
Sağlık kontrolüne götürülürken her ne kadar kabul edilmese de bir işkence söz konusuydu. Sanırım Türkiye’ye yakın süreçte bu konuya dair AB’den bir heyet geldi. Bu muamelelerin artmış olmasından kaynaklı. Fakat yine iktidar tarafından bu durum kabul edilmemiş. Keza bu durum bir hakikatten, bir insan hakkı ihlalinden ziyade iktidarın normali olmuş durumda. Hâlâ vekillik sıfatım devam ediyorken kelepçelendim. İkinci gün ters kelepçe yapıldı. Araç içerisinde ve sağlık muayenesinde dahi açılmadı. Her iki günde de bina giriş çıkışlarında başımı eğmem için ciddi bir çaba sarf ettiler. Bu hak ihlallerine dair suç duyurularımızı yaptık. Hem ters kelepçe ve başı öne eğme çabalarına itiraz etmeme hem bir hekim olarak İstanbul Protokolü’nü hatırlatmama rağmen kelepçeli muayenede ısrar etme durumuna dair. Birçok hekim kelepçeli muayenenin olmayacağını, kolluk güçleri içerideyken muayenenin gerçekleştirilemeyeceğini bilir. Bu tutum hekimin tavrını gösterir. Aksi bir hal iyi hekimlik değerlerine aykırıdır. Bu bir soruşturma konusudur ve hekimler bunu bilir.
Bütün bu yaşadıklarınıza dair ne söylemek istersiniz?
Şu an iktidar ve muhalefetin el birliği ile cezaevindeyim. Her cezaevinde olduğu gibi burada da tam bir tecrit hali söz konusu. Fakat tutsakların buna dair yaptığı kimi eylemler de var. İçeride de direniş devam ediyor. Açıkçası ailelere posta yoluyla ve torbalarda evlatlarının cenazeleri veriliyorken, birçok evlat kimsesizler mezarlığında yatıyorken, henüz evlatlarının kemiklerine kavuşmayı bekleyen Cumartesi Anneleri, aileler varken kendimize dair bir şey söyleyebileceğimizi pek de sanmıyorum. Yapabileceğimiz ve söyleyebileceğimiz tek şey bu acıların son bulması ve tekrar yaşanmaması için bizleri dört duvar arasına alsalar da mücadeleye devam edeceğimizdir. Böylesi bir tarihi sorumluluğumuz var. Ve böyle bir direniş geleneğinden geliyoruz. Çok yakın zamanda da bu zulmü yaşatanların halkın önünde hesap vereceğini biliyoruz. Bitirirken şu anekdotu paylaşmak isterim; Firavun’a sormuşlar: “Ne zaman, nasıl bu kadar zalim oldun?” Firavun, “Bunu bana değil, bunları yaparken beni durdurmayanlara soracaksınız” demiş. Bunun için mücadele ediyoruz. Bu zulme son vermek için direniyoruz. Ve biliyoruz ki boşuna değil bu mücadelemiz. Bütün politikasını seçimler üzerinden kuran ve her türlü kirli oyundan çekinmeyen bu iktidar, eğer vaktinde gerçekleşecekse en geç 9 ay sonra, bu halktan en büyük cevabı alacaktır. İnanıyorum, doğum bizden yana olacak. Özgürlüğün, barışın doğumu yakındır.