Genel siyasi çizginin özele uyarlanması ve bu uyarlama ile oluşan bilincin genele yayılması komünist çalışmanın, dolayısıyla kitleleri devrim için örgütlemenin temel biçimidir. Hareketimizin temel çalışma biçimi bu olduğuna göre bunun ilkesi üzerinde önemle durmak gerekir. Bu hareketin ilkesi teori ile pratiğin birliğinden ileri gelecek biçimde teorinin pratiği belirlemesi, değiştirmesi, belli bir ideolojik tutuma göre ilerletmesidir; Lenin’den alacak olursak “devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz.” ilkesidir.
Devrimin kendiliğinden gelişen bir hareket olduğu fikri; bilinen adıyla kendiliğindencilik proleter hareketin kendini özenle koruması, hatta savaş açması gereken bir fikir olarak varlığını tüm komünist hareket boyunca, onun yanı başında sürdürmüştür. Bunun basit bir kitle kuyrukçuluğu fikri olduğu, dolayısıyla rahatlıkla kavranıp alt edilebileceği söylenebilir. Ancak o asla bundan ibaret değildir. Böyle düşünmeyen ya da kendini bu biçimde ortaya koymayan çok sayıda “kendiliğindenci” anlayış vardır. Bu nedenle biz meseleyi “devrimci teorinin önemini yadsıma” ya da “kavrayamama” şeklinde değerlendirmek yanlısıyız; böylece kendimizdeki sorunların kaynağına da parmak basmış olacağımızı düşünüyoruz.
BÜTÜNCÜLLÜĞÜ YADSIMAK KARŞI DEVRİME YOL AÇAR
Devrimci teoriyi kavramayan, devrimci teoriden şu veya bu düzeyde bihaber olan her anlayış sonuç olarak devrimi kendiliğinden bir hareket derekesinde anlar. Komünist hareketin kendisinde yaşanan geriliklerin veya yetmezliklerin de gene kendiliğindencilik, yani devrimci teoriden, hareketin genel siyasi çizgisinden uzaklık olarak değerlendirilmesi gerekir. Devrimci teorinin somutlaşacağı her çalışma, her örgütlenme, her politika o özgülde devrimin gerçekleşmesiyken devrimci teorinin dışına çıkan her çalışma, örgütlenme ve politika devrime değil, nihayetinde karşı devrime hizmet eder. Burada kullandığımız “karşı devrime hizmet” kavramı doğrudan karşı devrimcilik yapmak anlamında değildir; bu kavram devrimin gerçekleşmesine karşıtlık içeren her şey anlamında kabul edilmelidir. Bununla devrimci teorinin önemine dikkat çekmek istiyoruz. Diyalektik analiz yönteminden biliyoruz ki bir süreçteki tüm unsurlar nihayetinde o sürecin ya eskiyen, dolayısıyla yenilen ya da yeni, dolayısıyla kazanacak olan tarafın unsurlarıdır. Süreçteki bir unsur bakımından “iki tarafı da kendinde taşıyor” olmak o unsurun sonuçta iki zıt yönden birine hizmet edeceği gerçeğini değiştirmez. Kuşkusuz zıt iki yön de karşıtı olan şeyleri etkiler; dolayısıyla devrimci taraf karşı devrime hizmet halinde olan her şeyi etkiler ve bunların birçoğunu kendi tarafına çeker, dönüştürür; bunun özellikle devrimci düşünüşün işi olduğunu unutmamak gerekir. Devrimci düşünüş devrimci teori üretir ve devrimci teori süreci bütün olarak kavramayı başarandır.
Devrimci teorinin somutlaşacağı yerin genel siyasi çizgi olduğunu daha önce belirtmiştik. Genel siyasi çizgi bütüncül bir bakışın ürünüdür; bütüncül bakışın ürünü olduğu gibi, kendisi de bütüncüldür. Bu anlamda genel siyasi çizgi bütün alanlar için geçerlidir. Onun devrimin karakteri, önderliği, ideolojisi hakkında içerdiği tüm fikirler, anlayış ve yaklaşımlar her alanda uygulanabilirdir ve hatta uygulanmalıdır. Ancak böyle bir bütünlüklü uygulama olduğunda gerçek bir komünist örgütlenmeden ve tabii ki devrimi örgütleyebilen, sonuna kadar devrimci bir yapıdan söz edilebilecektir.
