HABER MERKEZİ- Iğdır S Tipi Hapishanesi’nde adli suçlardan tutukluyken 20 Şubat günü şüpheli bir şekilde yaşamını yitiren Sezer Alan, ailesiyle ölümünden 1 gün önce yaptığı son görüşmede, ölümünden hapishane yönetiminin sorumlu olduğunu söyledi.
Iğdır S Tipi Hapishanesi’nde tutulan adli tutuklu Sezer Alan, 20 Şubat günü cezaevinde şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. 2011 yılında İzmir’de tutuklanan Sezer Alan, daha sonra çeşitli suçlardan kaynaklı hüküm giydi. Önce Buca Kırıklar F Tipi’ne gönderilen Alan, daha sonra Şakran, Menemen, Ödemiş ve Elazığ’a sürgün edildi. Alan, son olarak 2021 Ağustos ayında Iğdır S Tipi Hapishanesi’ne gönderildi. Gittiği her hapishanede psikolojik baskı ve fiziki şiddet gördüğünü ailesine aktaran Alan, ailesiyle son olarak 19 Şubat günü görüştü. Bu görüşmeden 1 gün sonra aileyi arayan hapishane yönetimi Alan’ın intihar ettiğini söyledi. Ancak Iğdır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ölümü “şüpheli ölüm” olarak kayıtlara geçti.
Sezer Alan’ın ailesi, İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi’nde şüpheli ölümüyle ilgili basın toplantısı gerçekleştirdi. Toplantıda konuşan anne Selma Karadere, oğlunun gittiği her hapishanede gardiyanlardan baskı ve şiddet gördüğünü söyledi. Devletin hapishanelerde yaşanan şiddeti görmezden geldiğini belirten Karadere, “Oğluma psikopat diyerek oradan oraya sürdüler. Bende Adalet Bakanlığına çok dilekçe yazdım. Ama bir yararı olmadı. 7 yıldır oğlumun yüzünü görmedim. Oğlum sürekli görüş yasağı olduğunu söylüyordu. Oğlumun verdiği dilekçeleri okuyup baskıyı daha fazla arttırmışlar. Verdiği dilekçelere hiçbir cevap verilmiyordu. Çoğu zaman dilekçeleri işleme bile alınmamış. Her telefonda ‘Anne hakkını helal et. Bana çok psikolojik baskı yapıyorlar. Bana bir şey olursa hakkımı ara’ diyordu. Oğlumu sürgün gönderdiklerinde haber bile vermiyorlardı. Aylarca konuşamadığım oluyordu” dedi.
‘OĞLUM ZAYIF BİRİSİ DEĞİLDİ’
Oğluyla yaptığı son konuşmayı anlatan Karadere, “Son konuştuğum gün yine ‘Anne ben öleceğim. Benim hakkımı ara. Dayanamıyorum artık’ dedi. Kardeşleri cezaevini aradı ama bir önlem almadılar. Oğluma sürekli hakaretler ediyorlardı. Oğlumun hakkını sonuna kadar arayacağım. Oğlum kendisini öldürecek kadar zayıf birisi değildi. Ama ona çok baskı yapıldı. Öldükten sonra oğlumun cenazesi Iğdır Devlet Hastanesinde kaldı. Maddi durumum iyi olmadığı için cenazeyi almaya gidemedik. 3 gün sonra savcılığa faks çektik, cenazesini öyle verdiler. Siyasetçiler birbirlerini eleştirmeyi bıraksınlar. Yoksul insanların evine ne giriyor, cezaevlerinde neler oluyor biraz da bunlarla ilgilensin” diye konuştu.
AİLEYE BİLGİ VERİLMİYOR
Daha sonra konuşan kardeşi Yasemin Alan ise, kardeşinin ölüm sebebine dair hiçbir bilgi verilmediğini aktardı. Kendilerine otopsi ve ölüm raporunun verilmediğini söyleyen Alan, “Sadece kardeşime ‘boğazına poşet geçirip, öldü’ demişler. Savcılığı arayıp ‘Ölüm nedeni nedir’ diye sorduğumuzda bize bilgi verilmedi. Kardeşim zaten cezasını dört duvar arasında çekiyordu. Neden gardiyanlar özellikle böyle davranıyordu” diye tepki gösterdi.
Kardeşi için İzmir’de tekrar otopsi yapılmasını istediklerini kaydeden Alan, kendilerine olumsuz cevap verildiğini ifade etti. Ailesi olarak kardeşinin neden öldüğünü merak ettiklerini ifade eden Alan, “Savcılığı aradığımızda ‘neden bu kadar üsteliyorsunuz. 6 ayda 5 senede çıkar’ diyorlar. Otopsi geç çıkabilir ama ölüm raporunun gelmesi gerekiyor. Cinayet şüphesi olduğunu söylüyorlar, eğer böyleyse haklarında davacıyız. Ölüm sebebi intihar değil de cinayetse cezalarını çeksinler. Kardeşimi kim, ne şekilde öldürdüyse cezalarını çekmelerini istiyoruz. Hiçbir anne, baba, kardeş böyle bir acıyla karşılaşmasın” diye konuştu.
‘ÖLÜMÜMDEN CEZAEVİ YÖNETİMİ SORUMLU’
Sezer Alan, ölümünden bir gün önce annesiyle yaptığı telefon görüşmesindeki 4 dakikalık ses kaydında şunları söyledi: “Bu kurumda Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı’nın bizlere vermiş olduğu kanuni haklarımızın uygulanmasını talep ettiğimiz halde olumlu cevap alamadık. Grup öğretmeni tarafından yalan beyanlarda bulunuyormuşum gibi üzerime ifade verildi. Bu kendimi kesmeme, ardından ölüm orucuna girmeme sebep oldu. Bundan da başta kurum 1’inci müdürü sorumludur. Benim ölümümden kurum amiri, cezaevi yönetimiyle kurum öğretmeni sorumludur. Bunlar beni intihara yönlendirme işlemi uyguluyor. Kendisini Pazar günü saat 11’den itibaren ulaşmaya çalışmış, kurum vardiya baş memuru ile görüşmüştüm. Kurum vardiya baş memuru ile görüşüp ‘hafta içi dilekçe yazsın görüşelim’ demiş. Zaten hafta içinde yazmış olduğum bir sürü dilekçe var. Hiçbirine cevap verilmedi.
‘KENDİMİ ÖLDÜRECEĞİM’
İki gündür idrarımdan kan geliyor. Sancı yapıyor. Elden, ayaktan düşeceğim farkında değiller. Bugün kendime öldüreceğim. Ölümümden bu kişiler sorumludur. Adalet Bakanlığı ve Cumhuriyet Başsavcılığına duyurmak istedim. Bu kurumda bulunan bütün eşyalarımı ve Elazığ’da kalan eşyalarım var. Onları da iste. Anne böyle bir şey yaşatmak istemezdim. Ben normalde sabrı olan bir insanım. Ama ağzımdan bir kelime çıktığı zamanda dönmem. Ant içtim. Sen gereken yerlere başvur. Arkasını araştır. Gereken yerlere ulaş. Ben yasal olmayan hiçbir şey istemedim. Yasal haklarımı istedim. Şahsi hiçbir kazanç elde etmek istemedim. Böyle söylemlerde kendilerini haklı çıkarmak istiyorlar. Bunların hepsi Adalet Bakanlığı Ceza İnfaz Müdürlüğü Kanununun 63’üncü maddesinde olan haklarıma bakarak haklı isteklerde bulunduğum anlaşılacaktır.” (MA)