Sınıf mücadelesi hiçbir zaman tekdüze bir seyir izlemez, inişli çıkışlıdır, yenilgi ve yengilerle doludur. Bazen mücadelenin yükseldiği, devrimci dalganın kabardığı öyle süreçler yaşanır ki on yıllar boyunca elde ettiğimiz kazanımlardan çok daha fazlasını birkaç ayda elde ederiz. Bazen de tam tersi iğneyle kuyu kazarak ördüğümüz, inşa ettiğimiz binamız, yarattığımız değerler küçücük bir sarsıntıda yıkılıp parçalanabilir. Kuşkusuz biz kaderci değiliz, “her şey oluruna varır” kendiliğindenciliğini de savunmuyoruz. Sınıf mücadelesinin çelişki ve dinamikleriyle, içinde zıtları da barındıran bir bütün olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Bu bilinçle, olguyu tanıyıp kavrayarak değiştirip dönüştürmeyi savunuyoruz.
İçinden geçtiğimiz süreçte çelişkilerin ve mücadelenin gelişim dinamiklerinin güçlü olduğu böylesi bir süreçtir. Bir tarafta artan saldırılara paralel, beraberinde yükselen devrimci durum; diğer tarafta içte yaşadığımız sorunlar ve aldığımız darbe… Tam da böylesi bir süreçte mevzilerimizi daha da güçlendirmemiz, sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarına daha fazla yanıt olmamız gerekirken, içteki sorun ve ayrılıktan dolayı güç kaybettik, kimi mevzilerimiz yara alıp zayıfladı, faaliyetlerimiz aksadı. Kadın çalışmamız da zayıfladığımız, faaliyetlerimizin sekteye uğradığı alanlardan birisi oldu.
Bugün önümüzde duran en önemli şey ise; yaralarımızı sarıp, eksiklerimizi tamamlayıp, aksayan, sekteye uğrayan faaliyetlerimizi, organ ve mekanizmalarımızı onarıp hızla sınıf mücadelesinin görevlerine sarılmak, kitlelerin içinde kendimizi yeniden yaratarak, örgütleyerek ve örgütlenerek mücadeleyi büyütme hedefimiz olmak zorunda.
Marks “biraz tarih bilen herkes belli başlı toplumsal değişimlerin kadınlar arasında kök salmadan gerçekleşemeyeceğini bilir” diyor. Bizler de kadınları örgütlemeden devrimi örgütleyemeyeceğimizi bilmek, kavramak zorundayız. Kadın kitlelerine gitmek, onları örgütleyip harekete geçirmedeki en önemli araçlarımızdan birisi de kadın çalışmalarıdır. Yapmamız gereken ise kadın örgütlenmelerimizi güçlendirip, genel olarak kadın kurtuluş mücadelesini ve özelde de kendi geçmiş deneyimlerimizden öğrenip, eksik ve hatalarımızdan dersler çıkararak en çok acı çeken, ezilen, sömürülen kadın kitlelerinden başlayarak, geniş kadın kitlelerine giderek adım adım kadın çalışmasını büyütmek, doğru temeller üzerinde demokratik kadın hareketini yaratmak zorundayız, durumundayız.
