“Yoldaşlar, Zilan, Özlem ve Ekin yoldaşlar şehit düştü, 6 yoldaştan haber alamıyoruz. Düşman birazdan indirmelere başlar. Hızlı bir şekilde küçük gruplara ayrılıp mevzilenmemiz gerek… Deniz, Derya ve diğer yoldaşlar da konumlandı. Savunma gruplarıyla bağlantımız yok. Onlar da uçak vuruşlarını duymuşlardır, yoldaşlar üzerlerine düşeni yapacaktır. Şimdi Özgür ve Çiğdem yoldaşlar, grupları belirleyip nerelerde mevzilenileceğini ayarlayacaklar. Düşman kapsamlı bir operasyon yapabilir. Her grup yanına birkaç gün yetecek kadar erzak ve su alsın. Operasyon uzun sürebilir. Her şeye hazırlıklı olmalıyız.”
Nubar yoldaş bu sözleri söylerken kimsenin gözüne bakmamaya çalışıyordu. Hepimiz soluksuz onun açıklamalarını dinliyorduk. Uçak vuruşlarını hepimiz görmüştük ama kimse kondurmak istemiyordu. Gözlerini kaçırmaya çalıştığı bir an göz göze geldik. Gözlerimizde o anda yaşadığımız acıyı gördük ikimiz de. O an çok önemli bir görevle yüz yüze olduğumuzu biliyorduk. Şimdi acılarımızı bastırma, yola devam etme zamanıydı… Kimse bir şey demedi. O andaki sessizliğin içinde nasıl da büyük bir çığlığın gizli olduğunu hissettim… Öyle bir acıydı ki ne kadar bastırırsan bastır, yara kanamaya devam ediyordu. Ve bizim acıya dayanma eşiğimizse sürekli artıyordu…
Yıllar geçti aradan. Ne acılarımız azaldı ne de öfkemiz dindi. Olan sadece acılara dayanma gücümüzün artmasıydı…
Nubar yoldaş, tarihin omuzlarına yüklediği sorumlulukları yüreğinin derinliklerinde hissetti her zaman. Olanla yetinmedi, her zaman daha iyisine ulaşmak içindi kavgası… Çocukluğu devrimcilerle geçti. Hep sorguladı, sorularına cevap aradı. Aldığı her cevap yeni sorular sormasını sağladı. Yoldaşlarına da soru sormayı öğretirdi. “Sorularımız ne kadar çok olursa kavrayışımız o derece güçlenir yoldaş” derdi…
Lise yıllarında Komsomol’da örgütlendi. O dönem devletin hücre tipi hapishane saldırıları ve buna karşı “hücrelere izin vermeyeceğiz” diyerek yapılan eylemler vardı. Kayıp yakınlarına bir süredir yasaklanan Galatasaray Lisesi, bu kez tutsak yakınlarının eylem adresi olmuştu. Tutsak yakınları her cumartesi Galatasaray Lisesi’ne çıkmaya, polisin saldırıları sırasında tutsakların sesini duyurmaya çalışıyordu. Nubar yoldaş da henüz 17 yaşındayken Cumartesi eylemlerinde tanıştı polis işkencesiyle… “Celladın bıçağı diriltir beni / Yaramın üstünde yürütür beni/ Halkım için ölmek yüceltir beni / Bunu böyle bilsin işkenceciler…” marşını işkencecilerin yüzüne haykırdığında gözaltındaki herkesin direnme gücünü artırmıştı. Yediği her dayakta sesi daha güçlü ve daha öfkeli çıkıyordu. Daha ilk eylemde herkesin saygısını kazanmıştı, ilk eylemde kendi gücünün farkına varmıştı… Yıllar sonra (Eylül 2017) gerilla alanında bir yoldaşına yazdığı mektupta güç meselesini şöyle tanımlıyordu… “Yoldaş, insan tek başına güçlü değil. Hani güç meselesini tartışıyorduk ya benim kendimden doğru ulaştığım sonuç bu. Sadece bilinç ve inanç değil aynı yola baş koyduğu, aynı şeylere sevinip üzüldüğü yoldaşları da güçlü kılıyor insanı. Ben böyle anlıyorum ve senin de bunu anladığını biliyorum… Zor zamanlardan geçiyoruz. Ve bu zor zamanlar bize güçlenmeyi ve gelişimi bahşedecek, yeterince çaba gösterirsek nimetlerinden faydalanabiliriz…”
