Halkların Demokratik Partisi (HDP) 5. Olağan Kongresi’ni gerçekleştirerek yeni yönetimi, mücadele yolunu ilan etti. Yeni Demokrasi Gazetesi olarak HDP Van Milletvekili Tayip Temel ile röportaj yaparak 5. kongre değerlendirmelerini aldık.
Yeni Demokrasi: HDP geçtiğimiz günlerde Ankara’da 5. Olağan Kongresi’ni gerçekleştirdi. Kongre öncesinde HDP’nin alt kongre ve konferanslara yoğunlaştığı görüldü. HDP kongresini ve kongrenin gerçekleştiği süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Kongre bu süreçte nasıl bir rol oynadı?
HDP Van Milletvekili Tayip Temel: Şu an domino etkisi misali yerel ve küresel dinamikler birbirine etki-tepki çerçevesinde temas ediyor. Siyasal, sosyal ve ekonomik çalkantılar var. Bu değişim ve çalkalanmalara paralel olarak Türkiye gerek siyaset gerek ekonomik açıdan fırtınalı bir aralığın içinden geçiyor. Türkiye’deki güncel devlet aklı, katmanlı yapısal sorunları klikler arası hesaplaşmaya ve bu hesaplaşmanın tezahürü olan mühendislik çalışmalarına terk ederken demokratik bir yönetim tahayyülünün üzerine her gün biraz daha toprak atılıyor, topluma karşı açılan savaş derinleşiyor. Tam da böylesi bir atmosferde 5. Olağan Kongremizi görkemli bir şekilde gerçekleştirdik. Kongrenin yapılmaması için her şeyin denendiği bir zamanda, “zaman biziz, zaman inananlarındır” diyerek gerçekleştirdik.
Kongreye gelmeden önce, geniş çaplı bölge konferanslarımızı gerçekleştirdik ve onları takiben de Merkezi Kadın ile Merkezi Genel Konferansları yaptık. Hazırlıkları ile altı aydan fazla zamana yayılan bu gelişmeler büyük kongrede hayat buldu.
Hazırlık sürecini bir iskelet gibi düşünürsek, kongre de ruh oluyor. Konferans tartışmalarımız ve buralardan çıkan sonuçlar gerçekten birer manifesto niteliğindedir. Çünkü öncesi ve sonrası ile çok yoğun tartışmaların, emeklerin sonuçlarıdır. Bu tartışma ve sonuçlara bakarsanız siyaset kurumunun toplumsal görevlerinin ne olduğunu, tespit ve çözümlerin nasıl kalıcı ve herkes için bağlayıcı olduğunu görürsünüz.
Tam burada bir noktanın altını çizmem gerekiyor. On yıla sığan beş kongremizin diğer parti kongrelerinden anlamsal bir farkı var. O da şudur: HDP kongrelerinde mesaj, kongrenin kendisidir.
Kongreyi sahiplenme, kongreye geliş, kongredeki duruş şekli ile sözün üzerine çıkan bir geleneği var HDP’nin. Bu kongrenin hem bizim açımızdan hem de Türkiye siyaseti açısından birçok anlamı, hem içe hem dışa birçok mesajı var. Türkiye’deki siyasal gidişatı değiştirecek ölçektedir. Kongre ile “HDP bu ülkenin demokratik mücadelesinin köşe taşıdır, temel direğidir, teslim alınamaz, diz çöktürülemez” hakikati açığa çıkmıştır.
“Sorunlar ve çözümler bellidir, ama zaman yoktur” tespiti ile sorumluluk sahibi tüm siyasi yapılara şeffaf şekilde seslenerek, “kendinizi kandırmayın” uyarısını görev bilerek, her şeyi ile sıfır noktasına gelmiş, getirilmiş bir ülkede “umut var” demiştir. “Talepleri ve ona denk mücadelesi olan bir parti olarak irade sahibiyiz” mesajı net çıkmıştır. Türkiye tarihinde darbe dönemleri ve umumi müfettişlikleri aşan, hiçbir yasa-hukuk tanımayan, seçilmişleri, halkın iradesini hiçe sayan, toplumsal değerlere el koyan, herkesi savaşla tehdit eden kesintisiz bir saldırı dalgası karşısında “ne olursa olsun biz varız” demiştir HDP!
