Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin gerçekleştirileceği 13. Olağan Genel Kurulu Seçimleri öncesi PSAKD Ataşehir Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Hasan Gülüm ile birlikte derneğin seçimlere yönelik yaklaşımını konuştuk.
Yeni Demokrasi: Merhabalar, PSAKD’nin 13. Olağan Genel Kurul seçimleri 7-8 Mayıs tarihlerinde gerçekleşecek. Seçimlere genel yaklaşım ve atmosfer ne durumda? Sizin seçimlere yaklaşımınız nasıl?
Hasan Gülüm: Demokratik kurumlarda yapılacak her seçim kendi içerisinde bir tartışma yürütüyor, duyarlılık oluşturuyor. Çünkü seçim bulunduğun alanda bir iktidar mücadelesini beraberinde getiriyor. Bu iktidar mücadelesi, temsil ettiğiniz ya da temsil etmeyi amaçladığınız toplumsal kesimler üzerinden hizmet yürütüyorsunuz. Daha iyisi, daha güzeli üzerinden yürütüyorsunuz. Bu nedenle her seçimde gördüğümüz, kendi içinde farklılıkları bir kenara bırakırsak, bir duyarlılık arz ediyor. PSAKD’de de buna benzer duyarlılıklar oluşuyor. Biraz farklı bir dönem içerisindeyiz aslında. PSAKD Genel Kurulu seçimleri normalde 2 yılda bir gerçekleşiyor. Geçen dönem pandemi gerekçe gösterildiği için 4 yıl aradan sonra seçimleri yapabileceğiz. Mevcut bulunan PSAKD Genel Yönetim Kurulumuz, Alevi hareketinin yaşadığı kendi iç krizi nedeniyle, süreci yönetememesinin yarattığı sonuç ile birlikte bu seçimleri yapamadı, bu süreci aşamadı. İç dinamikleri bu oranda atıl kaldı. Seçime ait olan duyarlılığın kısmi olarak azalması oluştu. Buna rağmen bir seçim atmosferi içerisine girilmiş durumda. İç tartışmalar yürütülüyor. 7-8 Mayıs’a kadar daha da güçlenecek gibi görünüyor. Aslında PSAKD Ataşehir Şubesi olarak bu seçimlerin merkezinde yer almaya çalışıyoruz. Seçim sürecini hem derneğimiz içerisinde hem de Aleviler içerisinde tartışmak isteyen bir yaklaşım göstermek istiyoruz.
Bu yaklaşımımız birkaç yıldır ortaya çıkardığımız, genel olarak demokratik Alevi hareketinin özelde de derneğimizin aksak, eksik yaşadığı sorunlarını, bu sorunların Türkiye’deki siyasal süreciyle de ilintili gördüğümüz yanlarını tartıştırmak ve katkı sunmak istiyoruz. Kendi cephemizden yapmak istediğimiz bu. Önemli oranda örgüt içerisinde de bu durum tartışılmaya başlandı diyebiliriz. Yedi yıldır bu süreçleri tartışıyoruz. 4 yıl seçim olmadı, tek bir seçim yaşadık aslında. Bu ikincisine giderken, yaşadığımız bu süreç toplamında hem şubemiz de yürüttüğümüz faaliyet hem de dernek içinde de danışma kurullarıyla ve örgütün diğer İstanbul bileşenleri ile birlikte yürüttüğümüz faaliyet örgüt içerisinde kısmi olarak anlaşılır bir güce dönüştüğü kanaatindeyiz. Daha iyi bir örgüt nasıl olmalıdır? Bu örgütün sorunları nelerdir? Noktasında önemli bir ortak zemin yarattığımızı düşünüyorum. Şimdi bu zemin üzerinde bir tartışma yükseltiyoruz. Peki nasıl çözmeliyiz? Bu doğru gördüğümüz zemin üzerinden örgütün nasıl yapılandırılması gerektiğine dair tartışma yürütüyoruz. Örgütün bütünüyle bu tartışmayı yürütüyoruz.
