Proletarya Partisi’nin içinde yaşanan ayrışmaya paralel bir iç değerlendirme sürecine daha açık şekilde girilmelidir. Zira sağ tasfiyeci grup artık hareketimizin dışına çıkmış bir olgudur. Bu bağlamda hizip süreci boyunca hareketimizin sorunu nasıl ele aldığı, önderlik çizgisinin ne olduğu, eksikliklerinin neyi içerdiği kapsamlı bir irdelemeye konu olmalıdır.
Bunu oldukça önemli görmekteyiz. Zira sağ tasfiyeci hizipçiliğe karşı hareketimizin etrafında kenetlenmemiz ve sahiplenmemiz hareketimizin eksikliklerine gözümüzü kapatmayı getirmemelidir. Bu eksikliklere odaklanmadığımızda gelişimin ana dinamiğini yakalamamız mümkün olmayacaktır. Bunun yanında sağ tasfiyeci grubun hareketin içinden çıkması gerçekliğine yoğunlaşarak bu süreci bir sağlamlaşma ve daha geniş perspektiften hareketin sorunlarına eğilme fırsatı olarak görmekteyiz.
Dolayısıyla gelişmeleri ve süreci, hareketin mahkum ettiği sağ tasfiyeci hizipçilikten çok bu süreçte hareketin eksikliklerine yönelik bir değerlendirme ve iç yönelim olarak ele alacağız.
İKİ ÇİZGİ MÜCADELESİ KAVRAYIŞINDAKİ AÇMAZLAR
Hareketin yaşadığı önderlik krizinin esasta KP’nin bir krizi olduğunu görmekteyiz. Yine bu süreçte şunu tespit ettik ki; KP’yi birarada tutan şey yazılı hale gelmiş tüzük ve hukuk yanında, onun kadar önemli olan ve yazılı olmayan “güven” meselesidir. Zira devrimci ve komünist partilerde güven olgusunun ortadan kalkması onu birarada tutan tüm değerlerin, mutabakatların, ortaklıkların kaçınılmaz olarak parçalanmasına neden olmaktadır. Güven meselesi ise ideolojik-politik bağlama oturtulması gereken, sınıfsal temelleriyle irdelenmesi gereken bir durumdur. Zira bahsettiğimiz bir duygu durumu olarak güven sorunu değildir. Amaç ve hedef birliğine yönelik güven meselesidir. Hareketimizin sınıf mücadelesindeki konumlanışı ve onun sorunları karşısındaki zayıflığı temelde hareketimize, önderliğe ve çizgisine yönelik belli bir güvensizliği yaratmıştır. Bu güvensizlik hareket içinde bir süredir önderlik kademesine de yansıyan çeşitli merkezkaç eğilimleri de ortaya çıkarmıştır. En önemlisi de çelişkileri çözme noktasındaki başarısızlık ve bunun yarattığı güvensizlik köklü bir liberalizmi, idareci mantığı yaratmıştır. Ortaya çıkan tabloya baktığımızda zaafların ve yetmezliklerin biriktiği ancak bunun yönetme adına, kopuş olmasın kaygısıyla idare edildiği, deyim yerindeyse sümenaltı edildiği sağ oportünist ve liberal yaklaşım ortaya çıkmıştır. Bu tablo kuşkusuz kendi içinde sol sekterizme de evrilmiştir. En önemli sorun bu ikiz kardeş arasında salınan bir KP ve önderlik hattıdır. Bu sorunlu hat kendi içinde ve özellikle eşitler arasında liberalizm, sağcılık ve uzlaşmacılık; hiyerarşi ilişkisi içinde ise alta doğru sol ve sekter yaklaşımlar şeklinde yansıma bulmuştur. Bu durum KP’nin dejenere olmasına neden olan bir bürokratizme maddi zemin yaratmıştır. Bunun tüm yansımalarını pratik faaliyet ve sosyal ilişkiler içinde tespit etmek mümkündür. Sıkı bir disiplinle KP önderliği kendi gerçekliğini gizlerken, yukardan aşağıya doğru ve tabana kadar uzanan bir kapalı devre sistem yaratmıştır.