Hızlı gelişiyordu Nubar yoldaş. Örgütlendikten kısa bir süre sonra illegal faaliyete geçti. Komsomol’a yönelik bir operasyonda tutuklandı. Dışarda hücrelere karşı eylem yapan Nubar yoldaş kısa bir süre sonra da hapishanede tecride karşı bedenini set yapmıştı. Ölüm orucuna başladı daha 19 yaşındayken. 248 gün bütün hücreleriyle direndi. Ölüm orucu eylemini zayıflatmak için yapılan tahliye saldırılarına karşı büyük bir irade ortaya koyarak her muayenede sağlam raporu almaya çalıştı. Umut dolu mektuplar gönderdi yoldaşlarına… Tahliye olduğunda kısa süren tedavi sürecinden sonra yeniden illegal faaliyete kaldığı yerden devam etti omuzlarında yeni sorumluluklarla… 2006 Nisan’ında Komsomol’a yapılan operasyonda yeniden tutuklandı. Üç yıllık tutukluluk sürecini kendi deyimiyle dolu dolu geçirdi. Okumayı, araştırmayı, tartışmayı severdi Nubar yoldaş. Politik birikiminin önemli bölümünü tutsaklık sürecinde edindiğini söyler, hapishanelerin kişinin öz disiplini edinmesindeki yerini anlatırdı. 2009 yılında tahliye edildiğinde Partinin gerilla alanında görevlendirmesi üzerine kısa sürede gerilla alanındaki yerini aldı…
“İçinde yaşadığımız zaman bana en çok 2 Şubat ve sonrasını hatırlatıyor. Hangisi daha ağırdı bilmiyorum ama dünyayı olanca ağırlığıyla omuzlarımın arasında hissettiğim zamanlardı. Şimdi de öyle… Henüz ne yapacağımızı bilmiyor, zorluyor, zorlanıyorduk. Bir taraftan çabalıyor, bir taraftan elimizi kanayan yaramıza bastırıyorduk. Nazım’ın “zafere dair” şiirinde dediği gibi “korkunç ellerinle bastırıp yaranı/dayanılmakta ağrıya”… Fakat beni hep diri tutan gelecek günlere dair umudum oldu. Ve hep biliyordum ki o günler kendi başına gelmeyecek. Ciddi bir çaba, emek, fedakârlık gerektiriyor. Beni kendi adıma en çok korkutan bütün bunları gösterememek olmuştur hep… İşte o zaman geleceğe dair umut tükenmiş olur. Ancak bu umudu tüketmeye niyetimiz yok, gerekirse kanımızla besleyerek diri tutuyoruz çünkü… Üstelik sadece bize ait olan değil, milyarlarca insanı bağlayan bir kaderden bahsediyoruz…”
Mercan dağlarında altı yoldaşı ölümsüzlüğe uğurladığımızda yazmıştı bu sözleri. 2 Şubat tarihi, O ve özellikle 2 Şubat’a tanıklık eden yoldaşlar açısından gerçeklikle yüzleşme ve harekete geçme açısından bir dönüm noktası olmuştu. Nubar yoldaş, üzerine düşen sorumluluğun bilincindeydi. Kendisine çevrilen gözlerdeki anlamı çok iyi biliyordu. Tereddüt etmedi. “Yapabilir miyim?” değil “yapacağım” dedi. Sefagül yoldaştan boşalan Bölge Siyasi Komiserliği görevini devraldı. Yaralar hızla sarıldı ve dediği gibi “ciddi bir çaba ve emek”le yürüyüş devam etti…
Yola uzun bakanlar önündeki engelleri daha iyi gördüğünden yürüyüş güzergahını da ona göre ayarlar. Nerelerde engeller vardır, en güvenli nerelerden gidilir, pusu yerleri nerelerdir gibi daha birçok şey yaşayarak, deneyimlenerek pratikten öğrenilir. Ama yeni bir gerilla yürürken çoğunlukla uzağa değil de burnunun ucuna baktığından neredeyse her çukura düşer, her taşa takılırdı. Bir anlamda düşe kalka öğrenilirdi yürüyüş… Nubar yoldaş, yürüyüş sırasında düşen yoldaşlara, “Öğrenmek insanın kendi pratiğinde olur. Ayaklarınız araziye zamanla alışacak. Ben de yeni geldiğimde çok düştüm, hâlâ da düşüyorum” diyerek rahatlatmaya çalışırdı.