Bütünlüklü yaklaşımdan kastımızın ne olduğunun anlaşılması son derece önemlidir. Devrimin güçlerini proleter sınıf bakış açısıyla, dolayısıyla bu bakış açısına uygun tek merkezli bir örgütlenme ile birleştirmek ve devrime seferber etmek bütünlüklü yaklaşımın somut karşılığıdır. Devrimin güçlerinin bulunduğu tüm alanlar, etnik veya cinsel kimlikler fark etmeksizin aynı bakış açısından ve aynı merkezden, devrimin gereksinimlerine göre değerlendirilir ve örgütlenirler. Bolşevik örgütlenmenin temel özelliklerinden, ilkelerinden biridir bu. Bunu yadsıyan yaklaşımların Bolşevik örgütlenmeden uzaklaştıkları da açık olmalıdır. Çünkü Bolşevik örgütlenme anlayışı aynı bakış açısından hareketle tüm güçlerin devrim için örgütlenmesi anlayışıdır. Lenin’in “profesyonel devrimciler örgütü” kavramı ya da “az ama öz olsun” söylemi bu anlayışın bir ürünüdür. Belli bir bakış açısıyla hareket eden ve aynı merkezden yönetilen bir devrim hareketi ancak profesyonel devrimcilikle mümkündür.
Genel siyasi çizginin önemi kendisini burada gösterir. Bir genel siyasi çizgi olmadan, yani devrimin genel içeriği ve hedefleri, ilkeleri, genel yolu oluşturulmadan tek merkezli ve belli bir bakış açısıyla hareket eden bir örgütlenme yapmak olanaksızdır. Bunları sağlayacak olan genel siyasi çizgidir ya da bunlar genel siyasi çizginin varlığında, onun yatağında gerçekleşebilir.
ÖZEL OLANI GENEL İÇİNDE KAVRAYALIM
Mesele böyle konduğunda alanların özgünlüklerinden kaynaklanan özel sorunların, özel çelişkilerin bu bütüncül yaklaşıma dahil edilmediği düşünülebilir. Oysa bunun tam aksidir doğru olan. Alanların özgün sorunları, özel çelişkiler ancak bütünlüklü yaklaşım içinde devrimci bir çözüme kavuşabilir. Başka türlü ifade edersek: proleter devrimin gelişimi tüm toplumsal sorunların çözümünü ya sağlar ya da bu sorunların çözümleri önündeki engelleri kaldırır, böylece onları çözüm yoluna sokar. Proleter devrimi komünist fikrin gerçekleşmesi, toplumsal süreçlerin yeni olana uygun değişmesi olarak anlamak; bunun diyalektik materyalizmi toplumlara uygulamakla aynı anlama geldiğini bilmek; proletaryanın kurtuluşu ile birleşen tam kurtuluşun sınıflı toplumlara ait tüm çelişkilerin çözümünü içerdiğini kavramak burada önem kazanır. Komünist hareketin örgütlenmesinde burada göstermek istediğimiz kapsamın belirleyici bir önemi vardır. Komünist hareket içinde neden çok merkezliğe yol açacak hiçbir ayrıksılığa yer olmadığı ancak bu kapsamla beraber öğrenilebilir. Proleter devrimci hareketin kapsamının veya proletaryanın toplumsal devrimler sürecinde oynadığı ve önümüzdeki onlarca yıl oynamaya devam edeceği rol üzerine yapılacak yetkin bir çalışma bütün bu devrimler sürecinde MLM’nin kumandada olması zorunluluğunun önemini, dolayısıyla tek merkezli olmanın da zorunluluğunu anlamamızı sağlar. O günümüz toplumlarına ait, dolayısıyla onların tarihten gelen tüm özelliklerine, çelişkilerine de vâkıf bilimsel bir öğretidir. O sadece bir sınıf hareketi değildir; onu işçi sınıfının kendiliğinden hareketinin ürünü olmadığını Lenin yıllar önce yaptığı derinlikli ve muazzam tartışmalarla Marks ve Engels’ten sonra, ama özellikle onlara dayanarak etraflıca ortaya koydu. Bugün MLM düzeyine varmış olan Marksizmi o, bilimsel sosyalizmle işçi sınıfı hareketinin birleşmesi olarak tanımladı; dolayısıyla bilimsel düşünüşü, onun tüm sorunlara uyarlanabilir bilim niteliğini bu tartışmada öne çıkarıyoruz. MLM bir ideoloji olduğu kadar aynı zamanda bir bilimdir, diyoruz. Bilimin alanlara özgü niteliği nasıl ki alanların özgünlüklerinden kaynaklı olarak genelden ayrı olamazsa devrimci hareketin örgütlenmesinde de özel ancak genel içinde anlaşılabilir, kavranabilir ve değiştirilebilir. Özel olan ancak bütün içinde, bilim yoluyla anlaşılabilir, çözümlenebilir ve dönüştürülebilir.