Bu anlayış KP’yi amaç haline getiren, örgütü ve önderliği fetişleştiren bir anlayış olarak tezahür etmiştir. Bunun uç noktada yansıdığı alanlar söz konusudur. Genel olarak ortaya çıkan durum ise KP’yi, niteliğinden bağımsız olarak faal ‘kadrolarına’ mahkum kılan bir gerçekliktir. Kendi olmaksızın faaliyetin yürümeyeceğine inanan bir küçük burjuva kişilikler grubu ve anlayışı ortaya çıkmıştır. “KP’yi göz bebeği gibi koruma” anlayışının yerine “KP’nin zaaflarını ve eksikliklerini göz bebeği gibi koruma” anlayışı ikame edilmiştir. Bu sol ve bürokratik tutum, KP’nin yaşadığı krizde ‘isyan bayrağını’ çekerek anarko-liberal bir hatta demir atmıştır. Bu durum eşyanın tabiatına uygundur. Özellikle sağ tasfiyeci gruba yakından bakıldığında bu küçük burjuva ideoloji ve anlayışların en belirgin biçimde burada vücut bulduğunu görürüz. Bu da KP’nin komünist kişilikler yaratması ve şekillendirmesi gerekirken küçük burjuva sınıfsal kişilikleri KP içinde korumasından kaynaklanmıştır.
Kuşkusuz aynı zaaflar ve eksiklikler hareketimizin içinde belli oranda hala devam etmektedir. Sağ tasfiyeci grubun ortaya çıktığı zemin hareketimizin zeminiydi. Sorunumuzu iki çizgi mücadelesinin basit bir sonucu olarak açıklamak, hareketimizin burjuva çizgiden şimdilik arındığı yanılsamasına bizi götürecektir. Bu durum hareketimizde hala varlığını sürdüren bürokratik, küçük burjuva mülkiyetçi, faaliyetini harekete dayatan ben-merkezci yaklaşımlarla mücadele etme zeminini zayıflatacaktır. Ancak daha da önemlisi hareketin içinde boy veren sağ tasfiyeci bu küçük burjuva ve dejenere atmosferi kavramamızı zorlaştıracaktır. Hareketimiz tasfiyeci anlayışta tespit ettiği her sorun ve zaafla kendi içinde yüzleşmeye öncelik vermelidir. Zira doğru çizgiyi inşa etmeye yoğunlaştıkça bu hastalıklı yanların tanımlanması da daha nitelikli bir muhteva kazanacaktır.
Nihayetinde hareketimizde proletarya ve burjuvazi arasındaki mücadelede proleter anlayış hakim hale gelmiştir. Ancak proleter çizginin güçlü ve devrimci bir karakterle önderliğini pekiştirmesine ihtiyacı vardır. Çünkü hareketimiz proletaryanın ideolojisini temsil etse de sorunları, zaafları ve eksiklikleri söz konusudur. Çünkü hareketimiz halen MLM ideolojiyi kavrama, onu hayata geçirme ve derinleştirmede ciddi sorunlarla yüz yüzedir. Hareketimiz sağ tasfiyeci hizbe karşı mücadeleyi kazanmış olsa da komünist özelliklerini henüz istenilen düzeyde geliştirmiş değildir. Ancak uzun süredir oluşmuş kültür, şekilleniş, çalışma tarzı, politika yapma biçimi, kadro politikası, iktidar bilinci, önderlik kavrayışı keskin bir kavganın ve bu sorunları aşmanın manivelası olmalıdır. Bu kavrayış oturtulmadığı noktada hareketin önderleşme ve iktidarlaşma sorunu devam edecektir.
Hareketimizin bu süreçte çıkarması gereken birinci ders; açık, sürekli ve yoldaşça iki çizgi mücadelesidir. Üstü örtülen her sorun hareketin canına ot tıkayan bir karaktere hızla evrilmektedir. Güven duygusu açık ilişkilerin, hesapsız bir mücadelenin ve kavgayı yükseltme kaygısının ortaklaştırılmasıyla mümkündür. Hareketimiz MLM’nin ortaya koyduğu KP anlayışına uygun olarak güveni pekiştirecek bir iki çizgi mücadelesini sistemli ve sürekli bir hatta oturtarak gerçekleştirmelidir. Buna dayalı örgüt içi ilişkiler hareketimizi güçlendirerek ileriye taşıyacak, sağlıksız ayrışmalara zemin sunmadan doğru bir KP anlayışını hakim kılacaktır.