Yeni Demokrasi: Şu anki faaliyetleriniz, hareket tarzınızla, politikalarınız ile ilkeleriniz arasında nasıl bir ilişki var? Bununla ilgili değerlendirmeleriniz var mı? İlkelerinizden hareketle seçim sürecinde nasıl tartışmalar ve durumlar var?
Hasan Gülüm: Biz seçimlere giderken aslında derneğimizin temel sorunu, sorduğunuz soruda ifadesini buluyor. Sorunumuz şu: Derneklerimiz var, kendince bir faaliyet yürütüyor. Ama PSAKD kurulduğu temel ilkelerden uzaklaştı. Hatta oradan tasfiye yediğini diğer bir adıyla asimilasyon karşısında bu rotadan çıkan bir dönem yaşamaktadır.
Yeni Demokrasi: PSAKD’nin kuruluşundaki temel ilkeler nedir? Biraz bahsedebilir misiniz?
Hasan Gülüm: PSAKD bir Alevi örgütü, bir inanç örgütüdür. Bu inanç örgütünün temel çıkış nedeni aslında bu ülkede farklı inançların eşit yurttaşlık noktasında ve bu ülkedeki laik demokratik sisteminde Alevilerin diğer inançlarla eşit olmasıdır. Bu eşitliğin inançlarda özgürlük olarak ifade ettikleri, devletle olan ilişkisinin ve bağının olmamasıdır. Her iki inanç kendisini temsil etmeli ve kendi imkanlarıyla inançlarını sürdürmelidir. Buna hiçbir siyasal gücün, bir iktidarın, bir kurumun asla müdahale etmemesi gerekir. Bu PSAKD’nin temel inançlara yaklaşımında ortaya koyduğu bir durumdur. Kendi inancını da bunun üzerine kurmuştur. Şu an Alevi derneklerinin ayrıldığı nokta bu temel ilkededir. Birincisi, eşit yurttaşlıktan uzaklaştık. Eşit yurttaşlık mücadelemiz her dönem ya asimilasyonla durdurulmak istenmiştir ya da katliamlarla bu süreç üzerinden atlatılmış, toplum çatıştırılmış, inanç baskı altında tutulmuştur. Bir diğer yanıyla ise yardım adı altında kendisine uygun Alevi yaratılmak istenmiştir. Yani devletin resmî ideolojisi olarak bilinen dine göre, ona uygun Alevi inancı ve toplumu yaratılmak istenmiştir. Şimdi bu üç noktaya karşı Aleviler tarih boyunca hep karşı durmuşlardır. Kendi inançlarını, kendi kültürlerini hep yaşamaya çalışmışlardır. Bu alanların hiçbirine girmemişlerdir.
Son dönem Alevi örgütlerinin ortaya çıkışıyla birlikte, yükseltilen hak ve eşitlik mücadelesi sonrası devletin içten müdahalesi belli oranda başarılı olmuştur. Aleviler şu an eşit yurttaşlık mücadelesinden uzaklaştılar. Özellikle Alevilik, binaların içerisine sıkıştırılmış yani sokaklardan çekilmiş, eşit yurttaşlık mücadelesinden uzaklaşmıştır. Aleviliğin sadece cenaze ve cem gibi anlatılması ve görülmesi, bütün kültürel değerlerin onun dışında tutularak yok edilmesi, felsefesinin anlaşılamaması, yaşamın kendisi olduğu görülememesi, Alevilerin bugün yaşadığı en ciddi asimilasyondur.
Aslında Alevi örgütleri içerisinde de farklılığa dönüşen ve devletin yönelimiyle birlikte farlılık arz eden çizgiler belirginleşti. Bu belirginleşme durumu, dönemsel olarak Alevilerin eşit yurttaşlık mücadelesinde geri düşmesine neden olmuştur. Bu önemli bir durum, Alevilerin meseleyi çözmede kritik cevabı verebileceği noktalardan birisi budur.
Yeni Demokrasi: Seçime katılan gruplar neye göre ayrıştılar? Onları belirleyen ilkeler, görüşler, ilişkiler nelerdir?