Toplumu hor gören, huzuru lanete çeviren, cinsiyetçi, gençlik ve yaşam düşmanı bu iktidara en güzel cevabı 5. Olağan Kongremiz vermiştir. On binler Ankara’ya akarak kimse tekçi saray iktidarının hezeyanlarına aldanmasın demiştir. Ayrıca çökmekte olan mevcut otoriter iktidarın bu topraklara daha fazla zarar vermeden son bulması ve sarayın enkazının ülkenin üzerine düşmemesi için “demokratik mevziin ta kendisiyiz” diyerek meydan okumuştur HDP. Çünkü bu kongre, iktidarın her şey bitti dediği yerde “Hayır, yeni başlıyor” demenin tarihi olmuştur. “Kritik tüm aralıkların anahtarı bizdedir” diyerek tekrar uyarmıştır herkesi.
Bu kongremizde “acı ve yıkımdan ibaret savaş politikaları kaderimiz değildir, reddediyoruz” dedik.
“Kürt sorununda çözümsüzlüğü ve bir yönetim aygıtına dönüşen tecridi reddediyoruz” dedik.
“Topluma karşı her politikayı reddediyoruz” dedik. Beklentili siyaset tarzı ile krizleri manipüle eden bu, kendinden olmayan her kesimin söz ve eylemini boğan bu iktidar blokunu “reddediyoruz” dedik.
“Yaşam siyasetinin karşısına savaş siyasetini koyanları şiddetle reddediyoruz” dedik.
Özetle diyebilirim ki kongremizin sonuçları önümüzdeki günlerde daha net görülecektir; çünkü kongrede Türkiye’nin en büyük ve etkili muhalefet partisi olduğumuzun da ilanı bir kez daha gerçekleşmiştir.
YD: Kongre bağlamında yeni yönetimin niteliği değerlendirir misiniz?
Tayip Temel: HDP tarih, fikir ve direnişten müteşekkil bir ağaç. Bu ağacın gövdeleri çok renkli, çok dillidir. Bu ağaçta mücadele, umut ve demokratik bir yaşamın, geleceğin inşası amaçtır. Bu bağlamda, HDP’de yer almak, hele hele görev almak, gecesini gündüzünü buraya vermek tarihin kenarına tutunarak sesini kayda geçirmektir.
Bu yürüyüşte yer almak için yüzlerce talep oluyor kongre süreçlerinde. Bizim zaten tüzük ve programca belirlenmiş politik sorumluluk üstlenme ölçülerimiz var. Bunun dışında da ilgili kurullar görüşmeler, tartışmalar yürütür. Öneri ve sonuçları en geniş ölçüde değerlendirir. Haliyle bayrak teslimini yapan herkes için esas ölçü, partinin kendisidir. Ayrıca HDP’de emek vermek, etkili olmak hiçbir zaman sadece partinin yönetim kademelerinde yer bulmakla izah edilmiyor. Elbette bileşenlerin temsilcileri, birey temsili, kadın ve gençlik oranı çerçevesinde sınırlı sayıda arkadaş parti meclisine girebiliyor. Ancak bizim siyasi geleneğimizin gereği olarak yönetime girememiş, kurulların dışında kalmış yüzlerce ve hatta binlerce yoldaşımız da her parti komisyonunun örgütlenmesinde aktif rol alıyor ve çalışma yürütüyor.
Türkiye ve Kürdistan Devrimci Hareketlerinin uzun yılları bulan mücadele deneyimlerini temel miras edinerek bu dinamikleri daha ileriye, en geniş şekilde taşıyabilmenin ve toplumsallaştırmanın mücadelesini vermekle yükümlüyüz bu partide. HDP’de görev alan herkes partinin aynı zamanda örgütsel varlık olduğunu, yokluğu da örgüt yokluğu olduğunu bilir, bilmelidir. Çünkü örgüt ve buna bağlı olarak gelişen her katılım en gelişmiş yönetimdir, hassasiyettir, çabadır… Merkez organlar, bölge, yerel ve diğer organların sorumlulukları bellidir.
HDP’de politikayı toplumsallaştırmak, toplumsal alanı da politikleştirmekle yükümlüyüz.
Bizi var eden değerlerin tabanımız ve halk desteğimiz olduğu gerçeğinden yola çıkarak, kapitalist modernitenin dayattığı her aşınmaya ve saldırıya, toplumsal örgütlülüğü inşa ederek cevap olma zorunluluğumuz var.
HDP’nin en temel dinamiği yerellerdir, bu başta olmak üzere genel merkezin politik hattını, temsilcilerin duruşunu, mahalle çalışmalarını, doğa, gençlik, kadın, çocuk, ekoloji ve engellilerin temsiliyetini gözeten, tüm bu konularda refleks sahibi olan bir nitelik arayışımız oldu, olacak. Görev alan hepimizden de beklenti biraz budur.