ÖZNE ÇÖZÜM GÜCÜ OLANDIR
Bütünlüklü yaklaşım dediğimiz şey MLM’nin bir tarih ve dolayısıyla toplum bilimi olarak bütün alanlarda uygulanabilirliğini içerir. Toplumda hiçbir sorun ve alan yoktur ki MLM’nin kapsamı dışında olsun, onun dışında tam olarak çözülebilsin. Bu demektir ki bütün toplumsal alanlara özgü olarak MLM’nin geliştirdiği ve geliştirebileceği devrimci politikalar, çözüm anlayışları vardır. Dahası MLM bize bütün alanlardaki sorunların ve çelişmelerin proleter devrim hareketinin bir parçası olarak kavranmasını ve bu harekete bağlı olarak çözülmesini veya çözüm yoluna sokulmasını öğretir. Bütün alanlarda MLM’yi uygulamalıyız; başka hiçbir şeyi değil.
MLM’yi uygulamanın öznesi kimdir?
MLM komünist hareketin ideolojisi ve teorisidir; dolayısıyla özne komünist harekettir. Bütün alanlar için aynı çizgide hareket eden ve aynı ideolojik tutumla tavır takınan bir hareket. Bu onun devrime önderlik niteliğinin somutlaştığı durumdur. Devrime önderlik etmek ancak bu ideolojik tutum içinde olduğunda ve aynı çizgiye bağlı bütünlüklü bir hareketin unsuru olabildiğinde geçerli olabilecektir. Komünist partisini bu niteliğinden koparmak onun önderlik görevini parçalamaktan başka bir sonuç doğurmaz.
Komünist hareketin veya komünist partinin mutlak bir irade, salt bir varlık olmadığını; Mao Zedung’un Marksist felsefeye yaptığı katkının bir kazanımı olarak partinin de bir çelişki olarak kavranması gerektiğini, dolayısıyla onun da “kendisi olmayan”la birlik halinde olduğunu daha önce açıklamıştık. Komünist partisinin bu özelliğinin onun çok merkezli, yekpare hareket etmeyen bir yapı olarak kavranmasına yol açmaması gerektiğini de ayrıca bilmeliyiz. Mao Zedung’a güya Stalin ve Lenin’in parti anlayışından hareketle olumsuz eleştiriler yapanların anlayamadığı şey tam da burada kendini gösterir. Mao Zedung’un çelişki yasası üzerine yazdıklarını partiye uyarladığımızda onun partide yekpareliği yaratmanın ve sürdürmenin, tek merkezli bir yapı inşa etmenin yolunu berrak biçimde açıkladığını görürüz. Partinin kendi içinde sürekli bir mücadele vardır; bu mücadele tek merkezli olmak, yekpare hareketi üretmek yönündedir. Bunu başarmak ancak komünist çizginin sürekli üretilmesiyle mümkündür. Eğer bu başarılamıyorsa ya da yerleşik olan bu değilse komünist partinin Bolşevik niteliği zayıftır ve komünist çizginin üretiminde sorun vardır.
Komünist partisinin yekpare hareket eden, tek merkezli olan yapısının kaynağı, daha önce de açıkladığımız gibi onun komünist nitelikteki genel siyasi çizgisidir. Bu çizginin genel varlığı temeldir ama kesinlikle yeterli değildir. Mao Zedung’un vurguladığı gibi “kavramak yapmaktır,” yani değiştirmektir. Bu da genel siyasi çizginin gerçekleşmesine karşılık gelir ve nihayet aynı çizginin gerçekleşerek tamamlanmasına. İşte bu noktada genelin özele uyarlanması konu edilmelidir.
