Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesiyle birlikte emperyalistler arası çatışmalar üzerine yapılan yorumlarda ve sınırlı düzeyde de olsa tartışmalarda süreçlerin ekonomik düzleminin irdelenmemesi önemli bir sorun olarak dikkatimizi çekti. Rusya’nın ABD ve İngiltere karşısında haklı pozisyonda olduğunu ileri sürüp işgalin Ukrayna halkı açısından açık bir haksız saldırı/savaş olduğu gerçeğine göz yumanlar kadar Rusya’nın bu haksız saldırısının esasen politik olduğunu iddia edenler de ekonomik düzlemde yaşanan yoğun krizi ihmal ettiler. Özellikle büyük politik tartışmaların, çatışmaların son tahlilde ekonomi tarafından belirlendiğini bilenler açısından bu eksik bir yaklaşımdır; eksik olduğu ölçüde de yanlıştır. Tabii ki bu eksikliğe ve dolayısıyla yanlışlığa rağmen politik düzlemde doğru şeyler ileri sürülebilir. Ne var ki bütün kavranmaksızın doğrulara denk gelen tutumlar gelişebilse de süreçleri anlamak açısından bunun bir yetmezlik olduğu söylenmelidir. Tutarlı bir politik çizgi geliştirmek veya tutarlı bir çizgiyi sürdürmek için süreçleri anlamak zorunludur.
EKONOMİK ŞARTLARIN ÖNEMİ
Marksizmin temel özelliklerden biri, onun kapitalizmi baştan aşağıya çözümlemiş olması ve politik tutumunu da bu çözümlemeyle birlikte geliştirmiş olmasıdır. Teori ile pratiğin birliği bakımından bu özgündür ve “kendini de yok edecek sınıf” olarak proletaryanın sınıfsız toplum olan komünizmin yaratıcısı olması bu birliğin niteliğini veya gücünü gösterir. Marksizmin tüm yazılı tarihi sınıfların mücadelesi ve bu mücadelenin hem arenası hem de ürünü olacak biçimde toplumsal düzenlerin gelişmesi olarak tahlil etmesi komünizme dek sürecek bütün bir süreci de tanımlayabilmesini sağlamıştır. Sınıfsız topluma doğru gelişen bir toplum tanımı Marksizmin sınıf mücadelesinden hareketle, ekonomi politiği bilimsel olarak kavramakla geliştirdiği bir tanımdır.
“İç bağıntı bir kez kavrandı mı mevcut koşulların kalıcı zorunluluğuna olan teorik inanç, bunların pratikte yıkılmalarından önce yıkılır. Şu halde, burada, bu saçma kafa karışıklığını sürdürmek tamamıyla egemen sınıfların çıkarınadır. Ekonomi politik bir yana oynayacak başka hiçbir bilimsel kozu olmayan dalkavuk gevezelere başka ne diye para ödensin ki.” Marks’ın Kugelman’a mektubundaki bu sözleri maddi koşulların kavranmasının sağladığı avantajı göstermesi bakımından öğreticidir. “Dalkavuk geveze”lere olduğu kadar süreçlerin ekonomik boyutunu görmeden, bu sayede işgalin, “kuşatma”nın, “3. dünya savaşı” iddialarının da “iç bağıntısı”nı göremeyen yorumlara da “ne diye para ödensin ki?” Dünya ekonomisini izlemek, gelişmelerin kaynağı olarak buraya dikkat kesilmek önemlidir. MLM’nin bilim özelliği buradan gelir ve bizim bilimsel bir politik çizgide mücadele etmemizin koşulu da bu alana yoğunlaşma düzeyimiz ile doğrudan ilgilidir.
Bolşevik partinin ekonomik gelişmeleri, özel olarak krizleri dikkatle incelediğini, bu krizlerden hareketle ajitasyon-propaganda çalışmalarını düzenlediğini biliyoruz. İçinde olduğumuz koşullarda bunun daha yoğun olarak gerçekleştirilmesi gerekir. Bu yapılamadığında daha önce de eleştirisini yaptığımız “gerici egemen güçler arasındaki çıkar dalaşı”nda haklı haksız yorumlarına kadar gider ve devrimci tutumu, halkların çıkarı bakımından alınması gereken tavrı geliştirmekte başarısız kalınır. Bolşevik çalışma tarzının temel özelliği olarak “somut koşulların somut tahlili” bize daima süreçlerin geri planını incelemek gerektiğini öğretir. Ukrayna’nın Rusya tarafından işgalinin gerçekleştiği koşulların genel olarak incelenmesi ve kavranması bu çalışma tarzının bir özelliği olarak önemsenmeli ve uygulanmalıdır.