Burada da “nasıl bir örgütlenme?” sorusu karşımıza çıkıyor. Lenin “örgütlenme ile ilgili şeyler ideolojik anlayışlarımızdan çıkar” diyor. Bu hem olumlu ve doğru hem de olumsuz tüm pratiklerimiz için geçerlidir, çünkü ideolojik gerçekliğimiz ne ise pratiğimiz de odur. Tüm çalışmalarımız da olduğu gibi kadın çalışması ve örgütlenmesine dair de MLM perspektife ve bu konudaki ideolojik, politik netlik ve arılığa sahip olduğumuz oranda pratik faaliyetlerin de önünü açabilir, gerekli anlayışı yaratabiliriz. İdeolojik netliğe sahip değilsek pusulamızı şaşırır, sağdan ya da soldan esen tasfiyeci rüzgarlara kapılabilir, etkisinde kalabiliriz. Proleter sınıf ve cins bilincinin yerini sınıfsal özünden koparılmış cins mücadelesi alabilir. Devrim, sosyalizm düşünün yerini reformist, düzen içi hayaller süsleyebilir. Halk iktidarı, proletarya diktatörlüğü ve proleter ideolojinin yerini “ideolojisiz”, “iktidar karşıtlığı” gibi söylemler ile süslenmiş MLM dışı anarşist, post-modern vb. burjuva anlayışlar doldurabilir. Yönümüzü öncelikli hedef kitlemiz olan, sömürünün en yoğununa maruz kalmış, ezilen, horlanan, yok sayılan, ya evin dört duvarı arasına hapsedilip ücretsiz ev içi köleye dönüştürülmüş ya da fabrika, atölye ve iş yerlerine sıkıştırılmış, emeği çalınan, talan edilen işçi emekçi, yoksul kadın kitlelerine çevirmek yerine küçük burjuva yarı aydın kitlelerine çeviririz. Yanlış anlaşılmasın, elbette ki bu sistem tarafında ezilen, sömürülen, baskı ve şiddete uğrayan, ikinci cins görülen vb. tüm kadın kitlelerine, cinslere ulaşmak, onları örgütleyip kendi geleceklerinin sahibi haline getirmek gibi bir hükümlülüğümüz var. Ve tüm mücadeleyi geliştirmek ve devrim yapmak istiyorsak devrimin öncülerini ve müttefiklerini doğru belirlemek buna göre örgütlenmek zorundayız. Bunun içinde “nereden başlamak gerekiyor?” sorusunu sorduğumuz da öncelikli ve doğru halkayı yakalayabilmek için ideolojik ve politik berraklığa, kafa açıklığına sahip olmak zorundayız.
Kadın çalışmasına başladığımızda kuşkusuz bir bütün sıfırdan başlamamıştık. Bölük pörçük, sistemsiz, kesintili ve kısa dönemleri kapsayan geçmiş faaliyet ve deneyimlerimiz de vardı. Ama oldukça geri bir noktada olduğumuz açıktı. Bu süreç boyunca bazen hızlandık, bazen yavaşladık, bazen tökezledik ama kendi çapında “mütevazı” denecek adımlar da attık. Elbette bugün bütünlüklü ve kapsamlı bir biçimde kadın çalışmalarımızın değerlendirmesini yapmayacağız. Ancak kadın çalışmamıza kabaca göz attığımızda; kolektifimize kadın çalışmasının önemi ve gerekliliğinin kavranmasına, proleter cins bilincinin ve sorgulayıcılığının gelişmesine, kolektif içindeki kadın sorunun görünür olmasına, erkek egemen anlayış ve yaklaşımların kırılmasına ya da azaltılmasına katkıları başta olmak üzere önemli adımların atılıp, kazanımların da sağlandığını görebiliyoruz.
