İşçi sınıfı ve emekçi kitleler derin bir yoksulluk içerisindeler ve geleceklerini göremiyorlar. Geçtiğimiz aylara damgasını vuran işçi direnişleri bu gerçeğe karşı bir tepki ve savunma mekanizması olarak ortaya çıktı ancak yeterli değildi; çünkü hak gaspları ve yoksullaşma devam ediyor. Belli bir kesim işçi, eriyen ücretlerine karşılık kısmi kazanımlar elde ederek bir soluklanma yaşasa da sınıfın bütünü bunu elde edemedi. Ücretlerde erime sürerken çok geniş bir kesim ise asgari ücret ve hatta onun da altında ücretlerle, ağır çalışma koşulları içerisinde üretmeye devam etti. Dolayısıyla işçilerin çalışma ve yaşam koşullarında ciddi bir değişim olmadı. İlerleyen aylarda ise enflasyon ve pahalılaşma sorunun daha da derinleşeceği, bunun da şimdiden açlık sınırının altında kalan asgari ücreti iyice anlamsız kılacağı görülebiliyor. İşçi sınıfı 2022 1 Mayıs’ına böyle bir tablo içerisinde gidiyor: Bir yanda ekonomik sorunların çıplak göstergeleri diğer yanda ise bu ağır sömürüye karşı gelişen tepki ve eylemler…
EKONOMİK MÜCADELEYE ÖNDERLİK EDİLMELİDİR
İşçi sınıfının mücadele başlıklarının en temelinde bu ekonomik sorunlar bulunuyor. İşçilerin daha fazla mücadeleye yönelmesi, örgütlenmesi; dönemsel tepkileri aşarak kalıcı bir mücadele ve örgütlenmeyi geliştirmesi gerekiyor. Bu bir anlamda eylem, grev ve direnişlerin daha da geliştirilmesi demek iken başka açıdan ise sınıf bilincinin, sınıf dayanışmasının ve birleşik bir hareketin geliştirilmesi demektir. Sendikaların pratiklerinde görüldüğü gibi sınıfın üretimden gelen gücüne neredeyse hiç başvurulmuyor. Yasal engellerin arkasına saklanan sendika bürokratları gerçekte içinde bulundukları kontrol mekanizmalarının ve sınıf karşıtı konumlarının belirleyiciliğinde hareket ediyorlar. Son direnişlerde ortaya çıkan fiili grevler çoğu kez sendikaların dışında ve hatta onlara rağmen gerçekleşti. Kısmen üretimin durdurulduğu ya da iş yavaşlatmalara gidildiği direnişlerde de işçilerin sonuç alma iradesi belirleyiciydi. Güncel, güncel olduğu kadar da tarihsel olan pratiğin derslerinden biri buydu: Yeni dönemde işçilerin üretimden gelen gücü harekete geçirilmeli, tüm mücadele ve örgütlenme kurguları bu perspektifle yürütülmelidir. Bu amaçla da işçilerin ekonomik mücadelelerine önderlik edilmeli, sınıf bilinciyle sınıfın eyleminin bağı kurulmalı ve geliştirilmelidir. Aksi halde ne patronları ve yasaları ne de sendika bürokratlarının “kontrol” yöntemlerini aşmak mümkün olmayacaktır. Bu gerçeklik bize diğer mücadele başlığını da kendiliğinden ele veriyor. Bu ise sendika bürokrasilerine karşı mücadeledir.
