[responsivevoice_button voice=”Turkish Male” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Newroz zalim Dehak’a karşı Demirci Kawa’nın ocağından alınan ateş ile halkın isyana durmasıydı. O gün bugündür Newroz ezilenler için zalimlere karşı başkaldırının ve isyanın adı oldu. Asur şehir devletinde Demirci Kawa’nın önderliğinde bir araya gelen halk, zulümkâr Dehak’ın düzenine karşı ayaklandı ve nihayetinde bu tiranı devirdi. Newroz’u mitolojik bir anlatım ötesine taşıyan şey de tam olarak budur. Newroz bu anlamıyla tarihsel olarak zulme karşı başkaldırının simgesi olarak bilinçlerde yerini aldı. Başta Kürt ulusu olmak üzere Ortadoğu halklarının tüm isyan anlatımlarında Demirci Kawa’nın ateşinin kıvılcımlarını görmek mümkündür. Newroz’a özünü veren başkaldırı ruhu insan zamanlı tarihte devinimin katalizörü görevini gördü. “Şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi (“yani yazılı tarih” diye ekler Engels, çünkü ilkel komünal toplumların varlığı söz konusudur-bn-) sınıf savaşımları tarihidir” diyordu Marks. Newroz da tarihin her kesitinde sınıf savaşımının bir sonucu olarak patlak veren meşru isyanlardan “yalnızca birinin” mitleşmesidir. Kuşkusuz köhnemiş, zulümkâr sistemlere karşı meşru isyanları var eden koşullar bugün de vardır. Bu bağlamda Newroz ve isyan günceldir. Newroz’u bu sınıfsal gerçeklik içerisinde değerlendirmek modern isyanlar olan “proleter devrim” mücadelelerinin görevlerini anlamak adına önemlidir.
İSYAN NEDEN GÜNCELDİR?
Newroz ve isyan günceldir; çünkü içerisinde yaşadığımız emperyalist-kapitalist düzen dünya halklarına sömürü, açlık, yoksulluktan başka bir şey vadetmiyor. Asur şehir devletinde köle emeği üzerinde yükselen üretimin bir grup “seçkin”in elinde toplanması gibi bugün de işçi ve emekçilerin alın teri üzerinden palazlanan bir avuç asalağın çıkarları uğruna dünya halklarına ölüm, kan ve gözyaşı reva görülüyor.
Çürüyen kapitalizm yani emperyalizm ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel vb. olarak ömrünü uzatacak çareler ararken neoliberal politikalar da dahil her “çözüm” kaçınılmaz sonucu değiştirmemiştir. Çünkü bu düzen çürümüştür ve yıkılmaya mahkûmdur. Bu düzenin bir tarafında sefalet, açlık, gözyaşı ve kan varken diğer tarafında servet, sefahat ve şatafat vardır. Dolayısıyla bu iki uçtaki birikmenin sonucu olarak isyanlar kaçınılmazdır: Bu iki karşıtlıktan ibaret süreçler isyanla karakterizedir. Tarihin öğrettiği budur!
Emperyalist-kapitalist sistemin devrevi krizleri çoklu ve sıklaşan aralıklarla sürüyor. Mao’nun da ifade ettiği gibi bu krizlerinin periyotları kısalmaktadır. Son çeyrek yüzyıla baktığımızda yaşanan krizler bu tespiti doğrulamaktadır. Verili kriz, salgın ile beraber derinleşirken egemenler salgını da dünya halklarına ve işçi sınıfına dönük saldırının bir kaldıracı haline getirdiler. Bu süreçte açığa çıkan tablo emekçilere zam, yoksulluk, yüksek enflasyon, işsizlik ve baskıcı faşist uygulamalarla fatura edildi. Salgında ve sonrası süreçlerde vekalete dayalı bölgesel savaşlar sürmüş, emperyalist rekabetin keskinleştiği tüm alanlar çatışma sahası haline gelmiştir. Çatışmalı bölgelerde savaşlar, tehditler, kuşatıcı hamleler ve egemenlik rekabeti hız kesmeden sürüyor. Bugün en güncel hâli Rusya-Ukrayna savaşı olarak karşımıza çıkan emperyalist rekabet ve savaş iklimi dünya halklarına kan, gözyaşı ve göç yolları olarak yansıyor.
