[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Jack London tarafından kaleme alınan Demir Ökçe eseri distopya türünün ilk örneği olarak kabul edilir. Yaşananlar aslında distopya değil gerçekliğin ta kendisidir. Çünkü o günden bugüne koşullarda değişiklikler olmuşsa da sömüren- sömürülen sınıflar varlığını devam ettirmiş, sömüren sınıflar geliştirdiği araçlarla da sömürülenlerin üzerinde büyük bir tahakküm kurmuştur.
Kitap, Ernest karakterinin el yazması, eşi Avis Everhard’ın dilinden anlatılarak kaleme alınmıştır. Birleşik Devletler’in o günkü durumu, bu dönemde yaşanan işçi ayaklanmaları, sendikaların teslim alınışı, halk kesimlerinin oligarklar tarafından ezilişi kitabın temel temasını oluşturmaktadır.
Demir Ökçe ismi Jack London tarafından plütokrasiye yani aslında oligarşiye verilen isimdir. Demir Ökçe sömüren sınıfı temsil eder.
BAŞLANGIÇ: SÖMÜRÜ ÇARKLARINDA YOK SAYILAN İŞÇİLER
Kitap, Ernest’in piskoposlarla olan sohbetiyle başlar. İlk bölümde dinin, tarih boyunca egemen sınıfların hizmetinde oluşu anlatılır. İlerleyen bölümde “Jackson’ın kolu” ayrı bir başlık olarak ele alınmıştır. Emek sömürüsünden beslenen çarklarda bir işçi kolunu kaybetmiş ve bunun üzerine oligarşinin mahkemesinde “haksız” bulunmuştur.
Buradan açıkça görüldüğü gibi ezilenlerin adalet ve hak arayışları sonuçsuz kalmaktadır. Çünkü yargı da hukuk da sömüren sınıfın kullandığı bir araçtır. Günümüzde de işçiler açlık ücretine mahkûm edilmekte, ruhsatsız fabrikalarda çalıştırılmakta, iş cinayetlerinde hayatlarını kaybetmekte, sendikaya üye olduklarında işten atılmakta ve en ufak hak arama taleplerinde karşısında devletin polisini bulmaktadır.
ORTA SINIFIN İKİRCİKLİ TUTUMU
Makine düşmanları başlıklı bölümde sermayesi tröstlerinki kadar devasa olmayan, yüz bin doları geçik olmayan orta sınıf üreticilerden bahsedilir. Bu üreticilerin tek bir sloganı vardır o da “Kahrolsun tröstler” dir. Bu küçük üreticiler, tröstlerin ortaya çıkışıyla birlikte baskılanmış ve zarara girmişlerdir. Tröstlerin kendilerini sömürdüğünü ve bu yüzden de tröstleri kanun yoluyla devireceklerini ve kaybettikleri haklarını geri alacaklarını iddia ederler. Aynı zamanda tröstlerin yerini dolduracak önerileri de yoktu. Tröstlere karşı eski sistem el tezgâhı modeline dönmek isterler. Böylelikle tröstlerin kendilerine imkânsız kıldığı kârı serbestçe elde edebileceklerdir. Aslında bu sınıf tröst sömürüsüne karşı çıkar ama bunun sebebi de kendisi ezildiği içindir! Tröstün sömürüsüne son vermek isterler ama aynı zamanda kendileri de sömürmeye devam etmek istiyorlardı. Ancak fark etmedikleri bir şey vardı ki tarih çarklarını geri döndürmek imkansızdı. Irmağı daha yukarı akıtamadıkları gibi ekonomik gelişme selini de aktığı kanaldan geriye doğru çeviremezlerdi. İstedikleri şey tarihi gelişime aykırıdır. Tröstlerin sömürüsünün son bulmasının tek bir yolu vardı ama bunu da orta sınıf temsilcileri kabul etmez.
PATLAK VEREN SAVAŞ VE GENEL GREV
1912 yılına gelindiğinde işsiz ordusu büyümüş, köylülük ve orta tabaka proleterleşmiştir. Büyüyen krizin etkisiyle Birleşik Devletler ’de büyük bir takas tıkanıklığı meydana gelmişti. Bu pazarlama yarışında devlet Almanya ile çatışır. Ekonomik çatışmaların savaşa yol açabileceği gerçekti ve bu sefer de farklı olmaz. Oligarşi savaş istiyordu. Bunun için yeterince sebebi vardı. Üretim fazlasını elinden çıkarabilir, işsizleri savaşa yollayıp işsizliği yok edebilir, savaşla beraber de ordusunun kuvvetini artırıp yükselen işçi hareketlerini kolaylıkla bastırabilirdi. Ancak oligarşinin göz ardı ettiği bir şey vardı. Enternasyonal proletaryanın dayanışması. Her iki ülkenin işçileri de savaşa karşıdır. Oligarşi, işçilerin gücünü küçümser ve şehirleri bombalamaya başlar ancak bombardımanın bir saat sonrasında her iki ülkede de genel grev ilan edilir. Genel grev işçilerden oligarşiye bir uyarıdır ya ülke felç edilecek ya da savaş son bulacaktı.