Gündemi ıskalamayan, örgütlü toplum-parti diyalektiğini her şeyin üstünde tutan, 3. yolu teorik ve pratik olarak özümseyen, demokratik yerel yönetimler algısını büyüten, özel savaş yöntemlerine karşı algısı açık, tartışma-eleştiri kültürünü oturtmuş bir yönetime ihtiyaç var HDP’de. Zaten bileşen ve bileşkesi ile böyle bir yapıyız. O anlamda yeni yönetim kademelerinde yer alan yoldaşlarımız nitelik olarak güven veren, bu zor zamanlarda görev alan, topluma karşı sorumluluk bilinci ile hareket eden arkadaşlardır. Tarihi bir süreç sorumluluğunu üstlenmiş olan yönetimimizin başarılı bir dönem geçireceğine inancımız tamdır.
YD: Altılı ittifaka yaklaşımınız nedir? Kongrede de mevcut ittifaklardan ziyade üçüncü yol vurgusu öne çıktı. Bu bağlamda Yedili ittifaka ve niteliğine dair değerlendirmelerinizi öğrenebilir miyiz?
Tayip Temel: Öncelikle bizim Millet ve Cumhur ittifakına karşı bakışımız, defalarca söylediğimiz üzere nettir. Millet İttifakı ile çeşitli açılardan ortaklaşabileceğimiz önemli başlıklar var. Bu diskurda temaslarımız, görüşmelerimiz oluyor. Mevcut durumda Cumhur İttifakı ile ortaklaştığımız bir konu yok. Çizdikleri ya da tahayyül ettikleri tabloda kendimizi görmüyoruz.
Bir düzeltme yapmama da, sorunuz vesilesiyle müsaade edin: Biz 7’li masa değiliz, kendimize 7’li masa demiyoruz. Biz Demokrasi ittifakıyız. Bu ittifak; toplumsal ve siyasal muhalefetle, emek, ekoloji, kadın ve gençlik hareketleriyle, cinsiyet kimlikleriyle en geniş birlikteliği kurmanın, halklar ve inançlarla ortak mücadele zeminini büyütmenin adıdır. Aynı zamanda yurttaşların kendi geleceklerini ve içinde yaşayacakları toplumsal, siyasi ve ekonomik koşulları kendilerinin belirlemelerine imkân veren birlikteliktir. Seçime dönük olmayan, stratejik ve kalıcı bir ittifaktır. Aramızda geleneksel, ideolojik örgütsel farklar tabii ki var. Bu farklar tartışılıyor, kimse siyasal çizgisine rağmen bir şey yapıyor değil. Herkes kendi siyasal çizgisini koruyarak ortaklaştığı yönlerini ön plana çıkarıyor.
Güçlü demokrasi, tarafsız ve bağımsız yargı, kayyım rejimi değil halk iradesi, Kürt sorununda demokratik çözüm, barışçı dış politika, kadına özgürlük ve eşitlik, ekonomide adalet, kamu yönetiminde liyakat, doğaya saygı, gençler için özgür yaşam ve demokratik anayasa başlıklarında ortaklaşan, bunları amaç edinen bir ittifaktır bizimkisi.
Kongrede demokrasi ittifakına vurgumuz ve yüklediğimiz anlam net olarak ifade edildi.
“3. yol” gündemi ise ülkenin esas gündemlerinden olduğu ve seçim sath-ı mailine girdiğimiz için daha sık adı geçtiğinden kongrede akılda kalan başlıklardan olduğunu düşünüyorum.
Savaş, kriz, kaos ve şiddet olmadan ayakta duramayan bu çürümüş yönetim halinin estirdiği faşizme karşı toplumu savunmayı esas alan 3. yol stratejimiz ile tekçi iktidarın ve ağır faşizm koşullarına karşı direnişin merkezi olmakta ısrarlıyız. Büyük direnerek, büyük mücadele ederek bu karanlığı aydınlatacak, bu gemiyi limana götürecek toplumsal çoğul hakikat HDP’nin 3. yol stratejisidir. Bunu herkes görecek…
Yeni Demokrasi: Abdullah Öcalan ile devletin seçim öncesi bir temas kurma arayışı olur mu? Bildiğiniz gibi AKP’nin seçim öncesinde bu yönlü belli hamleleri oluyor. Bu noktada bizi yeniden bir “çözüm süreci” tartışması bekliyor mu?