Hasan Gülüm: Buna dair yaklaşımımız var. Belki bu dönemin daha geniş toplumsal muhalefeti kucaklamasına neden olan bu yaklaşımımızdır. PSAKD’nin bugüne kadar genel olarak dernek içerisindeki muhalefet, gruplar ya da farklılıklar olarak atfedilen kesimlerin yaklaşımları kendi çizgileri üzerinden bir ayrışmaya neden oldu. Yani iktidar mücadelesine, yönetime gelme mücadelesine kendi ideolojik çizgileriyle, kendi dünya görüşlerinin toplamını ifade eden yaklaşımlar üzerinden oldu. Örgütün dağılmasında, eksiltilmesinde, kısmi olarak ayrışmasında bu çizginin önemli oranda hâkim hale geldiğini düşünüyoruz. Bu çizgi bazen siyasetten, merkezlerden müdahale ediliyor. Yani bildiğimiz siyasal partilerin yönelimlerinin yarattığı durumdur. PSAKD aynı zamanda Alevi inancı ve örgütlülükleri ise hiç kimse Alevi örgütlerinin bağımsız hareket etmesini istemez ve herkes kendisine yedeklemek istemektedir. Bu hâkim yaklaşım, örgütümüzün üzerinde hem kadrolarına önemli oranda etkisini göstermekte -buna göre şekillenen kadro nitelikleri var- hem de genel yaklaşıma dönüşmüş.
Biz tam 4 yıldır dünyaya baktığımız siyasal görüşlerimizden hiç vazgeçmeden ama bu örgütün temel ihtiyaçlarının da ne olduğunu, Alevilerin ihtiyaçlarının ne olduğunu, bu ülkede temel sorunların nasıl çözüleceğini, nasıl ele alınacağını yaklaşımlarımızla ifade ediyoruz. Bu yaklaşımımızı gösterirken de kendi dışımızda gördüğümüz bütün derneklerimizle eşit bir mücadele yürütülmesi gerektiğine, birlikte yürütülmesi gerektiğine inanıyoruz. Çünkü biz bu amaç içerisinde olduğumuzu düşünüyoruz. Bunun ilk tartışmalarda yeteri kadar oturmadığını gördük. Yaratılan o kaygı, önyargılar ve siyasal kimliklerimiz “ifşa edilerek” önemli oranda bir blokaj oluşturuldu. Ama derneğimizde yürüttüğümüz faaliyetin çıkardığı sonuç bu yanını biraz törpüledi. “Hayır, bu arkadaşların niyetleri bizlere anlatılanın dışında derneğin Alevilerin eşit yurttaşlık mücadelesine önemli katkılar sunmak istediklerini ve bunu yaparken de hiçbir beklentilerinin olmadığını, mücadeleyi ortaklaştırmak istediklerini” dile getirdikleri bir sonuç ortaya çıkardı. Bu sonuç derneğin diğer şube ve merkezlerinde de 1.dönem blokaj yaratmasına rağmen bugün kalktığını, bunun yeteri kadar işe yaramadığı sonucunu bize gösterdi. Yaklaşımlarımızı da PSAKD’nin kuruluş felsefesi üzerine kurarken yanlış gördüklerimizi, doğru gördüklerimizi kaygısız bir şekilde söyleyerek hem örgütleyen hem de çaba gösteren bir yerde durduk. Bütün bu farklılıkları içinde tutan bir yere geldi. Örgütün yüzde 60’ı bu fikir üzerinden anlaşmış gibi görünüyor. Ama burada fikirleri kim yürütecek, bunu yürütebilecek kadroların nitelikleri üzerinden tartışma yürüyor. Eksikliklere göre değil, “kendimize” ait ihtiyaçlarımız yer yer öne çıkıyor. Ama bunların da bir tartışmayla, emekle giderilebileceğini düşünüyorum. Bu nedenle önümüzdeki seçimde farklı çizgimiz ve farklılıkların Alevi örgütlerinde yaşanan sonuçların artık bir başarı elde edemeyeceğini söylemeyelim ama yönetim gelse seçimi kazansa bile örgütün bütününe hükmetmediğini, örgütün bütünündeki ihtiyaçlara cevap vermediğini görüyoruz.