Bunu yapmakla biz devrimin veya devrimci hareketin nasıl, ne zaman gelişeceği hakkında bir inceleme yapmayacağız kuşkusuz. Bu bize sadece konu ettiğimiz işgalin niteliğini ve bunun karşısındaki politik tutumuzun ne olması gerektiğini gösterir. Devrimci sürecin gelişmesi için ise bundan çok daha fazlasını yapmakla yükümlü olduğumuzu bilmeliyiz. Devrimin niteliği ve yolu hakkındaki bir değerlendirmeyle doğrudan ilgili bu yükümlülüğün böyle bir basitlik içinde konu edilmemesi gerekir. Buna rağmen Ukrayna işgalinin koşulları ya da Rusya ile “Batı Dünyası” arasındaki süregiden gerginliğin koşulları bize dünya çapındaki gelişimin seyri hakkında bilgi verir. Bu bilgi bize mevcut gerici, zorlu ve özellikle de karamsarlık üreten koşulların kalıcı değil, geçici olduğunu öğretir. Bunu öğrendiğimiz ölçüde öğretme, çevremize yayma, kitleleri bu yönde bilinçlendirme olanağı elde ederiz.
Üzerinde uzun uzadıya durmak olanaklı olmasa da şunun altını çizmek gerekir: devrimin gelişimine dair ekonomik koşullardan kaynaklanan gerginlikleri, ekonomik krizleri temel almak ya da buradan hareketle devrim şartlarına karar vermek halk savaşı teorisinin eksik kavranışına işaret eder. Devrim, Mao’nun önderliğindeki Çin Devrimi’nde yaşandığı üzere komünist partisinin baştan sona savaşla örgütlediği bir süreçtir. Halk Savaşı ekonomik krizlerin takip edilmesiyle, incelenmesiyle rotası belirlenen bir süreç değildir. Krizler bize sadece koşullar hakkında bilgi verir; devrim ise bunu da içermekle beraber daha birçok unsurun belirlediği, etkilediği ve esas olarak da yönetilen bir süreç olacaktır. Bu Maoizmin bilime katkısıyla oluşmuş bir teori olarak Halk Savaşı’nın üstün niteliklerinden biridir.
Tekrar “Rusya’nın kuşatılması” ve Ukrayna’nın işgaline dönüp sürecin arka planında neler yaşandığını değerlendirerek önümüzdeki sürecin mevcut gerici, zorlu ve özellikle de karamsarlık üreten koşullarının geçici olduğunu, sistemin bunalım üretmek dışında bir gelecek üretemeyeceğini, devrimi örgütlemek bakımından ciddi derecede elverişli koşulların oluşmakta olduğunu konu edelim…
KRİZ KOŞULLARINI GÖRMEK
Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesini NATO kuşatması ile açıklamak genel tablo içindeki birçok ayrıntıyı göz ardı etmekle maluldür. Bu ayrıntılar tartışmaya dahil edildiğinde “kuşatma” tanımı dahi sorunlu ya da en azından eksik bir tanıma dönüşmektedir.
NATO’nun emperyalizmin bir saldırı gücü olarak önce sosyalist ve halk cumhuriyetlerinden meydana gelen “doğu bloku” ülkelerine karşı örgütlendiği; bu blokta yaşanan “geriye dönüşlerle” birlikte Rus Sosyal Emperyalizmi ve etrafındaki güçlere karşı da varlığını koruduğu bilinmektedir. Nihayetinde iki blok arasındaki “soğuk savaş”ın bitmesiyle de NATO’nun işlevi tartışılır hale geldi ve en son bazı etkin üyeleri bu aygıtın politik ölümünden dahi söz ettiler. O halde şu soruları sormalıyız: Etkin üyelerinin dahi varlığını tartışır hale geldikleri NATO dünyanın yeni ekonomik ve politik şartlarında Rusya’yı neden kuşatmaktadır? Rusya böyle bir kuşatma için hangi özelliklere sahiptir? Ukrayna özelinde yaşanan sürtüşmeler ve nihayet işgal boyunca NATO sözde kuşatmasına uygun olarak neden bir adım atmadı? Bu sorulara cevaplar aradığımızda Rusya’nın askeri olarak kuşatılmasının esas olmadığını açıkça görürüz. Bu sürecin temel özelliği ABD’nin ekonomik düzlemde geriliyor, rezerv para olarak doların değer kaybediyor olmasıdır.
