[responsivevoice_button voice=”Turkish Male” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Son günlerde gerek sosyal medyada gerekse günlük yaşamda en çok gündem edilen konulardan biri göçmenler… Neredeyse ülkenin ana gündemi bu tartışmalar üzerinden dönüyor. Bu tartışmalarda en sık rastladığımız durum milliyetçilik ve Türk şovenizminin alabildiğine kabartılması oldu. Suriye’de 12 yıl önce başlayan savaş nedeniyle Türkiye’ye milyonlarca Suriyeli, göç etmek zorunda kaldı. Emperyalizmin Ortadoğu üzerindeki sömürge hırsı yıllardır bu coğrafyayı kronikleşen savaşların yaşandığı topraklara, toprağı barut kokan kentlere çevirdi. Yıllardır süren bu savaşlar milyonlarca insanın göç ederek ülkelerini terk etmek zorunda bırakılmasıyla sonuçlandı. Bugün emperyalizm bu bölgeleri vekillerine emanet ederek sömürgelerini kalıcılaştırmaya, sermayesini kan ile yıkamaya devam etmektedir.
Zorunlu göçler açık bir şekilde emperyalist kapitalist sistemin daha fazla kâr uğruna yarattığı savaşların sonucudur. Dünya üzerindeki göç dalgalarını incelersek tam da sorunun kaynağının emperyalizm olduğunu görürüz. Afrika’dan Latin Amerika’ya, Asya’dan Ortadoğu’ya tüm coğrafyalarda günümüzdeki zorunlu göçlerin baş mümessili, emperyalizmdir. Göçler yaşandıkça da en sık rastladığımız durum milliyetçilik ve şovenizmdir. Sorunu yaratanlar sömürdükleri ülkelerdeki insanları bir ‘‘sorun’’ olarak görmektedir.
YIKIMDAN KÂR ÇIKARMA GAYRETİNDEKİ TC
2011 yılında Suriye’de başlayan savaş sonrasında TC bu durumdan “nasıl pay sağlarım ve nasıl kâr elde ederim”in telaşı içerisine girdi. Emperyalizmin uşaklığını her koşulda üstlenerek kırıntıların peşinde Suriye iç savaşına dahil oldu. Savaşın durumu bir yana hatırlayacağımız üzere özellikle Suriye’den gelen göçler gündem konusu olmuştu. O yıllarda belirli periyotlarda gelen Suriyeli göçmenler ‘‘komşu’’ söylemleriyle karşılandı. Elbette ki bu faşist TC için komşudan öte bir durumdu. Gerçeklik ise ülkede kayıt dışı ucuz iş gücü ve emperyalistlerden gelen fon ve destek ücretleriydi. Türkiye göçlerden dolayı yaklaşık olarak 6 milyar Euro para yardımı aldı. Bu gibi yardımlar ve ucuz iş gücü egemen sınıflar için iştah kabartıcı bir durumdu. Geçen yıllar içerisinde patronlar özellikle kayıt dışı göçmen işçileri daha ucuza çalıştırdılar. Birçok Suriyeli özellikle daha ağır çalışma koşullarına maruz bırakıldı. Bu yıllar içerisinde yukarıda da bahsettiğimiz üzere emperyalizmin yaşadığı ekonomik kriz bizimki gibi ülkelerde daha derin hissedildi. Bu durum Kovid-19 salgınıyla birleşince patronların işten çıkarma ve daralma bahaneleri ile birçok kişi işsiz kaldı. Patronların tercihi ise özellikle bazı sektörlerde ucuz iş gücünden kaynaklı göçmen işçiler oldu. Bu durum egemen sınıfları temsil eden CHP’nin başını çektiği klik tarafından ‘‘Suriyeliler bizim ülkemizde daha iyi yaşıyor’’ denilerek AKP karşıtlığı üzerinden şoven söylemler geliştirdi. Bu söylemler daha sonraları ise bir politika haline dönüştü. Elbette burada şu duruma dikkat çekmek gerekiyor. AKP-MHP faşist bloku bahsini ettiğimiz bu kâr odağından vazgeçmek istemiyor. Her iki klik de sömürü çarkının başına geçmek adına faydalanabileceği her koşulu değerlendirme gayretinde…
GÖÇMENLER ÜZERİNDEN YÜKSELTİLEN TÜRK ŞOVENİZMİ
CHP’nin göçmenler üzerinden sürdürdüğü ırkçı söylem ve politikalar bugün Zafer Partisi ve sözcüsü Ümit Özdağ tarafından üstlenilmiş bir vaziyette. Öyle ki artık Suriyeli, Afgan, Pakistanlı dediğimiz zaman karşımıza çıkan bu faşist yapı ve temsilcileri oluyor. Yaşanan ekonomik ve siyasi krizi fırsat olarak gören CHP ve şürekaları Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kodlarını tam istenilen atmosfer içerisinde hortlatmaktadır. O da Türk şovenizmi ve Kemalizm’dir. CHP, işçi sınıfı ve halk gençliğini kendi radarına çekmek adına tam da bu politikayı alabildiğine işlemektedir. Bulduğu her fırsatta “Suriyelileri göndereceğim” demesi bundan kaynaklıdır. Ümit Özdağ gibi Nazi artıkları ise bu rolü üstlenmiştir. Seçim tartışmaları içerisinde yaşanan ekonomik kriz, yoksulluk gölgelenerek adeta yaşanan tüm her şeyin mesuliyeti göçmenlere yüklenmiştir.
