[responsivevoice_button voice=”Turkish Male” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Tabipler Birliği’nin son dönemlerde sağlık emekçilerinin yaşadığı sorunlara dair başlattığı kampanya süreci devam ediyor. 16 talep etrafında bir araya gelen sağlık emekçileri de mücadeleyi büyütüyor. Şehir hastanelerinin kamulaştırılmasından muayene sürelerinin artırılmasına, COVID-19’un meslek hastalığı olmasından insanca yaşanılabilecek ücretin sağlanmasına kadar birçok hak talebi bulunmaktadır. Biz de sağlık emekçilerinin yaşadığı sorunlar ve son dönemde yoğunlaşan grevler hakkında bir aile hekimiyle söyleşi gerçekleştirdik.
Yeni Demokrasi: Aile Sağlığı Merkezlerinin (ASM) “ticarethane” statüsünde olmasının anlamı nedir?
Aile Hekimi: Aile Sağlığı Merkezleri Türkiye’de 15 yıl gibi bir süredir var, daha geçmişi olmayan bir kuruluş. Bu 15 yılın içinde de son 10 yılda büyük kentlerde açılmaya başladı. Kırsalda başlayıp büyük kentlerde işletilmeye başlandı. Aslında Türkiye için yeni bir sistem, daha çok Avrupa ülkelerinin kullandığı bir sistemdi. Sağlıkta ticarileşme, özelleşme hamleleriyle Türkiye’de bu sisteme çok hızlı geçiş yapıldı. Doğal olarak da ASM’lere ticarethane gözüyle bakılıyor. ASM’leri yarı özel kurumlar olarak düşünebiliriz. Eskiden devlet memuru olarak çalışıyorduk, çalışanlar da devlet çalışanı gibiydi. Şimdi sözleşmeli personeller ve doktorlar kendi çalışanını kendileri bulmak zorundalar. Elektrik, su, doğalgaz gibi birçok gideri de kendisi karşılıyor. Bu da ticarileşmenin bir boyutu oldu. Tamamen serbest piyasaya açılmış değil; çünkü devletle hâlâ bir sözleşme yapılıyor, devlet bir ödeme sağlıyor. Yani yarı memur pozisyonunda çalışıyorsun ama bir taraftan da personeli sen seçiyorsun, ödemesini sen yapıyorsun, sigortasını sen ödüyorsun.
Aslında ASM’ler ticarethane değildir, kamu hizmeti veren bir sağlık kuruluşudur ama böyle bir statü tanınmıyor. Sağlığa bakış açısı, ASM’lerin ticarethane gibi görülmesiyle de yüzeye çıkmış oldu. COVID-19 salgını, sağlık emekçisine yönelik şiddet ve sağlık alanındaki sendikaların aktif rolü sayesinde de sağlık emekçileri gündem oldu. Böylece ASM’lerin ticarethane statüsünde olması da halk tarafından daha bilinir olmuş oldu. Ama aslında 15 yıldır durum böyle.
Yeni Demokrasi: En son 14 Mart’ta iki günlük bir greve çıktınız. Bu grev nasıl gelişti ve sağlık emekçilerinin talepleri nelerdir?
Aile Hekimi: Dünya’da sağlık alanı insan emeğinin yüksek olduğu bir alandır ve ekonomik olarak daha konforlu bir alandır. Sağlık alanında insan yetiştirmek kolay bir iş değildir ve bu nedenle de yüksek ücretlerle çalışırlar. Ama Türkiye’de özellikle son krizle beraber ülke genelinde halkın sorunları var, sağlık alanında bu sorunlar başka boyutlarda yaşanıyor. Başta Türk Tabipler Birliği (TTB) olmak üzere sağlık alanındaki örgütler bu sorunları gördü ve Tabip Odası “Emek bizim, söz bizim!” sloganıyla bir süreç belirledi. Grevler, eylemler, basın açıklamaları ve yürüyüşleri içeren 3-4 aylık bir süreci geçirdik. Geçtiğimiz aydaki grevi, geçtiğimiz günlerdeki iki günlük grevi ve gelecek günlerde de muhtemelen 3-5 günlük grev örgütleyecek bir süreç tanımladı. TTB sahaya hâkim bir unsur; çünkü hekimler üzerinden örgütleniyor sağlık alanı. Tabii ki sadece TTB değil, Sağlık Emekçileri Sendikası da (SES) var. Hükümet yanlısı sendikalar bile burada pozisyon almak durumda kaldılar; çünkü gerçekten ciddi sorunlar var. Hatta hükümet destekçisi olduğu bilinen sendikalar kuruldu, bunlar bir yandan da daha radikal söylemlerle muhtemelen sağlık alanında Tabip Odası’nın etkisini de azaltmak istiyorlar.
