[responsivevoice_button voice=”Turkish Male” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Göç, insanlık tarihine dayanan eski bir olgudur. Tarih boyunca dünya üzerinde insanlık bir yerden başka bir yere giderek göç eylemini gerçekleştirmiştir. Bu eyleme neden olan sebepler değişkenlik gösterse de geçmişten günümüze kadar değişmeyen etmenlerin başında savaşlar, işgaller ve iklim değişiklikleri gelmektedir. Bu değişmeyen etmenleri oluşturan ise bugün sömürü düzeninin kendisidir. Göç insanlık tarihinin ortaya çıkmasıyla birlikte varolan bir gerçekliktir. Sınıfların var olmadığı ilkel komünal dönem içerisinde dahi yaşamsal ihtiyaçlardan kaynaklanan sebeplerden ötürü insanlar göç etmişlerdir. Sınıfların oluşumu ile göç etme eyleminin niteliği de daha farklı bir boyut kazanmıştır. Kapitalizmin ortaya çıkması ve gelişmesiyle birlikte artı-değer sömürüsüne ihtiyaç duyulmuş bu sebeple kırdan şehre göçler yaşanmıştır. Yine kapitalizm iç pazara hâkim olmak için ulus-devlet anlayışına sarılmış ve farklı ulus, inanç, milliyetler büyük kıyıma uğramış, zorla sürgün ettirilmiştir.
Göç eylemine neden olan bir diğer neden iklim değişiklikleridir. Bununla birlikte doğa olayları ve çevre felaketleri de göçe neden olur. Burada suçlu doğa değil, emperyalist kapitalist sistemin kendisidir. Emperyalist-kapitalist sistem daha fazla kâr uğruna doğayı tahrip etmekte, iklimi, ekolojik dengeyi bozmaktadır. Bunun sonucunda kuraklık, sel, deprem felaketleri meydana gelmekte ve yine bundan etkilenen ezilen yoksul halk olmaktadır. Sadece iklim olayları değil emperyalistlerin ve onun işbirlikçileri tarafından madencilik, tarım, baraj yapımları vs. nedeniyle çevreyi doğayı talan etmeleri bölge üzerinde yaşayan halkı göçe zorlamaktadır.
Göçe neden olan temel sebeplerden biri savaşlardır demiştik. Emperyalizm pazarları ele geçirmek ve kendi hegemonyasını kurmak adına bir avuç tekelin ve onların devletlerinin amansız ve yıkıcı rekabetini içerir. Emperyalistlerin bu rekabet içerisinde çıkarttıkları küçük çaplı veya bölgesel savaşlar, çatışmalar, işgaller yarı sömürge ve bağımlı kapitalist ülkelerde yaşayan çoğunluğunu yoksulların oluşturduğu on milyonlarca insanı göç etmeye zorlamıştır.
Emperyalist-kapitalist sistemin derin bir kriz içerisinde debelendiği, bununla birlikte gelişen emperyalist hegemonya mücadelesi sıcak çatışmalara evrilmiştir. Emperyalist Rusya’nın Ukrayna’ya işgal saldırısını başlatmasıyla birlikte bu gerçeklik daha da görünür hâle gelmiştir. ABD emperyalizminin Doğu Avrupa’ya hakim olma çabası, hedefindeki Ukrayna’yı bu yönlü kışkırtma ve askeri olarak donatması Rus emperyalizmini bu tehditler karşısında Ukrayna’yı işgal etmeye itmiştir. Uzun bir süredir yaşanan bu gerginlik 24 Şubat günü emperyalist Rusya’nın Ukrayna’yı işgal harekâtına dönüşmüştür. Emperyalist çıkar ve hegemonya mücadelesinin faturası, ezilen yoksul halklara kesileceği aşikardır.
Rusya’nın Ukrayna’daki ilerleyişi sürerken Ukrayna halkının komşu ülkelere göç süreci de başlamıştır. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) paylaşmış olduğu verilere göre 24 Şubat’tan 4 Mart’a kadar geçen sürede yarıdan fazlası Polonya olmak üzere 1 milyon 368 bin 864 mülteci Ukrayna’dan komşu ülkelere geçmiştir. BMMYK’nın yapmış olduğu açıklamada Polonya’ya 756 bin 303, Macaristan’a 157 bin 4, Moldova’ya 103 bin 254, Slovakya’ya 101 bin 529, Romanya’ya 63 bin 192, Rusya’ya 53 bin 300, Belarus’a 406 ve diğer Avrupa ülkelerine ise 133 bin 876 mültecinin geçiş yaptığı bu rakamlara ilave olarak Donetsk ve Lugansk bölgelerinden 18-23 Şubat’ta 96 bin kişinin de Rusya’ya geçtiği kaydedildi. BMMYK, Ukrayna’da durumun daha da tırmanması halinde 4 milyon kişinin daha ülkeden göç edeceğini duyurdu. İşgal girişiminin başlamasıyla birlikte yine Avrupa Birliği’ne bağlı birçok ülke açıklamalar yaparak Ukrayna’dan gelecek olan sivilleri mülteci olarak kabul edeceklerini ve pasaportları olmasa dahi ülkeye alınacaklarını dile getirdiler. AB Komisyonu’nun içişlerinden sorumlu üyesi Ylva Johansson’ın “Gelecek veya gelmek isteyecek çok daha fazla sayıda kişi için hazırlıklı olmalıyız. AB, bu kişileri memnuniyetle karşılamalı.” diye konuşurken Almanya İçişleri Bakanı, “Avrupa’ya gelen Ukraynalı sığınmacıların iltica prosedüründen geçmesine gerek yok, 3 yıllığına sığınma alacaklar.” sözleri emperyalist ülkelerin göç politikalarındaki iki yüzlülüğünü ortaya çıkarmıştır. Yine Avrupa ve ABD’deki burjuva medya sözcü ve muhabirleri tarafından Ukraynalı göçmenler için “Bunlar Suriyeli değil Hristiyan ve beyazlar”, “Bir Avrupa kentindeyiz ve sanki Irak’ta ya da Afganistan’daymışız gibi seyir füzesi ateşimiz var, hayal edebiliyor musunuz!”, “Mavi gözlü sarı saçlı Avrupalılar öldürülüyor”, “Burası Irak değil, nispeten medeni”, “Burası üçüncü dünya ülkesi değil, Avrupa”, “Bu insanlar Avrupalı ailelere, komşularınıza çok benziyorlar” vb. söylem ve yorumları emperyalizmin göç politikasını ortaya koymaktadır.
Emperyalist ülkelerin göç politikaları üzerine sergilemiş oldukları bu iki yüzlülük ve şoven yaklaşımlara yabancı değiliz. Yakın zamanda Suriyeli göçmenler için sınırları kapatan ve yarı sömürge ülkeler ile para karşılığında anlaşan emperyalist ülkelerin Ukrayna halkına karşılıksız kucak açması çıkar ilişkisinin ve hegemonya mücadelesinin bir sonucudur. Sonuçta bu göçün sorumlusu emperyalist-kapitalist sistemin kendisidir. Emperyalist hegemonya dalaşını Ukrayna halkı ödemektedir. Emperyalist-kapitalist sistem derinleşen krizini aşabilmek için dünden daha çok savaşlara, yıkımlara sarılacak ve zorunlu göç sorunu azalmak bir yana daha fazla artacaktır. Göç sorununu yaratan emperyalizme ve şovenizm zehrine karşı, asıl düşmanı hedef alarak mücadele edelim.