Tüm bu politikalar ve saldırılar emperyalist-kapitalist düzenin kitleler nezdinde sorgulanmasını getirmiştir. İleri bir bilincin önü olan bu sorgulamalar isyanlarla, kitlesel eylemlerle yüzeyde yansımıştır. Bu isyanlar her ne kadar emperyalist-kapitalist sistemi ortadan kaldıracak bir güce evrilmemişse de büyük alt-üst oluşların habercisi olması bakımından önemlidir. Kitleler bu anlamıyla bağırlarında önemli bir dinamik biriktirmektedir çünkü; “(…) yönetenler eskisi gibi yönetemiyor ve yönetilenler eskisi gibi yönetilmek istemiyor.”
Dünyada ve özellikle de devrimin fırtına merkezleri olan Türkiye gibi yarı feodal, yarı sömürge ülkelerde devrimci durum yükselme eğilimindendir. Her cephede tam bir bunalım ve kriz hali yaşayan Türk hâkim sınıfları ve onun dümenindeki temsilcileri AKP-MHP faşist bloğu, bu krizli yapıyı çeşitli hamleler ile süreci lehine dönüştürecek müdahaleler yapıyor. Faşist diktatörlük iç ve dış politikadaki hamlelerinden istediği sonuçları alamazken derinleşen açmazlarla karşı karşıyadır. İçteki sorunlar ve krizli yapı dış politikada çarpan etkisi yaratırken buna karşın geliştirilebilecek manevralar iyice sınırlanmıştır. Emperyalizmle uşaklık temelindeki ilişkinin bir sonucu olarak ekonomik krizin etkisiyle dış politikada hamasi söylemlerden öteye gidemeyen, emperyalistler arası çelişkilerden ancak kırıntılar toplayan bir faşist diktatörlük gerçekliği söz konusudur.
Tüm bu tablo içerisinde krizleri çözmek adına faşist saldırganlık tırmandırılmıştır. İşçi ve emekçilerin hakları gasp edilirken, Kürt halkına dönük acımasız bir ulusal baskı ve imha konsepti izlenmektedir. İşgal operasyonlarıyla Kürt ulusal kazanımlarına yönelik “boğma” girişimleri sürdürülürken diğer yandan şovenizm kampanyaları bu süreçlere eşlik etmektedir. HDP’ye dönük kapatma davası ve milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması ile de Kürt ulusal demokratik mücadelesi sürekli bir kuşatma ve saldırı altındadır. Ne var ki tüm bu saldırı furyasına karşı isyan ve direniş dindirilememiştir. Kawa’nın isyan ateşine kaynaklık eden toplumsal koşullar bugün de varlığını korurken modern Dehaklara ve onların düzenine karşı meşru olan isyanın son bulması kuşkusuz mümkün değildir.
NEWROZ’DAN ÖĞRENELİM
Bu çürümüş, köhne düzene karşı varlığını sürdüren meşru isyan dalgası isyanın öznesi olan halk, sınıf ve tabakaları daha ileri bir bilince taşımıştır. Bu isyanlar tarihsel bir birikime yol açarak modern Kawa’larını yaratmış ve en ileri en gelişmiş örgüt biçimini yani kendi politik örgütlenmesini, işçi sınıfı partilerini yani komünist partilerin kuruluşuna esin kaynağı olmuştur. İşte bu KP’ler önderliğinde isyanlar; işçi sınıfının “son isyanı” olan proleter devrim mücadelelerinin bir parçası haline getirilmiştir. Kaypakkaya yoldaşın “Komünist devrimciler, tarihi devrimci mücadelede bir silah haline getirilmesini bilirler.” sözlerini tekrar anımsayalım. Newroz’u yani isyanın gününü bu bütünlük ve tarihsel bağlamı içerisinde kavramak onunla proleter devrimin bağını kurarak ilişkilenmek kuşkusuz komünistler için önemlidir. Bu ilişkiyi güçlü kurduğumuzda Newrozların yani meşru halk isyanlarının Yeni Demokratik Devrim ile bağını da güçlendirmiş olacağız.
Bin yıllar öteden Demirci Kawa’nın kıvılcımlarına, Dehaklara karşı dağlardan yükselen başkaldırının meşalelerine, emekçilerin fabrikalardan yükselen sloganlarına, Kürdistan’ın bütün parçalarındaki Newroz ateşinden yükselen isyan zılgıtlarına kulak verelim. İsyanlardan öğrenelim, devrimci mücadelemizin parçası olarak Newroz’u örgütleyelim, isyanı her tarafa yayalım. Gelen bahar ve zaferin muştusu Newroz Türk-Kürt ezilen milliyet ve inançlardan tüm emekçilerin isyanının sesidir. Newroz’u emekçi halkın isyan, özgürlük ve eşitlik çığlığına dönüştürelim. Öfkemizi ve isyanımızı örgütleyerek sömürü ve zulüm düzeninin üzerine Kawalaşarak yürüyelim!