Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısı’nda yabancıların TC vatandaşlık başvurularında aranan şartlarda değişikliklere gidildi. Bu değişikliler henüz Resmî Gazete’de yayımlanmasa da satın alınan vatandaşlık fiyatları şöyle değişecek: 250 bin dolar olan başvuru şartı 400 bin dolara yükseltilecek. En az 400 bin dolar veya karşılığı döviz tutarında taşınmazı tapu kayıtlarına 3 yıl satılmaması şerhi koyulmak şartıyla satın almaları gerekecek.
2018 yılında cumhurbaşkanlığı sistemi değiştikten iki ay sonra vatandaşlık şartlarında düzenlemeye gidildi. 2018 yılında yapılan değişikliğe kadar bankaya en az 3 milyon dolar para yatıran ya da Türkiye’den en az 1 milyon dolar değerinde gayrimenkul satın alanlara aileleriyle birlikte vatandaşlık verilirken Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile mevduat şartı 500 bin dolara, gayrimenkul şartı 250 bin dolara çekilmişti. Akabinde 2021 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın bir soru önergesine “19 bin 630 yabancı gerçek kişi, TC vatandaşlığı amacıyla 30 bin 358 adet taşınmaz edinerek uygunluk belgesi almaya hak kazanmıştır.” cevabını vermiştir. Yani “vatandaşlık kampanyası” ile kısmi bir başarı elde edildi.
Son süreçte ise bu kampanyayla kazanç elde eden Türkiye kârına kâr katma hırsıyla zam yapmış ve Resmî Gazete’de henüz yeni kararın yayımlanmaması nedeniyle gayrimenkul satışlarında patlama yaşanmıştır. TÜİK verilerine göre 2021 yılında Türkiye geneli toplam konut satışlarının yüzde 3.9’u yabancılara yapıldı. 2022 yılına geldiğimizde ise bu oran ilk iki ay için 4.7’ye ulaştı. Peki kimler, neden Türkiye’yi seçiyor? İstatistiklere göre Irak, İran, Rusya, Azerbaycan, Afganistan, Kazakistan, Almanya vatandaşları Türkiye’de yatırım yapmayı seçiyor. Bu ülkelerin çoğuna nazaran Türkiye’nin Kurumlar Vergisi oranının daha düşük olması ve Türk Lirası’nın da değerinin düşük olması bu tercihi etkiliyor. Dış ülkelerle ilişkileri gelişmiş olan yatırımcılar Türkiye’nin yarı sömürge yapısını fırsat bilerek TL karşısındaki dövizle büyük yatırımlar yapabilmekte, daha karşı işletmeler oluşturabilmektedir. Türkiye üretimi olan metanın dışa pazarlanmasındaki avantajları kâr oranını katlamaktadır. 2018’deki yeni kararla 100 kişiye istihdam sağlama şartı 50 kişiye indirilmişti. Böylece daha az işçiyi düşük ücretle daha çok çalıştırabilme olanağı sağlanmış oldu. Yürütmelike girecek yeni kararda bu şartta bir değişikliğe gidilmediği görünüyor, yalnızca devlet doğrudan aldığı payda artış yapmış oldu.
Türkiye’nin İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı (OECD) üyesi olması, TC vatandaşlığı seçenlerin ülkelerinin buraya üye olmaması da etkenler arasındadır diyebiliriz. Avrupa ülkeleriyle iş birliği içinde olan Türkiye, ekonomisindeki büyüme garantilerinden biri olarak bu kuruluşu görmektedir. Bu kuruluşun temel amaçlarından biri “Ekonomik büyüme, mali istikrar, ticaret ve yatırım, teknoloji, yenilik, girişimcilik ve kalkınma alanlarında iş birliği yoluyla refahın sağlanması ve yoksullukla mücadele konularında hükümetlere yardımcı olmak”tır.
Yatırım danışmanlık şirketleri ise Türkiye’nin “gelişmekte” olan ekonomisi, eğitim sistemi ve jeopolitik konumu nedeniyle tercih edildiği propagandasını yapmaktadır. Yabancı yatırımcılara sağlanan teşvikler, vergi indirimleri, ücretsiz arazi tahsisleri gibi avantajlar da Türkiye’yi ön plana çıkaran sebeplerden birkaçıdır. Aynı zamanda bu şirketler tarafından Türkiye’nin genç nüfusu nedeniyle de tercih edilmesi gereken bir ülke olduğunu sunulmaktadır. Böylece iş yeri açacaklar rekabetçi üretimde ucuz iş gücüyle kârlarını katlayabilecek, sömürü zincirindeki yerini sağlamlaştırabilecekler. Ucuz iş gücü cenneti olarak görülen Türkiye, dışa bağımlı ekonomik yapısı nedeniyle burjuvazinin küresel ekonomik ilişkilerine olanaklar sunmaktadır. Örneğin vergi cennetinde kurulmuş bir şirkete Türkiye’den bir ödeme yapıldığında yüzde 30 vergi kesintisi yapılması gerekmektedir; fakat Türk devleti vergi cenneti ülkeleri açıklamadığı için dışa ödeme yapacak kişiler bu vergiden de muaf tutulmaktadır.
Türkiye’nin dünya ekonomi sıralamasındaki yeri hızla düşmektedir. Türk Lirası da döviz karşısında değer kaybı yaşamaya devam ediyor. Cılız adımlar atan TC devletinin bu yönlü adımlarından biri vatandaşlık şartlarında kendini gösterdi. 2022 yılının başında TC devleti, vatandaşlık kabul şartlarındaki mevduatta ve mülk edinimindeki ücretlerde dolar ya da dolar karşılığı döviz olarak Merkez Bankası’na aktarılması kararını yayınlamıştı. Merkez Bankası swap hariç net döviz rezervinde ekside olduğu için buraya döviz aktarmak zorundadır. Faiz oranlarını, TL’deki değer kaybının ise döviz satarak dengelemeye çalışmak zorunda kalmaktadır. TCMB’nin 4 Mart haftasına ilişkin portföy akımı verilerinde yabancı yatırımcının net satıcı olduğu izlendi. Fakat TC devletinin yabancı yatırıma teşvik politikaları da bu yönlü büyük bir iyileştirme gerçekleştirememiştir. Enflasyon hiç olmadığı kadar artmış, alım gücü düşmüştür.
Her dönem dış politikalarda sömürülen sınıfın yükünü artıran, sömürenlerin kârına kâr katmayı amaçlayan TC devletinin ekonomiyi iyileştirme girişimleri kısa vadede nefes aldırsa da uzun vadede daha fazla borçlanmayı getirmiştir. Halkın elindeki dövize ve altına göz koyan TC devletinin ayakta durmaya dermanı kalmayan ekonomisinin çıkış yolu kalmamıştır. Derinleşen ekonomik krizin faturasını Türkiye halkına ödetmeye çalışan egemenlerin hesaplarını boşa çıkarmak, her yerde teşhir etmek gerekmektedir.