İyi bir öğretmendi Nubar yoldaş. Aynı zamanda iyi de bir dinleyiciydi. Özellikle genç yoldaşları gözlemler, onlardaki potansiyeli açığa çıkarmaya çalışır kendi gerçeklikleriyle yüzleşmelerine yardım ederdi. Genç kadın yoldaşların savaşa katılımına özel önem verir, geleceğin temellerini bu yoldaşlarla birlikte atacağımıza inanırdı. Daha 17 yaşında olmasına rağmen Rosa yoldaşın öğrenme azmi ve kavrayışı bu düşüncesini güçlendiriyordu. “Bu yoldaşta ciddi potansiyel var, bu potansiyeli açığa çıkarmasına yardımcı olabilirsek, geleceğin kadrosu olabilir” değerlendirmesini yapmıştı.
Örgütün ciddi bir potansiyel taşıdığını ve özellikle ileri yürümek istiyorsak ayak bağlarından kopmada tereddütsüz olmak gerektiğini söylerdi. Yazdığı bir mektupta bu durumu şöyle ifade etmişti. “Tarih ırmağı yanı başımızda akıp giderken ya onun içine dalacağız ya da kenarında susuzluktan öleceğiz. Mesele bana böyle geliyor. Ve ona atlamak konusunda kendisinden yana bahaneler üretenlerle beraber yüzmeyi düşünmüyorum. Bulunduğumuz pozisyonda bu tarihsel bir haksızlık olur…”
Proletarya Partisi içinde sağ tasfiyeci hiziple mücadele süreci hem Nubar yoldaş için hem de bütün yoldaşlar için kendi gerçekliğimizle yüzleşme ve partiyi bütün saldırılara karşı koruma açısından ciddi bir öğrenme ve mücadele süreci olmuştu. Onun ifadesiyle “sınıf mücadelesi ve devrimin görevlerini yerine getirecek şekilde donanma” bir anlamda partiye yönelen her türlü saldırıya da göğüs germekti. Öyle de yaptı… İçinde bulunduğu anı şu sözlerle tarif etmişti…
“Hayat insana kendini umursamamayı öğretiyor, çelişki ise biz bunu öğrenemeyince çıkıyor. Masadın bıçağa sürtmesi gibi bıçak keskinleşiyor, taş eksiliyor. Ama bıçak keskinleşirken eksilir, kim bilir ki bunu… Önemli olan bıçağın keskinliğidir. Çünkü çelikteki eksilmeye tahammül edilir… Tabi bir de beceriksizce bıçağı köreltmek var… Sanmıyorum ki o kadar beceriksiz olalım…”
Nubar yoldaşa göre bir devrimci durağan olamazdı, nehirler gibi coşkulu olmalıydı. Bu yüzden devrimcilerin yaşamını, birikip birikip taşan bir nehre benzetirdi. Kendini soranlara “beni merak etmeyin su akar yatağını bulur nasılsa” derdi. 38 yıllık ömrünü nehirler gibi yaşadı…
11 yıllık gerilla yaşamında Dersim’de partinin savaş çizgisine önderlik eden Nubar yoldaş, Ovacık’ta 6 Eylül 2020’de başlayan ve bin kişilik askeri güçle üç gün boyunca sürdürülen operasyonda Rosa yoldaş ile birlikte ölümsüzleşti.
Mücadeleye adanmış bir ömrü dolu dolu yaşayan Nubar yoldaşın ilk gözaltına alındığında söylediği,
“…Bu zulüm zinciri kırılacaktır
Halk mahkemeleri kurulacaktır
Faşistlerden hesap sorulacaktır
Bunu böyle bilsin işkenceciler…” sözlerindeki hesap soruculuğu gerçeğe dönüştürmekse bize kaldı.
Bir Yoldaşı