ESEN RÜZGARLARDAN ETKİLENMEYECEK KOMÜNİST TUTUM
Proletarya Partisi, kadro ve kitlesiyle birlikte belli bir düzeyde liberalize olma hali içindedir. Uluslararası ölçekte sosyalizm ve komünizm davasına yönelik saldırganlığa karşı hareketimiz, hem çizgisini hem de etrafında kenetlenmiş kadro, üye, militan ve kitlesinin donanımını yeterince sağlamlaştıramamıştır. Bu saldırgan dalganın etkisiyle devrime dayalı siyasi çizgiye inançta ciddi bir aşınma ve zedelenme yaşanmıştır.
Proletarya Partisi kuruluşundan bu yana enternasyonal proletaryanın kurtuluşuna dair genel ideolojik savunusuyla sınıfı geçmiştir. Marksizm-Leninizm ve Maoizm bayrağını her türlü saldırıya karşı korumayı başarmıştır. Bu bağlamda MLM dünya görüşüne inanan ciddi bir kesim de yaratmıştır. Birçok saldırıya, ideolojik ablukaya, faşist baskı ortamına rağmen hareketimize gönül vermiş, emek vermiş, üyesi ve kadrosu olmuş bu kesim MLM dünya görüşünden vazgeçmemiş, ısrarcı olmuş ve kararlı bir duruş sergilemiştir. Hareketimizden kopmuş, örgütlü mücadeleden uzaklaşmış geniş kesim hala bu bakış açısıyla meselelere bakıyor, buna uygun bir biçimde siyasetle ilişkileniyor. Kabaca tabloya baktığımızda hareketten çeşitli nedenlerle uzaklaşmış geniş kesim içinde anti-komünist unsurun yok denecek kadar az olması hareketimizin, ilişkilendiği kesimleri enternasyonal proletaryanın dünya görüşüne, asgari ve azami amaç birliğine güçlü şekilde ikna ettiğinin göstergelerinden biri olarak değerlendirilmelidir. Bu küçümsenecek bir durum değildir. Tam tersine Proletarya Partisi’nin hanesine olumlu yazılması gereken bir olgudur.
Proletarya Partisi bu başarısının yanında örgütlü çalışmaya güvenen, genel siyasi çizgide sebat eden, devrimin yolu ve yönteminde ikna olmuş proleter devrimci kadrolar yaratmada yetersiz kalmıştır. Bunun nedeni de siyasi çizginin yeterince geliştirilememesinde ve devrimi örgütlemede yaşanan yetersizlikte aranmalıdır. Demokrat, sosyalist, MLM’yi savunan ancak harekete ve hareketin devrimci çizgisine aynı şekilde güvenmeyen geniş bir kesim mevcuttur. Çeşitli neden ve gerekçelere dayansa bile Proletarya Partisi’nin faal kadroları, üyeleri ve militanları da benzer bir sorundan muztariptir. Bunu çıplak gözle dahi tespit etmek mümkün olmuştur.
Fakat bu tabloda faaliyette karşımıza çıkan bir durum vardır. O da kenetlenmiş, hedefe odaklanmış, amaç birliğini sağlamış bir yapılanmanın yeterince sağlanamamasıdır. Bu durum aynı zamanda siyasi çizginin yeniden üretilememesi, güncele uyarlanamaması, gelişmelere doğru ve kararlı bir politik yönelimle yanıt olunamamasıyla ilintilidir. Bu durum hareketimizin üstesinden gelmeyi başaramadığı bir sorun olarak tespit edilmelidir.
