Pakistan’da 2018 yılında başbakanlığa gelen İmran Han ve hükümeti, geçtiğimiz günlerde Pakistan parlamentosunda yapılan güven oylamasının ardından yönetimden düşürüldü.
Son dönemde özellikle benzin ve doğal gaz fiyatlarındaki artış, halktan Han liderliğindeki hükümete yönelik ciddi tepkilerin yükselmesine sebep olmuştu. Ayrıca Han’ın artan dış borç ve IMF ödemelerine yönelik kemer sıkma politikaları, 2018 yılında onu iktidara getiren yolsuzlukla mücadele ve ekonomik standartların yükseltilmesi gibi vaatlerinin tersi yönde ilerliyor oluşu da popülaritesinin zayıflamasına sebep olan unsurlardandır. Bu durum ise Pakistan gibi sistem içi klik çatışmalarının her zaman yoğun ve keskin olduğu bir ülkede, muhalefet konumunda bulunan diğer sistem partilerine hükümete yönelik hamle şansı vermiştir. Muhalefet, iktidarın halk nezdinde yıpranmışlığı ve hükümetin ittifaklarında yaşanan çatlaklardan faydalanarak 3 Nisan’da ekonomi ve dış politikada kötü bir yönetim sergilediği gerekçesi ile, parlamento güven oylaması talebinde bulunmuştur. Bunun üzerine parlamento başkanı Suri, muhalefetin “dış güçlerle” bağlantılı olarak bu hamleyi gerçekleştirdiğini iddia etmiş, bu sebeple de gensoru önergesini reddetmiştir. Akabinde meclisi fesheden İmran Han erken seçim ilan etmiş, 90 gün içerisinde yeniden seçim olacağını duyurmuştur. Ancak muhalefet kararı yüksek yargıya taşımış ve lehlerinde çıkan karar neticesinde gensoru oylaması gerçekleşmiştir. 342 vekilden 172’sinin oyuna ihtiyaç duyan muhalefet, 174 vekilin “Hayır” oyu kullanması üzerine güvenoyu girişimini başarıya ulaştırmıştır. Tarihi boyunca hiçbir başbakanın görev süresini tamamlayamadığı ülkede, İmran Han da geleneğin devamcısı olarak görev süresi dolmadan iktidardan alınmıştır. Krizin başından bu yana bu girişimin Batılı dış güçler tarafından organize edildiğini iddia eden İmran Han’ın görevden alınması ile birçok kentte protesto eylemleri düzenlenmiştir.
“DIŞ GÜÇLERİN KOMPLOSU” VE HAN HÜKÜMETİNİN DIŞ POLİTİKASI
Pakistan, Hindistan ile Keşmir meselesi başta olmak üzere birçok konuda ihtilaf halinde bulunmaktadır. Bununla birlikte emperyalist kamplar arasında bir tercih yapma ve ilişki geliştirme noktasında da Hindistan’ın tuttuğu pozisyon, Pakistan açısından belirleyici olmaktadır. Birbirlerine benzer biçimde, bölgede emperyalistlerin vekaletine aday olan bu ülkeleri karşı karşıya getiren bir diğer unsur da bu vekalet talebinin getirdiği zorunlu çelişkidir. Bu ihtilaflı pozisyonun varlığı, bu iki ülkenin farklı emperyalist aktörlere endekslenmesine sebep olmakta, bununla birlikte angaje oldukları emperyalistlerin çelişik durumu vesilesi ile de ihtilafları da bu çelişkinin seyrine göre artmaktadır.
Pakistan devrik hükümetinin Batılı dış güçlerin “komplo” düzenlediği iddiasının karşılık bulmasının sebebi, bölgede gergin durumda olan emperyalist çelişkiler ve Pakistan üzerinde de bu çelişkinin ağırlığının büyük bir biçimde hissediliyor olmasıdır. Çin emperyalizmi ile olan ilişkileri, geçmişten bu yana yoğun ve derin biçimde ilerlemektedir. Son olarak Çin’in “tek kuşak tek yol” politikasının önemli ayaklarından biri olan Pakistan-Çin ekonomik koridoru, Pakistan’ın uluslararası düzlemde en önemli ekonomik ilişkisidir. En büyük limanlarından Gwadar’ın işletmesinin Çin’e ait olduğu bilinirken bu limanın Çin tarafından askeri amaçlarla kullanıldığı veya kullanılacağına yönelik ABD’den gelen açıklamalar bulunmaktadır.