SENDİKA BÜROKRASİLERİNE KARŞI İKİ KOLDAN MÜCADELE EDİLMELİDİR
Son dönemdeki ekonomik yoksullaşmanın etkilerini ciddi bir biçimde yeni yaşayan, birçoğu sendikalı ana sektörlerdeki sanayi işçileri henüz harekete geçmiş değiller. Bu hareketin ne zaman ya da nasıl olabileceği ayrı bir tartışma olmakla birlikte, bunun önündeki en önemli engelin patronlarla iş birliği içerisindeki sendika bürokratları olduğu açıktır. Özellikle son dönemde yapılan iç operasyonlarla sendikalar içerisinde sınıftan yana odaklar ve işçi temsilcileri bir tasfiyeye tabi tutuldu ve kıskaca alındı. “Sol” kimlikli bürokrat sendikalarda da anti demokratik her türlü yöntem ve komplo hayata geçirilerek sendikal dizayn operasyonları gerçekleştirildi. Kimi öncü işçi ve temsilciler patron-sendika iş birliği ile işten atma baskısıyla karşılaştı, iş yerleri veya bölümleri değiştirilerek ve aynı zamanda yoğun bir biçimde işe boğularak baskı altına alındı. Bu yolla işçilerden koparılmak istendiler. Belediyelerde, özellikle CHP’li belediyelerde bu baskı ve dizayn politikaları daha öne çıkmakla birlikte, özel veya devlet, sendikalı her alanda bu politikanın bir benzeri uygulanmaya başladı. Bu baskı politikalarının belli amaçları vardı. İşçilerin, sömürüyü artıran patronlardan ciddi taleplerde bulunmaya cesaret edememesi, tepkinin ve ona öncülük edebilecek temsilcilerin daha baştan bloke edilmesi, düzen partileri ve patronların uzantıları haline gelmiş sendika bürokrasilerinin ayakta kalabilmesi, bu amaçlar içerisinde en öne çıkanlardır. Ancak bu politikaya karşı iç tepki de birikmektedir. Henüz patron ve sendika bürokrasisi kıskacını aşacak etki gücüne sahip olmasa da işçilerin artan sömürüye karşı gelişebilecek tepkileri bu alanda sınıftan yana mücadele olanaklarını artıracaktır. Kuşkusuz bu noktada sabırlı, yoğun emek gerektiren ve öngörülü bir siyaset izlenmek zorundadır. Sınıf ve sendikalar içinde bilinç ve hafıza kaybının daha da derinleşmesine, halkaların kopmasına izin verilmemelidir; çünkü bu durumda işçiler birçok şeyi sıfırdan ve el yordamıyla öğrenmek ve inşa etmek zorunda kalacaklardır. Tüm komplo ve saldırılarına karşın sendika bürokrasilerini iki kanaldan; biri içeriden biri dışarıdan zorlayan iki kanal bulunmaktadır ve yöntem biraz da bu iki kanalı iş kolu, sendika ve konfederasyon ayrımı göz etmeksizin eylemde birleştirmekle ilgilidir.
İŞÇİ SINIFININ SESİ 1 MAYIS’A TAŞINMALIDIR
1 Mayıs’a giderken sarı sendikalar özgülünde, biri Türk İş ve Hak İş’te diğeri DİSK ve KESK’te cisimleşen iki tutum kendini göstermektedir. Türk İş ve Hak İş 1 Mayıs’ı tümden yok sayan, üye sendika ve işçilerin katılımının önüne geçen bir tutum takınırken DİSK ve KESK ise CHP ile ortaklaştırılan kitlesel fakat sınıfın iradesini yansıtmayan bir süreç işletmektedir. Diğer yandan konfederasyon ayrımı gözetmeksizin Gebze Sendikalar Birliği’nin 1 Mayıs’ı hemen her yıl olduğu gibi Gebze’de kutlayacağı ilan edildi. Bu tabloda, özellikle İstanbul özgülünde devrimci-demokratik güçlerin konumlanışlar ve alan tartışmaları içerisinde ortaklaşabilen belirgin bir tutum geliştiremediği görülmektedir. Kuşkusuz bunun işçi sınıfı ve sendikalardaki etki düzeyiyle de yakından ilgisi bulunmaktadır. Ancak özellikle bu dönem işçi sınıfıyla 1 Mayıs’ta buluşabilmek ve son dönem direnişlerde açığa çıkan iradenin 1 Mayıs’a yansıtılabilmesi önemlidir. İşçi sınıfının her türden mücadele odağı, baskı-yasak politikası ve konfederasyonların tutumları arasında sıkışıp kalıyor, bu kuşatmayı aşamıyorsa işçilerle bağının, onları harekete geçirme gücünün zayıflığıyla ilgilidir. Bu bağı güçlendirmek için işçilerle birleşmek, onların taleplerini açığa çıkarmak ve mücadelelerine önderlik etmek zorunludur. Bu politika, kuşkusuz tek bir güne; 1 Mayıs’a endekslenmeyen bir politikadır ki 1 Mayısları belirleyen de bu çalışmalardaki çaba ve başarı olmaktır. Bugünkü gerçekliğe rağmen işçilerle birleşen, kitlesel ve coşkulu bir 1 Mayıs için yoğun bir çaba harcanmalıdır. 2022 1 Mayıs’ı, sonraki gün ve aylara sınıfın sesini ve mücadele iradesini yansıtacak bir moralle ele alınmalıdır. Bunun için 1 Mayıs’ta kortejler güçlendirilmeli, alanlar doldurulmalı ve proleter devrimcilerin sesi yükseltilmelidir. Sonuçta 1 Mayıs’ta belirleyici olan tam da bu sesin ne kadar güçlü bir biçimde ortaya konduğu ve 1 Mayıs alanlarına kendi kızıl rengini verdiği olacaktır.