Bu durumun yarattığı zaaf ve yetmezlik Proletarya Partisi’nin etkilediği kesimleri, faaliyetçileri, kadroları tasfiyeci çizgiye karşı uyanık hale getirememesiyle sonuçlanmaktadır. Bu bağlamda özellikle derinlikli bir ideolojik savrulma ve sorun karşımıza çıkmaktadır. Sol rüzgarın estiği dönemde solculaşan, çizginin ve beklentilerin sekterleştiği; sağ rüzgarın estiği dönem ise liberalize olan, demokrasicilik salıncağına heves eden bir savrulma yaşanmaktadır. Hareket içinden geçtiği dönemde sağcı ve liberalize olmuş iklimin etkisine açık hale gelmiştir. Çizginin inşa edilmesindeki soruna karşı liberalize olmuş arayışlar hükümranlığını kurma mücadelesine girişmiştir. Özellikle uzun sürece yayılan, demokrasi ve devrim mücadelesini tedrici bir yol ve yöntemle inşa edilebileceğine inanan, düzeyi ve seviyesi düşmüş sınıf mücadelesinin zayıf karnından bu akımı besleyen eğilimler oluşmuştur. Maalesef bu hareketin geleneksel tabanına kadar sirayet etmiştir. KP’nin çalışma tarzının, siyaset üretme biçiminin, içinden geçilen dönemin hastalıklarına karşı aktif ideolojik mücadele hattının örülememesi legalize, kitle kuyrukçuluğuna dayalı, parlamenterist, tasfiyeci bir rüzgarın etkilerine zemin sağlamıştır. Kolektifin kitlelerin gerçekliğine ve eğilimine dayanarak doğru siyaset üretme zorunluluğu, kitlelerin var olan eğilimine ve geri yanlarına teslim olmaya dayanan bir kitle çizgisine itelenmek istenmiştir.
Mao’nun “kitlelerden kitlelere” çizgisi adeta baş aşağı edilmiş, KP’nin rolü ve önderliği silikleştirilmeye çalışılmıştır. Estirilen reformist rüzgara karşı durmak bir yana bu rüzgarla yelkenleri doldurma esas hale getirilmeye çalışılmıştır. Bunun adı ise “politika” ile “ideoloji” şeklinde ayrı lokomotifler örgütleme şeklinde pazarlanmıştır. Tersinden ise değişen koşullar yer yer göz ardı edilmiş, dogmatizme düşülmüş ve “tabanımız buna hazır değil” gibi bahanelerle geleneksel olanda ısrar edilmiştir. Bu sağdan ve soldan gelen yaklaşımlar olarak süreçte etkili olmuştur. Ancak nihayetinde sağcı rüzgar hareket içinde yelkenlerini şişirmiş, hareketin çizgisine ve anlayışına yönelen bir cüret kazanarak kemikleşmiştir. Bu cüret kuşkusuz sürecin yarattığı politik iklimden ve onun güçlü olan yapısından beslenmiştir. Sağ tasfiyeciliğin beslendiği ana kaynaklardan birisi de burasıdır.
Hareketimizin çıkarması gereken ikinci ders ise; devrimci çizgisini üretecek yoğunlaşma ve cüretli yaklaşımları gösterme zorunluluğudur. Aksi takdirde esen rüzgarın etkisinde kalması ve hastalıkların bünyeye daha güçlü girmesi kaçınılmaz olmaktadır. İçinden geçtiğimiz dönemde de “yenilikçilik” kılıfıyla bilindik sağcılığın ve yeni tipte reformizmin (sivil toplumcu zihniyet) oluşması adeta kaçınılmaz olmuştur. Olumsuz olan ise özellikle yurtdışında bu çizgi etrafında kenetlenen bir hareket tabanının varlığıdır. Kuşkusuz bu durum liberalize olmuş bir hareket tabanı ve örgütlülüğü gerçekliğine dayanmaktadır. Bu tabloyu görmek ve müdahale etmek bir yana, hareketimiz izlediği politik hat ile tabanın bu siyasal etkiye girmesine vesile olmuştur.
DOĞRU ÖNDERLİK VE YÖNLENDİRME HAKİM OLMAYI GEREKTİRİR!