Obama ile Trump ve ardından Trump ile Biden arasında yaşanan seçim merkezli kapışmanın da temelinde ekonomi alanındaki daralmaya karşı savunulan politikalardaki farklılıkların bulunduğunu biliyoruz. Trump ABD ekonomisindeki gerilemeye sermayenin ülkeye dönüşünü sağlamak üzere müdahale edip görece büyümeyi sağladığı halde Obama da, Biden da ülke ekonomisinin nihayet emperyalist dünya düzeninin devamlılığı ile sıkı sıkıya bağlı olduğu gerçeğini esas alan akımı temsil ettiler. Sermayenin “ana vatana” çekilmesi dünya ekonomisindeki bozulmayı artıracağından “küreselciler” denen bu kesim Trump dönemi politikalara açıkça karşı çıktılar. Oysa şimdi, Biden yönetiminde gündeme alınan parasal sıkılaştırma politikası Trump’ın temsil ettiği akımın görüşünü içeriyor! Bu da “küreselci” denen kesimin ciddi bir açmazla karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Ayrıca çok güçlü biçimde parasal sıkılaştırma politikasına gidileceği söylendiği halde FED’in para politikasında bunun gerçekleştirilemediğini de görüyoruz! %7,9 enflasyona rağmen faiz sadece %0,25’ten %0,50’ye çıkartıldı. Enflasyona karşı bunun bir önlem olamayacağı açık! Bu da ABD’de faizin cazip bir yatırım aracı olarak kullanılamaması, paranın değer kaybetmeye devam etmesi anlamına geliyor. Enflasyonun düşmeyecek, hatta yükselecek olması süregelen krizin de derinleşeceğini gösterir. Çünkü önlem alınmadığında veya yeterli bir önlem alınmadığında olağan seyir devam eder. Hiç kuşku yok ki FED bu politikalarla krizi yumuşatmak, olası karmaşalara önlem almak istemektedir; ancak onun tüm bunları finans sermayenin gücünü, maddi olanaklarını korumak üzere yaptığı, dolayısıyla halklar aleyhine gelişmekte olan yoksullaşmaya, hayatın pahalılaşmasına önlem almaktan imtina edeceğini de ifade etmeliyiz. Kriz derinleştikçe halklar aleyhine koşullar da derinleşecektir.
Emperyalist devletler arasındaki gerilimin, dolayısıyla sıklaşan biçimde farklı coğrafyalarda gerçekleşen çatışmaların arkasında en kaba biçimde bu ekonomik nedenler vardır. Olayların savaş biçiminde, politik düzlemde gerçekleşen çatışmalar biçiminde yaşanması ekonomik nedenlerin üzerini örtmemelidir. Nitekim Ukrayna ile Rusya arasındaki savaşta ABD’nin, İngiltere’nin aldıkları tavrın “Rusya’ya yaptırım” seviyesinde kalması çatışmanın ekonomik nedenlerle gerçekleşmekte olduğunun bir başka açıklamasıdır. Rusya’nın ekonomik olarak dışlanması onun mevcut para sisteminden uzaklaşmak üzere attığı adımların bir karşılığıdır. Elbette yaptırımlar Rusya ekonomisine zarar vermektedir; fakat bu yaptırımların Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini durdurmaktan da çok uzak olduğu açıktır. Ukrayna’nın güçlü bir şekilde destekleneceği, hatta bu uğurda dünya savaşının dahi göze alındığı, böyle bir savaşın gündemde olduğu ileri sürüldüğü halde Rusya böyle bir engelle karşılaşmadı. Halihazırda savaşan sadece Ukrayna’dır! Üstelik işgale neden olarak gösterilen Ukrayna’nın NATO üyeliği gündemden düşmüş, sadece Ukrayna devlet başkanının çeşitli meclislerde online konuşmalarının ayakta alkışlandığı sahneler ortaya konmuştur. Sorunun Ukrayna ile sınırlı bir sorun olmadığını gösteren bu durum bizi emperyalist devletler arasındaki sorunların farklı boyutlarına yöneltmelidir.
ÇIKARLAR TAVIRLARI BELİRLİYOR
Rusya ve Çin ekonomik olarak ABD’nin dolar avantajını reddeden bir çizgi geliştirmiş görünüyor. Hem Ukrayna işgali hem de Suudi Arabistan’ın Çin ile petrol alışverişinde Yuan’ın kullanılabileceğini açıklaması buna işaret eder ve bu sürecin devam edeceği öngörülebilir. Doların rezerv para olmasından bu yana ABD ekonomisi bundan güçlü biçimde yararlanmaktadır. Karşılıksız olarak basılan dolar sayesinde dünya ekonomisinin egemenleri aşırı üretim krizlerini yönetmeyi başardılar. Devletler üzerinde çok ciddi bir borç yükü biriktirdiler. Hemen hemen tüm ezilen halklar büyük borçlara mahkûm olmuş, “ulusal” ekonomi adına hiçbir olanak bırakılmamıştır. Bir avuç emperyalist devletin ve bunların hizmetinde olduğu dev tekellerin çıkarları “ulusal” politikalar için boşluk bırakmadan yarı sömürgelerde uygulanmaktadır. “Borç ödeme” adı altında yoğun bir talan ekonomisi uygulanagelmektedir. İçinde olduğumuz yıllar bu “borç ödeme koşullarının tükenmeye başladığı” yıllardır. Karşılıksız olarak genişleyen dolarla belirlenen borçların ödenmesinde yaşanacak her güçlüğün üretim alanında yıkımlara neden olacağını öngörmek zor değildir.