Bu çalışmanın kuşkusuz eksikleri, yetmezlikleri de oldu. Yanlış fikirlerin boy verdiği de görüldü. Her şeyden önce kendi gelişim dinamiğini de sakatlayan, esas hedef kitlesi olan işçi-emekçi kadın kitleleriyle bağ kurma, onlara yaslanma konusundaki tutukluğu, yayın sayfalarına onların sorun ve gündemlerini taşımak yerine küçük burjuva ve yarı aydın, feminist kesimlerin tartışma ve gündemlerini yerleştirmesi, ideolojik bulanıklığın bir yansıması olarak feminist dil ve argümanlar kullanılırken “sosyalist feministlerin” bile gerisine düşülerek, “iktidar”, “hiyerarşi” karşıtlığı üzerinden tüm sınıf ve sistemleri eleştiren; KP ile gerici partileri benzeştiren, faşist sistemin iktidar dalaşında egemen kliğinin 15 Temmuz sonrası kadın kitlelerini de kendisine, sistemine payanda yapabilmek için gerici taleplerle sokağa dökmesine “sokağa çıktılar” argümanlarıyla “ilericilik” payeleri biçmesi gibi anlayış ve fikirler de filizlendirilmeye çalışıldı. Ancak bunlar kadın çalışmalarımızın geneline damgasını vuran, devrimci özünü karartan, doğrularını bir çırpıda silen gerilikler değil, ideolojik mücadele kapsamındaki farklılıklar ve yanlış fikirler, kolektif içindeki proleter ideoloji ile burjuva ideolojinin çatışma ve kapışma alanlarıdır. Bizler ideolojik berraklığa ve uyanıklığa sahip olduğumuz oranda bu farklılıklar, çatışmalar bizi ve faaliyetimizi geliştirecektir.
MLM teoriye hakim değilsek ve ideolojik arılığa, netliğe sahip değilsek bu çatışmadan yara alabilir, yenilgiye de uğrayabiliriz. Ama böylesi geçici yenilgiler bizi MLM’nin yanlış olduğu sonucuna götürmez, götürmemeli de. Neyi kavramadığımızı, neyi yanlış yaptığımızı sorgulamaya götürmelidir.
Ancak kimi faaliyetçilerimiz de olguyu bütünlüklü değerlendirmek yerine parçadan ya da sonuçtan hareket edilerek yanlış sonuçlar çıkarılmakta. Geçmişte kadın çalışmasında bulunan kimi faaliyetçilerde ortaya çıkan ideolojik bulanıklığında bir yansıması olarak bazı yanlışlar, hatalı ve MLM dışı fikirler ortaya çıkabildi. Kadın çalışmasının öncelikleri ve hedef kitlesi konusunda yaşanan karmaşa, son olarak da kolektifimiz içinde gelişen hizip faaliyetiyle, kadın çalışmasının içerisinde yer alan kimi yoldaşların hizbin bir parçası olmalarına duyulan tepki belli yanlış anlayışlara, toptan retçi yaklaşımlara kapı aralayabiliyor. İdeolojik mücadele yürütüp yanlış anlayışları mahkum etmek, hatalardan dersler çıkartıp çalışmayı doğru rotaya sokmak doğru olandır. Pireye kızıp yorganı yakmak değil…
Kadın örgütlenmemiz ve kadın çalışmamız başta şehitlerimiz olmak üzere, bizlerin, kolektifimizin emeği ile bugünlere geldi. Kadın çalışmasındaki yetmezlikleri kolektifimizin genel yetmezliklerinden kopartamayız. Nasıl ki, kırk küsur yıldır bütün yetmezliklerine rağmen devrim idealimizden de mücadelemizden de vazgeçmiyorsak, kadın çalışması ve mücadelesindeki yetmezlik ve hatalarımızdan dolayı da ne kadın çalışmasından ne de ezilen cinslerin eşitlik ve kurtuluş mücadelesinden vazgeçebiliriz.
Bu anlayışı savunmak demek, eleştirdiğimiz ideolojik bulanıklığın, MLM’den sapmanın kanıtı olabilir sadece. Yine eleştirip mahkum ettiğimiz yanlışların, eksikliklerin faturasını sağ tasfiyeci anlayışlara keserek de kendi sorumluluklarımızdan kurtulamayız. Kolektifimizde yanlış fikirler boy vermişse, en basit hali ile yaklaşırsak; demek ki ideolojik mücadeleyi yeterince yürütememişiz demektir.
O halde yapmamız gereken; hata ve eksiklerimizden ders çıkararak ideolojik sorgulayıcılığı ve diyalektik yöntemi elden bırakmamak, yönümüzü kitlelere dönüp, onların içinde hızla toparlanmak, çalışmaları büyütmek olmalıdır.