Proletarya Partisi’nin bir diğer önemli sorunu ise diyalektik materyalist yöntemle şekillenmiş yeterli oranda kadrolara sahip olmamasıdır. Bu durum hareketin adeta kronik sorunudur. Gençlik ve deneyimsizlik gibi bir sorun yaşanmadığı çok açıktır. Zira 45 yaşına girmiş bir KP için kadrolarının gençliği ve deneyimsizliği nesnel olarak kabul edilebilecek bir durum değildir. Ancak daha da önemlisi hareketin ciddi deneyim ve birikimi olmasına karşın sürecin yönünü kavrayacak kadrolarda yetersizlik mevcuttur. Bu eksende hareket ve önderliği, gelişmeleri okuyabilen, kolektifi canlı ve dinamik bir organizma haline getirecek sorumluluğu taşıyamamıştır. Kolektifin önemli bir birikime dayanan kadro politikası hayata geçirilememiş, kendiliğindenciliğe düşülmüştür. KP önderliği ve üyeler arasında ki ideolojik-politik ilişki sıradanlaşmış, bu durum KP önderliğini sıradanlaştırdığı gibi, KP üye ve kadrolarını da örgüt karşısında sıradanlaştırmıştır. Kitle-KP ilişkisi, KP-önderlik ilişkisini ve önderlik-üyeler ilişkisini doğru temelde kuramayan bir KP gerçekliği vardır. Bu tablo kadro politikasında kendiliğindenciliğe ve çizgiye göre değil kişiye göre şekillenmeye dayalı bir tablo geliştirmiştir. KP’nin kadro yapısı aşırı duygusal ve küçük burjuva sınıf karakterinin bireyciliğine göre şekillenebilmiştir. Tarihsel sorumluluk ve bilinç kararmakta, duruma, gelişmelere hakim olarak sürece yön verme ve şekillendirme kararlılığı, korumacılıkla boşa düşmektedir.
Proletarya Partisi bugün en büyük sorunlarından birisi olarak bunu kabul etmelidir. Kişiye göre şekillenmiş, duygusal saiklerin yönlendiriciliğiyle hareket eden bir yön söz konusudur. Özellikle bu durum hakimiyet kurma sorunuyla doğrudan ilintilidir. Canlı ve dinamik bir organizma yaratılamadığı, diyalektik materyalist düşünüş tarzına uygun çok yönlülük geliştirilemediği için esasta tek yanlılık ve doğal olarak bir hakimiyetsizlik söz konusudur. Bu durum gelişmelerin ve politik sürecin kavranmasından, kadroların tanınmasına, faaliyetçilere hakim olunmasına ve geniş kitlelerin çelişkilerinin ana halkalarının kavranmasına kadar uzanan bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bir kadro ve önderlik esas olarak soruna, gelişmelere ve örgütlülüğe hakim olma, sorunları tam ya da tama yakın tespit etme üzerine bir şekilleniş ve çalışma tarzı benimsemelidir. Bu durum gerçeğin bilgisine hakim olma kaygısını ve onun yönlendiriciliğine tabi olma iradesini açığa çıkaracaktır. Bugün hareketimiz kimi kadrolarını dahi yeterince tanımamak gibi bir gerçeklikle yüz yüzedir. Söz konusu hakim olmama durumu süreci yönetme ve yönlendirme de sorunların çıkmasına kaçınılmaz olarak yol açacaktır. İşte kolektifin başına gelen olumsuzluğun bir nedeni de bu durumdur. Hakim olunamayan kadrolar, hakim olamayan kadrolar, hakim olamayan KP üyeleri ve hakim olunamayan bir örgütlülük gerçekliği… Yukardan aşağı ve aşağıdan yukarı oluşan tablo maalesef budur. Çalışma tarzını diyalektik materyalizmin emrettiği şekilde çok yönlü oluşturmayan, denetim ve müdahaleleri zamanında ve yerinde yapmayan, ortaya çıkan sorunları, dile gelen zaafları örgüt hiyerarşisi içine hapseden tek yanlılık; önderliğin KP’yi tanıyamamasına ve hakim olamamasına, KP’nin de önderliği ve çizgiyi inşa edememesine ve hakim olamamasına neden olmaktadır. Bugün ortaya çıkan duruma baktığımızda, çizgiye ve harekete dair yürüyen tartışmalara kulak kabarttığımızda yanlışların doğru olarak kavrandığı, doğruların ise yanlış görüldüğü bir gerçekliği bize sunmuştur. Bu kadrolarımızın gerçekliği yanında aynı zamanda KP çizgimizin diyalektik materyalist bakış açısı ve onun yönlendiriciliğinde tabana doğru mal edilemediğini göstermiştir.