ABD emperyalizmi ile ilişkisine kıyasla Rus ve Çin emperyalizmi ile daha derin bağları bulunan Pakistan, bu ilişkileri emperyalistlerin birbiri arasındaki çelişkilerin şiddetinin görece düşük olduğu dönemlerde sürdürebilse de bazı dönemlerde bu pragmatik politika karşılık bulmamaktadır. Rus Sosyal emperyalizminin Afganistan işgalinde Pakistan ve ABD, Taliban ve Hakkaniler gibi bölgedeki gerici unsurları silahlandırmış ve Ruslara karşı lojistik-ekonomik destek sağlamışlardır. ’90’lı yıllarda Taliban iktidarı ve 2001 ABD işgalinin ilk döneminde Pakistan-ABD ilişkileri yol kat etmiştir. Ancak işgal süresince ABD’nin Pakistan sınırları içerisinde Taliban’a karşı gerçekleştirdiği askeri operasyonlar sebebi ile Taliban Pakistan’ı da hedef almış, birçok saldırı gerçekleştirmiştir. Tüm bunlar Pakistan halkında anti-emperyalist ve özellikle ABD karşıtı bir eğilimi geliştirmiştir. Bu durum Pakistan’ın ABD ilişkilerinde bir handikapa dönüşmüş ve ilişki Hindistan-ABD arasındaki trafiğin yoğunlaşması ile kopma noktasına gelmiştir. İmran Han 2018 seçimleri öncesinde bu durumu kullanmış, ABD ve Batı karşıtı söylemler üzerinden iktidara gelmiştir. İktidar sürecinde de Rusya ve Çin ile ilişkilerini derinleştirirken, özellikle Afganistan’da Taliban’ın tanınması ve meşru görülmesi için yoğun çaba sarf etmiştir.
DERİNLEŞEN EMPERYALİST ÇEKİŞMELER VE OLUŞMAYA BAŞLAYAN İTTİFAK SINIRLARI
Emperyalizme bağımlı ülkeler bazı süreçlerde bir emperyalist kutup ile daha derin bir bağımlılık ilişkisi taşısa da derin bağımlılığının bulunduğu emperyalistlerin boşluk bıraktığı veya olanak verdiği ölçüde başka emperyalist unsurlarla da ilişki geliştirebilmektedir. Bazen bizzat bu ilişkinin kendisi bir vekalet rolü de olabilmektedir. Emperyalistlerin çelişkilerinin derinleştiği dönemlerde ise büyük ölçüde bu gerginliğin net bir biçimde tarafı olmak durumunda kalmaktadırlar. Geçmişte Pakistan ABD ile bu minvalde ilişki geliştirme olanağı bulsa da içinden geçtiğimiz süreçte bu durumun tersine döndüğünü görmekteyiz. Özellikle ABD’nin AKUS ve Hint-Pasifik politikaları, Pakistan’ın Çin emperyalizminin bu kuşatmayı delmesine olanak sağlayacak biçimde konumlanmasıyla sonuçlanmaktadır. Buna paralel Hint-ABD ilişkilerinin de benzer biçimde ilerlediği, ABD’nin bir biçimde Hindistan’ı bu kuşatmanın tarafı yapmak için çaba harcadığı görülmektedir.
Ukrayna’nın Rusya tarafından işgale uğramasının hemen ardından İmran Han Kremlin’e gitmiş, böylece geçmişte yürütüldüğü iddia edilen “orta yolcu” siyasetin gidebileceği sınırların da nasıl tüketileceğinin ispatı olmuştur.
SİSTEM İÇİ KLİK ÇATIŞMALARINDA ETKİSİZLEŞEN PARLAMENTO
Parlamenter sistemin özellikle bağımlı ülkelerde hem yönetimde etkisiz hem de emperyalist yönlendirmeye son derece açık olduğu bilinmektedir. Pakistan’ın kuruluşundan bu yana 33 yıllık cunta yönetimi dışarıda bırakılırsa, görev süresini tamamlayan hiçbir hükümetin bulunmayışı da bunun en net örneklerinden biridir. Bu sadece sistem içi kliklerin yoğun çelişkilerinin oluşu değil, bu çelişkilerin idare edilmesi veya çözülmesinde parlamentonun hiçbir etkisinin olmamasının da sonucudur. Bugün İmran Han “Batılı güçlerin komplosu” ile görevden düşürüldüğünü iddia ederken, geçmişte Benazir Butto Amerikancı olmakla suçlanmış, suikast ile öldürülmüştür. Yani emperyalist arenadaki çekişme, sistemi bağlılık üzerine kurulu ülkelerde daha şiddetli bir biçimde açığa çıkmakta ve klik çekişmesi de daha sert yürümektedir.
Bu çekişmenin karşılık bulması ise objektif koşullardan ileri gelmektedir. İmran Han’ın bu çekişmede geri pozisyona düşmesinin en büyük sebebi de bu koşullardır. Kitlesel desteğin azalması, bir hükümetin karşıt kliklerce açık hedef haline gelmesi demektir. Son dönemde izlenen ekonomik politikalar, bu politikalar ile ortaya çıkan enflasyon ve dış borç, Han hükümetine karşı yoğun halk öfkesinin birikmesine yol açmıştır. Esasta bu tepki örgütlü bir biçimde sisteme yönelme ve değiştirme potansiyeli de taşısa, önderlikten yoksun kitleler sistem içi klik mücadelesine angaje edilmektedir.
Pakistan’da yaşanan süreç de bu biçimde cereyan etmektedir.