Dolar miktarını belirleyen FED’dir. Rusya’nın, biriktirdiği altın ve gümüşü internet üzerinden sergilemesi, altının değerini belirleyen süreçlere karşı hamleler yapması, Doların gücünü korumak adına değeri düşük tutulmaya çalışılan altının gerçek değerini çıkarma çabası onun bu sürece hazırlandığını göstermektedir. Çin’in de bu yolda yürüyeceğini gösteren gelişmeler olmaktadır. O da doların rezerv para niteliğindeki bozulmasının farkında ve bu sürecin belirleyici öğesi olan petrol alışverişinde doları devre dışı bırakacak önlemlere gerek duymaktadır. Suudi Arabistan yakın zamanda Çin ile petrol alışverişinde dolar dışındaki para birimlerinin kullanılabileceğini açıkladı. Bunun Çin merkezli bir hamle olduğunu düşünmeliyiz; çünkü Suudi Arabistan böyle bir adım atacak güce sahip değildir. Çin ise bu yöndeki gelişmenin farkında olduğunu göstermekte ve mevcut bağlarına rağmen yeni bir para sistemine hazırlanabileceğinin sinyalini vermektedir. Bilindiği üzere ABD’nin hazine tahvil senetleri üzerinde Çin’in önemli bir ağırlığı bulunmaktadır. 1 trilyon dolar seviyesinde olduğu tahmin edilen hazine tahviline sahip Çin’in, doların dünya ekonomisindeki ağırlığını yitirmesi durumunda zarar göreceği açıktır. Bununla birlikte Güney Çin Denizi’ndeki gelişmeler, Tayvan ve Hong Kong merkezli anlaşmazlıklar; Rusya’ya uygulanan yaptırımlarla dünya ekonomisindeki risklerin arması Çin’i önlem almaya zorlayan etmenler olmaya devam ediyor.
Doların rezerv para olmasını sağlayan şey petrolün dolarla alınıp satılmasıdır. Petrolün dolarla alınıp satılması bütün diğer metaların da fiyatlarının dolar cinsinden belirlenmesini sağlamaktadır. Şu halde tarım ürünlerinden bütün sanayi ürünlerine, teknolojik ürünlere kadar metaların değeri enflasyon ortamından, yüksek borç yükünden etkilenmektedir. Ulusal ekonomileri her bakımdan dumura uğratılmış yarı sömürgelerdeki, özellikle de yarı feodal ülkelerdeki ezilen halklar bu şartlardan çok ciddi bir şekilde etkilenmektedir; bu etkinin çok daha yoğunlaşacağı, enflasyonist ortamın önlenemez derecede yükselip halk kitlelerini sonsuz belirsizliğe sürüklemeye devam edeceği ortadadır.
ÇÜRÜMÜŞ DUVARLAR YIKILMALIDIR
Tüm dünya ekonomisinin ciddi sarsıntılar yaşadığı ve yaşamaya devam edeceği zamanlardayız. Yaşanmakta olan kriz uzun yıllara dayanan bir geçmişe sahip ve egemenler dalgalar halinde büyüyerek gelişen bu krizler karşısında sonuç olarak çözümsüzdür. Geliştirdikleri her “çözüm” kendi özel çıkarlarını korumaya yöneliktir. Büyük çoğunluk yoksulluğa mahkûm edilmektedir. Ukrayna işgali bize emperyalistler arasındaki ekonomik rekabetin geldiği seviyeyi göstermektedir. Bu gelişmelere emperyalist düzenin ekonomik şartlarının dışında bakmak, bütünlüklü süreci ihmal ederek bunları yorumlamak devrimlerle, dolayısıyla devrimlerin özneleri olan halklarla süreç arasındaki doğrudan ilişkiyi kavramamaya neden olacaktır. Tersini yapabildiğimiz derecede ise bu ilişki kurulabilir. Halkların mevcut kriz ortamında kendi çıkarları doğrultusunda düşünmeleri, örgütlenmeleri sağlanabilir. “Haksız ABD emperyalizmine karşı haklı Rusya emperyalizmi” veya “haksız Putin despotuna karşı demokrasi cephesi Batı” gibi tanımların yerini bütün ülkelerde halkların devrim için mücadelesi, bu mücadeleyi aksatan her türden saldırıya karşı halkların haklı savaşı almalıdır. Savunduğumuz ve savunmakta ısrar edeceğimiz şey budur. Çürük duvarları yıkacak gücün tek kaynağı halktır; dolayısıyla halkların çıkarına dayanan devrimci harekettir…