Çıkarılması gereken üçüncü ders ise; Proletarya Partisi’nin, öncelikle kadro politikasını ve kadrolarının esas sorunlarını tespit ederek bir hareket tarzı içinde olması zorunluluğudur. Davaya kesin bağlılık, disiplinli olma, kendi başına yönünü bulabilme, kitlelerle sıkı bağ gibi temel özellikler yanında sorunlara çok yönlü bakabilen ve hakim olan bir çalışma yöntemi kadro olmanın temel gerekleridir. Bu özellikler ve yetenekler kadrolar ve faaliyetçilere kazandırılmalıdır. Kuşkusuz en başta da önderlik kurumunda bu kesin bir kararlılıkla hayata geçmelidir. Aksi takdirde politik saiklerle şekillenmiş, gelişmeleri ve sorunları kavrayan, tutum ve konumlanışını buna göre alan bir ideolojik-politik dinamik yaratılamaz. Bugün yukardan aşağı harekette bu şekilleniş ve nitelik sorunu söz konusudur.
ESAS-TALİ MESELELERİ AYRIŞTIRMA VE YÖN VERME SORUNU
Proletarya Partisi, yönetme yeteneğini köreltmiş, basit sorunların üstesinden gelme kabiliyetini yer yer gösteremediği için sorunlar karmaşık hale geldiğinde çelişkileri çözmek yerine erteleme ya da üstünü örtme yöntemini izlemiştir. Hareket, çelişkileri doğru temelde ele alıp yöneten yaklaşımlardan uzaklaşmıştır. Özellikle acelecilikle kendiliğindencilik arasında bir yerde durulmaktadır. Sorunları doğru temelde tahlil edip tasnif etme ve niteliklerini belirleyerek bunların doğru zaman ve yöntemle çözülmesinde ciddi sorunlarla yüz yüzedir. Şöyle ki verili koşullar içinde esasa tekabül etmeyen, hatta tolere edilebilecek meseleler çok ciddi ve hızla çözülmesi gereken sorunlar olarak kavranmakta, bu bağlamda aceleciliğe düşülmekte ve çoğu zaman sol sekter eğilimler gelişmektedir. Bu durum esas ve tali ayrımını yapma noktasında ki subjektivizmden kaynaklanmaktadır. Esasında o anda ve koşulda sınıf mücadelesine zararı çok az olacak, hatta olmayacak düzeydeki zaaflar büyütece tabi tutulmakta ideolojik ve politik miyopluk kendini göstermektedir. Bu durum ideolojik planda sol sekterliğin kaynağı olmaktadır. Müdahale edilen ve en olması gereken biçime büründürülmeye çalışılan çelişki esasında sert ve katı bir mücadele konusu haline gelmekte ve adeta esaslı bir sorun gibi ele alınmaktadır. Bu durum ihtiyacı karşılamayan yıkıcı sonuçlar çıkarmaktadır. Bu durumlarda ruh hali ve şekilleniş sanki o anda devrimi gerçekleştirme noktasındaymışız ve acil çözüm bekliyormuşuz yoğunlaşmasına dönüşmektedir. Çelişki doğru çözülemediği, gerçekliğe ve ihtiyaca uygun müdahaleyle ele alınamadığı için esas sorunlar adeta tali konuma bu yoğunlaşma içinde gelmektedir.
Yine aslında esasa tekabül eden, acil olan kimi sorunların çözümü ise geriye atılmakta; tali planda ele alınan bir yaklaşım sergilenmektedir. Örneğin ilke ve kurallara uymayan KP üyeliği, yine kadroda görülmemesi gereken bir zaafın soruşturma ve cezalandırılmasının ertelenmesi ya da ülkenin politik gündeminin savaş iklimine el verdiği koşullarda oldukça ekonomik, sosyal bir sorunun kampanya şeklinde ele alınması gibi… Yani tek tek çelişkilerden örgütün sorunlarının tespit edilmesine ve politika yapma biçimine kadar uzanan bir sorundan bahsediyoruz. Bunun esas ve tali ayrımını yapma noktasında yaşanan yetmezlik ve eksiklikten kaynaklandığı açıktır. Bu durum kendiliğindenciliğe ve uzlaşmacılığa evrilerek kitleleri ikna edici politikaların belirlenmesini, esaslı sorunları tespit ederek örgütsel yoğunlaşmanın gerçekleşmesini engelleyen bir durumdur.