Yeni Demokrasi: Derneğin hitap ettiği kitle içerisindeki faaliyetlerinin yetersiz ve eksik olduğunu söylediniz. Seçim sürecinde bunu değerlendirip sonuç ve çözüm ortaya çıkarabildiniz mi?
Hasan Gülüm: PSAKD’nin içerisinde ortaklaşamamanın yaratmış olduğu bir dağınıklık var. Çözüme dair de kimsenin aklında bu süreci ortaya koyabilen bir yaklaşım yok. Bu bence Alevi örgütlerinin açmaz diye gördüğü bizim tarif ettiğimiz buna dair uzunca yazılarımız da var.
Kapitalizm bir kriz yaşıyor. Hepimizin derinlikli gördüğü bir dönemden geçiyoruz. Şimdi kriz şöyle değil: toplumun tek başına ekonomik olarak ya da tek başına siyasi olarak yönetenlerin yarattığı ve onların yaşadığı değildir. Kabul ederiz ki kriz toplumun geri kalan, o alanlarda bulunan bütün araçlarına yansımaktadır. Alevi örgütleri de sonuna kadar ve en ciddi biçimde yaşıyorlar. Örneğin, köy derneklerimiz demokratik kurumlardır, kriz yaşamıyor mu? Sendikalar işçilerin örgütleridir, bugün krizleri yok mu? Yani işçiler neden bu haldedir sorusunun cevabı, kapitalizmin yaşadığı bu kriz karşısında bir alternatif olamamasıdır. Onların da ayrı bir krizidir. Sistem karşısında kendi alternatifini yaratamayan kurumlar, kendi mücadele hattını bağımsız yaratamayan ve bu sistem içerisinde ilişkili her kurumun yaşadığı bir kriz vardır. Bundan bağımsız kalanlar bu krizi aşabilir, bu kriz dışında kalabilir. Alevi örgütleri sistem içerisinde kurulmuş derneklerdir ve krizin bir parçasıdır. Üstelik kriz yaşaması için devletle birebir organik bağ kurmuşlardır zaten. Yaşanan krizin ve siyasal sürecin kendisine karşı alternatifini oluşturmamak için iki temel noktaları devlet oluşturur. Birincisi, sendikaların ve işçi sınıfının güçlenmesini istemez. Orada bir kriz yaşanmasını ister. İkincisi, toplumun geri kalan en dinamik kesimleridir. En dinamik kesimlerinden biri de Alevilerdir. Bu nedenle Alevileri de denetim altında tutar. Bunu bazen yerellerde yaparlar, siyasal ilişkilerle yaparlar. Seçimlerimizin gerçekleşeceği bu süreçte bizim özellikle vurguladığımız nokta şuydu: Alevilerin siyasetten bağımsız hareket etmesinin gerekliliğidir. Kendi siyasetini, Alevilerin siyasetini yapan bir hale gelmesi için uzun zamandır tartıştık. Hatta bir çalıştay gerçekleştirerek, bu durumu açığa çıkardık.