Kitabın yazılışının üzerinden yüz yılı aşkın süre geçmesine rağmen günümüzdeki sistem çelişkileri benzer nitelik göstermektedir. Savaş gerçekliği emperyalist çelişkilerin ürünüdür. Yoğunlaşan krizle beraber emperyalistler arası hegemonya krizi yoğunlaşmış, talan ve yağma savaşı başlamıştır. Krizi gölgelemek, emekçi kitlelerin yaşadığı sorunları başka bir odağa çekmek, sömürüyü meşrulaştırmak ve kendi gücünü yeniden inşa etmek emperyalistlerin temel politikalarındandır. Rusya’nın Ukrayna’ya işgal saldırısı da bu bağlamda açıklanabilir. Emperyalist savaşları durdurmanın, sömürücüleri mahkûm etmenin tek yolu halk savaşında birleşip enternasyonal proletaryanın bayrağını yükseltmektir.
YÜKSELEN İŞÇİ HAREKETLERİ VE SARI SENDİKACILIK
Dünya genelinde kapitalizm yıkılır yerine halk cumhuriyetleri kurulur. Birleşik Devletler’de de işçi hareketleri yükselişe geçmiştir. Bu hareketler oligarşinin emriyle sarı sendikalar tarafından önlenmeye çalışılır. Hatta kendilerine has bir çözüm de bulmuşlardır. Bu sendikalara üye olan işçilerin maaşları yükseltilecekti. Sarı sendikalar, genel grevde büyük rol oynayan işçileri kandırmanın yolunu bulmuş ve sınıfa ihanet etmiştir.
Bu tablo tamamen aynı olmasa da ülkemizdeki sarı sendikaların niteliğine benzerlik göstermektedir.
Ülkemizde yaşanan son işçi direnişlerine bakarsak sarı sendikalar patronlarla anlaşarak sınıfa ihanet etmede geri durmamıştır. Yaşanan işçi direnişlerinin birçoğu sendikalara rağmen gerçekleşmiştir. Kitapta da sarı sendika oligarşi emirleriyle hareket etmektedir, ülkemizde de bu sendikalar patronlarla iş birliği yaparak sendika içerisindeki her türden ilerici unsurları tasfiye etmiş, sendika bürokratlarını yaratmıştır. Bu bürokratlara karşı mücadele işçilerin haklı taleplerinin sınıf bilinci ekseninde örgütlenmesi ve sendika içi ve dışından gelen tüm saldırılara karşı birleşik mücadele yürütülmesiyle başarıya ulaşacaktır.
SONA DOĞRU: PARLAMENTONUN ROLÜ VE ZORUN GEREKLİLİĞİ
Yükselen eylemliliklerle beraber Sosyalist Partisi üyeleri parlamentoda yer kazanmıştır. Bu sözde kazanımlar onlar için büyük avantajdır, seçimlerle hükümeti yerinden edebileceklerini düşünüyor ancak işler kızışırsa silahlara sarılmayı düşünürler. Ancak bu hiç gerçekçi değildi. Oligarşinin koltuğunu halka isteyerek bırakacağını düşünmek tarihsel ilerleyişe aykırıdır. Parlamento daha ilk etapta işlevsiz olduğunu kanıtlar. Seçilmiş olan köylüler yerlerini alamazlar. Bunun için de mahkemeye başvurmak isterler ancak karşılarında oligarşinin sopasını, tüfeğini bulurlar. Sonrasında reform yolundan hiçbir sonuç elde edemeyen köylüler direnişe geçip yaşadığı bölgelerde orduyla canı pahasına savaşır. Köylüler ateş ve kan içinde boğulup ve örgütlü emek parçalanırken, “sosyalistler” sakin sakin oturuyor ve gizli örgütlerini güçlendiriyorlardı. Yani kitlenin çıkarları yerine kendi çıkarlarını gözetmeyi tercih ederler. Onlara göre köylüler ajanlar tarafından kandırılıp isyana zorlanmıştı. Başlamış olan kitle hareketini daha ileri seviyeye taşıyabilecekken, köylülerin bu direnişini nasıl durdurmak gerektiğini tartışırlar. Demir Ökçe’nin kendilerini yok edeceğinden şüphe ettikleri için beklerler ancak halihazırda oligarşiye yönelmiş namlular varken partinin kendi çıkarını gözetip kitleden bağını koparması komünistlerin tarihsel görevine aykırıdır.
Daha ilk başında parlamento burjuvazinin ahırı olduğunu kanıtlamıştı. Sömürücü sınıf nasıl iktidarını işçiler üzerinden yükseltmişse işçilerin de iktidarını mülksüzleştirenleri mülksüzleştirme temelinde inşa etmesi gerekliliği kendini açığa çıkarır.
Başlayan direnişin zamanı yanlış, hazırlıksız olabilirdi ancak sosyalist- komünistlerin öncelikli görevi devrimin çıkarlarını savunmak, kitleye önderlik etmek ve kitle taleplerini devrimci temelde örgütlemektir.