ZAMANLAMA VE KAMUOYU OLUŞTURMADA EKSİKLİK
Tüm bu eksik ve yetmezlikler hareketin süreci yönetmesinde, sevk ve idare etmesinde, doğru zamanda ve doğru anda müdahaleler geliştirmesinde sorunlar yaşanmasına neden olmuştur. Kendi lehimize dönüştüreceğimiz, gücümüz ve olanaklarımız ölçüsünde çelişkiyi çözmemiz gereken noktada ya geç kalma durumu söz konusu olmuş ya da yanlış zamanlama ile erkenden müdahaleler gerçekleşmiştir. Bu bağlamda hareketin süreci yönetme de ciddi sorunlarını net ve kesin olarak tespit etmek gerekmektedir. Örneğin yurtdışında hizip çıktığı noktada gerçekleşen toplantıya alan önderliği tarafından zamanında ve anında müdahale edilmemesi hizipçi anlayışı güçlendirmiş, KP’nin otoritesi ve iradesini zedelemiştir. Bu durum hizibin daha atak ve etkin olması için yeni ve güçlü koşulların yaratılmasına neden olmuştur. Yine zamanında, tam bir irade ile gerçekleşmesi gereken şeyler gecikmeli gerçekleşmiş ya da kimi öngörüler gerçekliğe uygun şekillenmemiştir.
Bunun yanında özellikle yaygaracılığı göğüsleme ve karşılamada etkin bir duruş gösterilmemiştir. Bu süreçler kamuoyunu peşinde sürüklemeyi de kapsamalıdır. Hareket doğru bilgiler ve sorunun gerçek özü etrafında kamuoyu oluşturmayı derli toplu bir plan dahilinde yapamamıştır. Bu bağlamda özellikle diğer siyasi yapılarla ilişkileri inşa etme, derdini anlatmada ciddi hiçbir girişim ve planlama yapmamıştır. Atılan adımlar tekil ve etkisi kendinden menkul olmuştur. Bu bağlamda bunun önemi ve kıymetini görmeyen, daha dar sorunlarla boğuşan, onunla ilgilenen bir durum içine girilmiştir.
Hareket sorunun siyasi-ideolojik boyutunu en başta etrafında kenetlenen faaliyetçiler olmak üzere geniş kesimlere doğru kamuoyu oluşturacak şekilde mal edememiştir. Süreç boyunca iki çizgi mücadelesine zemin sunacak, doğru hesaplaşmayı yakalayacak hamleler ve doğru taktikler geliştirmesine rağmen bunu dahi doğru temelde anlatamamıştır. Bu anlatamama hali kimi yoldaşlarımızda uzlaşmacılık, teslimiyetçilik olarak kavranırken; kimi yoldaşlarımız da “ne olursa olsun birlik olsun” şeklinde bir geri yaklaşımla olumlanmıştır. Bu bağlamda atılan adımların hangi siyasi çizginin, yönelimin ürünü olduğuna dair kavrayış oluşturulamamıştır. Bu tablo yapılan hamlelerin siyasi muhtevasının kavranmaması, bu bağlamda bir ileri bilinçle ele alınmamasından kaynaklıdır. Yine tartışmaları siyasal-ideolojik eksene oturtma noktasında derinlemesine incelemeye dayalı çalışmalar hareket nezdinde gerçekleşmemiştir. Bu noktada ikna edici, anlaşılır ve somut bir olgu şeklinde faaliyetçilerimiz, kolektifimiz ve sorunu izleyen geniş kesimler şekillendirilememiştir. Bunun nedeni hareketin yaşadığı ayrışmanın nedenlerine dair inceleme, araştırma ve kafa yoruşun eksik olmasıdır. Bu durum doğal olarak sorunu salt örgütsel ayağa indirgeyen tartışmalarla yürütülmüştür.