Nedir geneli özele uyarlamak?
Bu, özelin özgünlüğüne yönelik bir çözümlemeyle birlikte genelin ilkesini, hedefini, çözümlemesini özgünlüğe hâkim kılmaktır. Özelden kaynaklanan hiçbir şey bunun yerini alamaz. Çünkü özelin niteliği buna uymaz; özelde hâkim olan eskidir, eskinin ilkesi, karakteri ve çözümleridir. Genel siyasi çizgi bakımından bunlar alt edilmesi gereken geriliklerdir. Özel olandan gelen tüm şeyler sonuçta mevcuda hâkim olan gerici bakış açılarında ya da genel siyasi çizgimizde hâkim olan proleter bakış açısında temsil edilir. Bu temsil, hiçbir zaman onların yerini alacak nitelik taşıdıkları anlamında gelmez. Sonuçta onlar özeldir ve genel onları kapsayan niteliktedir.
Alanların özgünlükleri hakkında yazılırken, tartışılırken bazen tam da bunun ihmal edildiğini görüyoruz.
HER ÖZEL İKİ İDEOLOJİDE SOMUTLAŞIR
Özel hakkındaki yorumlar onun genelle aynı nitelikte ele alındığını veya bunun olanaklı olduğunun savunulduğunu gösteriyor. Oysa sınıflı toplum analizinde nihai olarak iki sınıftan ve bu iki sınıfta gerçekleşen iki ideolojiden söz ettiğimiz açıktır. Bu iki ideoloji dışında bir bakış açısı olduğunu ileri sürmek sınıflı toplumun yapısından, dolayısıyla tarihten bihaber olmaktır. Burjuvazinin egemenlik sürecini nasıl ki biz üretim araçlarının gelişmesinden bağımsız ele alamıyorsak ve bunu kapitalizmin daha yoğun sömürü, daha büyük talan, hatta yağma, kültürel ve çevresel yıkımlara rağmen toplumun sınıfsız topluma doğru hareketi olarak kavrıyorsak iki ideolojinin tüm şeyleri belirleyen nitelikte olduğunu da aynı kesinlikte görüyoruz. Alanlardan, farklı toplum kesimlerinden kaynaklanan tüm çelişkiler, dolayısıyla hareketler veya fikirler iki ideolojide gerçekleşirler: ya proleter ideolojide ya da burjuva ideolojide.
Bu bizim için alanların, farklı toplum kesimlerinin özgünlüklerinin olmadığı anlamına gelmez. Her şey kendine özgüdür, özeldir; böyle olduğu için de ayrıca çözümlenmelidir. Bunlardan bazıları elbette diğerlerinden daha önemli, bütüne karşı etkili, dikkate değerdir. Hiçbir şey tamamen aynı olmadığı gibi hiçbir şeyin önemi de aynı derecede olmaz.
Örneğin tüm toplumlarda proletarya, proletarya içinde de ağır sanayi proletaryası en özel ve önemli olandır. Çünkü sınıflı toplumun nihai sonunu belirleyen güç onun üretimdeki yerinden gelir. Sınıflı toplum onun egemenlik sürecinin sonunda tamamlanabilecektir. Diğer tüm toplum kesimleri de özellikleri bakımından ve elbette toplumsal ilerlemedeki nesnel konumları ve tutumlarıyla birlikte değerlendirilir ve bunlarla önemlerine göre ilişkiler kurulur. Eklemeliyiz ki bu ilişki kurulmak zorundadır da. Bu ilişkiler kurulmadan devrim yolunda ilerlemek olanaksızdır.