Sosyal medya üzerinden ‘‘eşimize, kızlarımıza göz diktiler’’ diyerek tüm göçmenler hedef haline getiriliyor. Tüm bunların yanı sıra korku ve kaos iklimi yaratarak seçimlere yatırım yapılıyor. Ümit Özdağ gibi faşistlerin bu atmosferde rolü budur. Türk şovenizmini hortlatarak Arap halkına karşı kışkırtmaktadır. Geçtiğimiz günlerde tam da bunun yansıması olarak sosyal medya üzerinden “Sessiz İstila’’ adında bir kısa film yayınlandı. Ümit Özdağ’ın destekçisi olduğu bu yapım Suriyelilerin Türkiye’yi istila ederek iktidarı ele geçirdiklerini ve resmi dili Arapça olduğu bir geleceği anlatıyor. Yaklaşık 10 dakikalık bu kısa filmde Türk şovenizminin tüm motiflerini alabildiğine görmekteyiz. Sosyal medyada defalarca paylaşılan bu film, uzun süredir ilmek ilmek örülmüş milliyetçiliği ayyuka çıkardı. Bugün bu anlatılardan etkilenen milyonlarca insan olduğu gerçektir. Etkilenme hali normaldir. Çünkü günümüz açısından sosyal medya bu tarz içeriklere, paylaşımlara ulaşma açısından uygun bir alandır. Bu denli yoğun paylaşımlar ve faşist propaganda içerikleri kitlelere hızlı ulaşarak gündemlerini belirlemektedir.
Durum açık ve nettir. Ekonomik kriz aşılamıyor, AKP-MHP için iktidar çatırdıyor, klikler arasında da savaşım seçimler üzerinden daha fazla kızışıyor. Nasıl ki her fırsatta bu krizleri gölgelemek adına Kürt halkına yönelik şoven politikalar uygulanıyorsa bugün de Suriyeli, Afgan ve Pakistanlı göçmenler üzerinden bu durum işleniyor. Bu durum göçmenleri hedef haline getirmeye devam ediyor. Artan faşist söylem ve propagandaları neticesinde binlerce göçmen Geri Gönderme Merkezlerine zorla koyularak ölüme terk ediliyor. İnsan Hakları Derneği’nin Geri Gönderme Merkezleri için hazırladığı raporla merkezlerde yaşanan hak ihlallerine dikkat çekiyor. Özellikle de darp, şiddet, taciz gibi olaylara sıklıkla rastlıyoruz. GGM’lerde yaşanan insanlık dışı muameleler ile göçmenler intihara sürükleniyor. Türk şovenizmini harlayan Ümit Özdağ gibi faşistlerin her durumda dillendirdiği ırkçı söylemleri göçmenler üzerindeki baskıyı artırmaktadır. Öyle ki tüm bu paylaşım ve göçmen karşıtı propagandalardan sonra göçmenlere yönelik operasyonlar düzenlenerek GGM’lere gönderildiği de bilinmektedir.
Bugün göçmenler üzerinden yürütülen faşist propagandanlar egemen sınıfların emekçi halkın sorunlarını gölgelemek adına uygulanan politikalardır. Bu durum şaşmayan bir gerçekliktir. Sorunları doğru tespit etmek ve emekçi halkın gerçek gündemine odaklanmasını sağlamak bugünün görevidir. Klikler arası çatışmada Türk şovenizminin fitilini ateşleyerek oy devşirmeye çalışanlara karşı sorunun asıl kaynağının faşist Kemalist diktatörlük olduğu açık bir şekilde gösterilmelidir. Son olarak İbrahim Kaypakkaya yoldaşın şu tespitini tekrar edelim: “Kemalizm demek, her alanda Türk şovenizminin kışkırtılması, azınlık milliyetlere amansız bir milli baskının uygulanması, zorla Türkleştirme ve kitle katliamı demektir.”