Ancak son tahlilde hareketin özellikle sorunun “KP anlayışından” kaynaklandığına dair açılımları, müdahaleleri sorunu daha anlaşılır hale getirmiştir. İki çizgi mücadelesinin konusu olacak her türlü ideolojik-siyasi ayrışmanın bu çerçevede gerçekleşmemesinin ana sebebinin, KP anlayışı ve KP’nin tarihsel rolüne dair kavrayışla ilintili olduğu; önderlik tartışmasının da örgütsel krizin de buradan beslendiği tespit edilmiştir. Bu noktada bugün ideolojik-politik ayrışımın nedenine dair bu tespitin, KP tarafından daha derinlikli incelenmesi, KP anlayışı ve KP’nin tarihsel sorumluluğuna dair incelemelerin yoğunlaştırılması, açık ve net bir bilinçle tutum oluşturan ve kavrayış düzeyini ilerleten bir yönelim belirlenmelidir.
Proletarya Partisi nihayetinde bir sorunun ve yaşanan bir ayrışmanın üstesinden gelmeyi başarmıştır. Ancak sadece örgütsel olarak zayıflamamıştır aynı zamanda ideolojik gerçekliğini, siyasal düzeyini tespit edecek bir durumla karşı karşıya kalmıştır. Örgütsel zayıflama giderilebilir, hatta belirleyici bir engel değildir. Ancak ideolojik ve politik düzeyine dair gerçeklik yer yer iç karartıcı, umudu kırıcı bir görünüm arz etmektedir. KP’nin bu gerçekliği kesin, kararlı bir biçimde ve amasız, fakatsız kabul etmesi gerekir. Hastalığı doğru teşhis ederek tedaviye yönelmeli, apaçık gerçeğinin geniş kitleler ve tabana malolarak ortaya çıktığından hareketle bu kesimlerle birlikte devrimci hattı, yapısal ihtiyaçları ve faaliyetleri yeniden inşa etmeye yönelmelidir. Bunun önemli olduğu kanaatindeyiz. Zira kitleler harekete yardım etmekten, sorunlarının üstesinden gelmesine yardımcı olmaktan geri durmayacaktır.
Ancak kitlelerden beklentiyi komünist öncüden beklentiyle aynılaştırmamak da gerekmektedir. Komünist öncü bu durumu doğru ve yaratıcı bir kitle çizgisiyle kaynaşma ve politize etme fırsatı olarak görmelidir. Nasılsa kitleler sorunlarımızı biliyor diye Bolşevik-Maoist parti anlayışı ve disiplininden asla taviz verilmemelidir. Diğer yandan kitlelerin ideolojik, siyasi yaratıcılığına ve sunacağı katkılara da gözlerimizi kapatmamalıyız. Daha fazla dinleyen, anlamaya çalışan ve dikkate alan bir duruş içinde olmalıyız. Doğru KP anlayışı, doğru ideolojik şekilleniş ve tarih bilinci bu dönem için yaratılabilir ve geniş kesimlere mal edilebilir. KP açığa çıkmış gerçekliği karşısında bunu gizleyecek bir küçük burjuva kibirle davranmamalıdır. Bunun bir fırsat ve olanak olduğunu görmelidir. Bu olanak devrimci önderliği, siyasal önderliği inşa etmenin kaçınılmazlığı olarak kavranmalıdır.
Proletarya Partisi bu ayrışma ile uzun süre içe yönelmiştir. Artık sınıf mücadelesinin hareket için bir dönem esas ayağı haline gelmiş bu yoğunlaşmadan, geniş kitlelerin devrime seferber edilmesi gereken yöne doğru yüzünü dönmeye, yönelimini açık ve net bir şekilde belirlemeye başlamalıdır. Dünya ve Türkiye’deki gelişmeler baş döndürücü bir hızla ilerlemektedir. Kitlelerin sınıfsal, sosyal çelişkileri daha fazla keskinleşmekte, yüzünü devrimci mücadeleye dönen bir nesnelliğe sahiptir. Bu durum varolan ayrışmanın olumsuz ruh halinden koparak, bu yoğunlaşmadan sıyrılarak devrimin ve kitlelerin ihtiyacına yönelen bir devrimci hatta dönmeyi kaçınılmaz bir şekilde dayatmaktadır. Bu görev ve sorumluluk başta KP önderliği olmak üzere tüm KP’nin görevidir. Yaratıcı ve doğru politika belirleme, bunu gücü oranında yaşama geçirme ve kitlelere ulaştırma zorunluluğu ortadadır.