Alevilik; bir aydınlanmadır. Yani bir inançtır. Ama aynı zamanda toplumun bir aydınlık yüzünü ifade eder. Aydınlanmayı neyle ifade ediyoruz? Yaşamla. Yaşamı nereden ifade ediyoruz? Yaşadığımız bütün alanların toplamına dair bakışımızla, doğayla. Aleviler buralardan uzaklaştı. Örneğin; Alevi inancını neyle tarif edersiniz, doğayla. Çünkü Alevilik eşittir doğanın kendisidir. 4 kapı 40 makam en temelidir. Yaşadığımız 21.yy’da yaşamda en çok tahrip olan ne oldu sorusuna herkes doğa diyebilir açıkça. Peki Aleviler, bütün değerlerin yok olduğu bir yerde ne söylüyor? Bir şey söylemiyorlar. Bizim bu toplama dair söylediğimiz bir aydınlanmadır. Alevilerin aydınlanmasına ihtiyacı var. Aleviler buraya dair bilmesine, görmesine, anlamasına ve örgütlenmesine ihtiyacı var. Bu dönem içerisinde eşit yurttaşlık talebinin bu çerçeve içerisinde ele alınması gerekmektedir. Yoksa tek başına Diyanet’in kaldırılmasını talep etmiyoruz. Biz, Diyanet’in inançlar ve toplum üzerinde bir baskı aracı olduğundan kaynaklı kaldırılmasını talep ediyoruz. Bu işin bir yanı, bir talebimizdir. Ama tek başına çözüm merkezi de değildir. Diyanet bize yardım göndersin diye bir talebimiz yok. Ayrıştığımız noktalardan birisi de budur. Biz Diyanet’in Sünni inancına, camilerine verdiği yardımları Alevilere versin istemiyoruz. Böyle bir talebimiz yok bizim. Alevilerin inançları için bir harcaması var. Bu harcamalarını kendi kolektif emekleriyle, onun değerleriyle çözmesi gerektiğine inanıyoruz. Bunu bütün inançların böyle yapması gerektiğini söylüyoruz. Çünkü siyaset ve inanç tam buradan ayrışacak. Burada ayrıştığında birey bağımsız olmuş olacak. O zaman işte Tanrı ile ya da inandıklarıyla arasına kimse girmemiş olacak. Bu temel mesele Alevilerin çok dillendirdikleri durum değildir. Kaygı duydukları, asimilasyondan ve yaşanan siyasal sürecin ağırlığından kaynaklı geri durdukları, eşit yurttaşlığı da sadece yardımlarla ele aldığı noktadır. Bizim eşit yurttaşlıktan kasettiğimiz, yardım edilmesi değildir. Biz bu ülkede diğer bütün inanç kurumları gibi vergi veren insanlarız. Bu nedenle elektrik parasını ödemiyor, bu cemevi. Bu noktadaki talebimiz de şudur: Burada bulunan milyonlarca Alevinin vergisiyle, diğer inanç alanlarının ihtiyaçları karşılanıyor. Alevilerin vergisi camiler için harcanırken neden kendisi için harcanmıyor ya da başka bir alan için. “Belediyeler size yardım eder ve böylece sorunu çözelim” denmesi de doğru değil. Bize niye yardım edilsin. Bizim haklarımız var ve bu haklar herkese eşit uygulanmalıdır.
Yeni Demokrasi: Son olarak sürece ilişkin ne söylemek isterseniz?
Hasan Gülüm: Bu toplam durumu şubemizde, belirlediğimiz düzeyde oturtturmuş değiliz. Bu bizim eksikliğimiz. Kendi açımızdan iyi ve güzel şeyler söyledik çünkü bu kadar olumsuz, bu kadar kirlenmişlik ve bu kadar kapsamlı saldırı içerisinde istediğinizi bulunduğunuz alandan hayata geçirmek çok da kolay bir durum değil. Mesele bütünlüklüyse, parçada güçlülük ama bütünlükte sonuçlar yaratmalısınız. Parçayı tutarak bütünü değiştirmelisiniz. Aksi takdirde bütün, bu parçada hem işlerin yürütülmesini engelliyor hem de toplumun geri kalan kesimlerinin bütünün parçası olması nedeniyle burada baskıya neden olan sonuçlar yaratıyor. Biz burada bunu güçlendirmeliyiz. Parçanın, bütüne yansıyan yanlarını daha güçlü hale getirecek çalışmalar yürütmeliyiz. Kendi amaçladığımız ve hedeflediğimiz çizgiyi hâkim hale getirecek çalışmaları biraz daha yoğunlaştırmalıyız. Belki eksiğimiz bu, belki yeteri kadar hâlâ olmuş değil. Biraz daha özelden yoğunlaşmalıyız. Seçimler sonrasında da hâkim hale getirmek için çaba sarf etmeliyiz.