Tayip Temel: Öncelikle net olarak ifade etmek gerekir ki her seçim öncesi bilinçli olarak Sayın Öcalan’ın adını gündemleştirmek, yalan yanlış algılarla bir arada vermek bir mühendislik çalışmasıdır. Öcalan’ın tarihsel rolünü, politik-sosyolojik gücünü kırmaya dönük bir özel savaştır. Bundan ötürü Öcalan şahsında İmralı’nın seçimler sürecinde sürekli gündeme gelmesi kabul edilemez.
Bugün İmralı’da somut olarak iki şey var: Tecrit ve Çözüm… Tecrit konusu varken seçim konuşulamaz, öncelikle tecridi tartışmak ve ona tavır almak gerekiyor. Tecrit var mı yok mu? Bunun cevabı verilmeli öncelikle.
Sn. Öcalan 2019’da şunu dedi:
“Ciddiyetsiz ve spekülasyona açık açıklamalar yapıyorlar. Hep ne aldı ne verdi tartışması yapıyorlar. Herkes bilmelidir: Kimseyi aldatmam ve aldatılmam!” Haliyle iktidar sürekli İmralı lafları üzerinden seçim ve görüşme spekülasyonları üzerinden çarpıtma yapmak istiyor. Bir belirsizlik ortamı yaratarak zaman kazanmak ve beklenti oluşturmak istiyor. Bu hileli tavrını dışarıda sürdürürken içeri de tecridi derinleştiriyor. Bunun sebebi de Öcalan’ın onların istediği, talep ettiği ve toplum yararına olmayan durumları reddetmesidir, çözüm için direnmesidir. Tecrit de zaten tam bundan ötürü sürüyor!
Tecrit seçimle doğrudan ilişkili bir konu değildir. Tecridi seçimle ilişkilendirmek, Türkiye’nin sorunlarına dair sandıktan öteye ufku olmayan bir yaklaşım geliştirmektir. Dolayısıyla Sn. Öcalan’ı ve devrede olan tecridi seçimle ilişkilendirmek, Türkiye’nin yapısal ve tarihsel sorunlarına çözüm bulma hususundaki yetersizliğin yansımasıdır.
Yeni çözüm süreci tartışmaları da en çok kafa bulandırılan ve beklentili ruh halinin yaratılarak toplumun aldatıldığı meselelerden biridir. Öncelikle “Çözüm Süreci” nedir, bu tanımlanmalıdır. Çözüm deyince ne anlıyorsunuz? Herkesin tanımı farklı! Haliyle her kesim çözümden anladığını net olarak ifade etmelidir. Çözüm dediğimiz şey kiminle çözülür? Sorun yaşananlar mı yoksa aktörler dışındaki kesimlerle mi? Meclisin devrede olduğu, şeffaf yürütülen, topluma anlatılan ve desteği talep edilen bir süreçtir bizim anladığımız.
Kimi çevreler Çözüm Süreci denince şöyle bir algı üretiyor: Sanki Çözüm Süreci AKP’yle HDP’nin tam bir uyum içinde, birlikte yürüttüğü ve İmralı’da Sayın Öcalan’ın doğrudan dahiliyetinin olduğu bir siyasi ilişkiymiş gibi lanse ediliyor. Biz geçmişte denenmiş “Çözüm Süreci”ne şu anlamı yüklüyoruz: O dönem devletin icracısı olan hükümetle muhataplarının mecliste, partiler arasındaki istişarelerde ve en başta da İmralı’da Sayın Öcalan’la yürüttüğü, iki yüz yıllık geçmişi olan ve son kırk yılı silahlı çatışmalar etrafında dönen Kürt sorununa çözüm arayışıdır. Bu kapsamda eğer Kürt sorununa çözüm arayışları demokratik ve diyaloğa bağlı şekilde sürdürme iradesi gelişirse biz de gerekli katkıyı sunarız. Bu durumun aktörlerden çok, bir arayışla ve irade geliştirmeyle bağlantısını göz önünde bulundurmalıyız.
Ayrıca, önemle hatırlatmak isterim ki Kürt sorununun silah boyutu da var. Meclis çalışmalarının öncesinde çatışmasızlık zeminin sağlanması gerekiyor. Bunun yolu da tecridin kalkmasından ve “İmkân versinler çatışmasızlık zeminini bir hafta ortadan kaldırırım” diyen Sn. Öcalan’la diyalog ve görüşmelerin başlamasından geçiyor. Daha önce de bunu net bir şekilde tecrübe ettik. Dolayısıyla çoklu boyutu olan bu meseleye çoklu mekanizmaları aynı anda devreye koyarak yaklaşmak gerekiyor.