Tabip Odası 14 Mart’ta 2 günlük bir grev yapmış oldu. Ben çok uzun süredir hekimlik yapıyorum, katılımın bu kadar yoğun olduğu bir grev görmedim. Tabii ki birkaç şey etkiledi bunu. Mesela Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “giderlerse gitsinler” lafı; çünkü “gidelim mi? kalalım mı?”yı düşünen çok ciddi bir topluluk var. Bunların çoğu da henüz genç olan sağlık çalışanları. Yeni başlayan doktorlar, hemşireler dil kurslarına gidiyor; çünkü Türkiye’de bir gelecek görmüyorlar. Esas sorun ise düzelebileceğine dair bir umutları da yok ve kaçmaya çalışıyorlar. Erdoğan’ın o lafıyla da gitmeyi düşünen insanlar da harekete geçebilir hale geldi. Ayrıca grevin olduğu gün Taksim Anıtı’na çelenk koymak isteyen doktora yapılan muamele de sahiplenmeyi artırdı. Yani o gün grevle hayatta işi olmaz dediğimiz insanlar bile greve katıldı.
Süreç de TTB’nin etkinliği ve kontrolünde gelişiyor. Sonuç alana kadar da devam edecek; çünkü ekonomik ve sosyal birçok sorun var. Aile hekimliğinden bahsettik; tıp fakültesi eğitiminde, asistan eğitiminde, iş yeri hekimliğiyle ilgili envai çeşit sorun var. TTB’nin de bu sorunlara karşı taleplerini açıkladığı bir açıklaması var. Bu açıklamalara bakılabilir.
Yeni Demokrasi: Birçok sağlık emekçisinin Türkiye’deki çalışma koşulları nedeniyle yurtdışına gittiği gözlemleniyor. Sizce bunun sebebi nedir?
Aile Hekimi: Evet Türkiye’de böyle bir sorun var. Ekonomik ve sosyal birçok sorun yaşanıyor. Hekimler yoksulluk sınırının altında ücret alıyor. Tabii ki daha yüksek ücret alanlar da vardır ama o istisnadır. Esas sorun ise bu sorunların geçeceği, değişebileceğine, düzeleceğine dair bir umut içinde değiller. Umut olmayınca da insanlar kaçmaya çalışıyor. “Ben düzeltirim” demiyorsan ya da birilerinin düzelteceğine inanmıyorsan “ben kaçayım” diyorsun. Sağlık emekçilerinin de böyle bir şansı var. Dünya’da kabul gören bir iş yapıyorlar. O yüzden de burada ekonomik sıkıntıyı, gelecek yokluğunu, sağlıkçıya şiddeti gören insanlar gitmeyi seçiyor. En çok da gençler gitmeye çalışıyor. Erdoğan’ın söylediği gibi “gençlerle devam ederiz” gibi bir durum yok yani. Zaten yaşlı sağlık çalışanları belli bir dönemini burada yaşamış ve kurulu düzenleri var. Bu denli bir değişikliğe tahammülü yok. Ama hayata, mesleğe yeni başlamış biri bu ülkeye dair bir umut taşımıyorsa kaçmaya çalışıyor. Dünya’daki birçok ülke için ise eğitim görmüş bir sağlıkçıyı kendine kazandırmak akıllıca.
Yeni Demokrasi: 14 Mart Tıp Bayramı’nda Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından bir doktora “Yılın Hekimi” ödülü verildi. Ardından doktorun aslında 1 yıldır hastalara bakmadığı ortaya çıktı. Bununla birlikte geçtiğimiz günlerde TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı’ya “terörle” ilişkisi olabileceğine dair soruşturma başlatıldı. Yani devlet tarafından doktorlar arasında “cezalandırılanlar” ve ödüllendirilenler var. Bu ayrım nasıl oluştu?
Aile Hekimi: Sadece sağlık alanında böyle bir ayrım yok. Tüm alanlarda iktidarın yöntemi bu. Kendi vatandaşı ve düşman vatandaş algısı yaratıyor. Sağlık alanında da bunu uyguluyor, TTB düşman, SES düşman, Devrimci Sağlık-İş düşman ama kendi yandaşı dost gibi. Bana şaşırtıcı gelmiyor. Onların ilkesi olmadığı için bunlar normal. Hak etmeyene her şey sunulurken hak edene hiçbir şey verilmiyor. Yani sürpriz değil, tam tersi olsaydı sürpriz olurdu. Açıkçası bu eylemin etkinliğini artıran bir unsur da onların tavrı oluyor.
Yeni Demokrasi: Teşekkür ederiz. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Aile Hekimi: Şuna vurgu yapmak istiyorum: Umutsuzluğun yaygın olmasına. Beni en derinden etkileyen budur. Gençlerin “değiştireceğiz, yapacağız” demesine ihtiyaç var.