Burada konu ettiğimiz genel siyasi çizgi aynı zamanda önderlik yeteneği bakımından belirleyicidir. Kitlelere devrim yolunda önderlik etme yeteneğinin biricik kaynağı doğru genel siyasi çizgidir. Komünist partisinin proletaryanın en gelişkin politik örgütü olmakla birlikte o sınıfın yegâne örgütü değildir ve devrim de sadece komünist partiyle tamamlanacak bir süreç değildir. Partinin bir önderlik gücü olduğunu söylediğimizde onun bütün diğer devrim güçlerini birleştirecek unsur olduğunu ve ancak bunu başaracak derecede geliştiğinde görevlerini yerine getirebileceğini de söylemiş oluyoruz. Özetle parti örgütünden ibaret bir devrim süreci asla söz konusu olmamıştır ve bundan sonra da olmayacaktır. Proletarya, partisi olmadıkça bir öncü politik güç olamayacağı gibi o bundan başka örgütlerin de varlığına muhtaçtır; muhtaç olmaktan öte o bunları yaratmaya mahkûmdur. Onun kaçınılmaz mücadelesi bu örgütleri üretmesini, geliştirmesini sağlar. Sendikalar, kooperatifler, çeşitli türden fabrika örgütleri, dernekler, devrimin örgütlenmesine, dolayısıyla partiyle de doğrudan ilişkili olmak üzere devrimci mücadele örgütleri vs. hemen akla gelebilecek örgütlerden bazılarıdır. Bütün bunların parti tarafından birleştirilmesi, devrim sürecine dahil edilmesi, bu anlamda geliştirilmesi gerekir. Bunun için gerekli olan şey genel siyasi çizgidir. Ancak böyle bir çizgi varsa ve bu çizgi sınıf mücadelesinin bütün alanlarında aynı tutarlılıkta yaşama geçiriliyorsa söz konusu örgütlerin oluşmalarına katkı sunmak da dahil gelişmeleri ve belli bir sonuca doğru ilerlemeleri olanaklıdır. Sayısız ve çeşitli türden bu gibi örgütlerin varlığı toplumların zengin çeşitliliğinden kaynaklanır. Etnik, siyasi, cinsel, kültürel, ekonomik, coğrafik farklılıklar çeşitliliğe yol açar. Tüm bunların birleşebilmesinin koşulunu komünist partisinin doğru siyasal çizgisi oluşturur.
HALKI BİRLEŞTİRME GÖREVİNE SARIL
Komünist partisinin bu örgütleri birleştirmesi onun genel siyasi çizgisinden ileri gelen önderlik yeteneğinden kaynaklanır. Öncelikle bu örgütlerin her birinin beslendiği kaynaklar, varlıklarına neden olan çelişkiler, sorunlar, eğilimler, amaçlar komünist partisinin genel siyasi çizgisi açısından da olduğu gibi devrimin nesnel bir gereklilik, bir zorunluluk olduğu gerçeğini içerir. Yani bu örgütlerin doğru bir analizi bize devrimin bu örgütlerin her bir alanı bakımından gerekli olduğunu gösterir. Genel siyasi çizginin bu alanlardaki çelişkilerin ve dolayısıyla sorunların çözümünde veya çözüm yoluna sokulmasında belirleyici olması komünist partisinin bu örgütleri birleştirme yeteneğini içerir. Genel siyasi çizginin doğruluğu, teori ile pratiğin birliği bu örgütlerin komünist partisi önderliğinde birleşebilmesinin koşuludur.
Bütün düzenlemelerde ve yeniden örgütlenmelerde dikkat edilmesi gerekenin genel siyasi çizgi doğrultusunda komünist partisinin önderliğinin gerçekleşmesi olduğunu unutmamak gerekir. Alanları bu önderliğin dışında ele almaya götüren her yaklaşım teori ile pratiğin birliğinin, genel siyasi çizginin rolünün yadsınmasını içerir.
Stalin’in şu tespiti yıllar öncesinde konan, burada anlatmaya çalıştığımız aynı ilkenin doğruluğunu ifade etmektedir.
“…. sayısı bu kadar kabarık olan bu örgütlerin yönetim birliği nasıl gerçekleştirilecektir? Bu örgüt çokluğunun, yönetimde dağınıklığa yol açmayacağının garantisi nerdedir? Denebilir ki, bu örgütlerin her biri, kendi özel alanında faaliyet göstermektedir ve dolayısıyla bunlar birbirlerine engel olamaz. Bu elbette doğrudur. Ama bir tek sınıfa, proleterler sınıfına hizmet ettiklerine göre, bütün bu örgütlerin faaliyetlerini bir tek doğrultuda yürütmeleri gerektiği de doğrudur. O zaman şu soru ortaya çıkıyor: Bütün örgütlerin çalışmalarında izlemeleri gereken bu çizgiyi, bu genel doğrultuyu kim belirler? Gereken deneyime sahip bulunduğu için, yalnız bu genel çizgiyi hazırlamaya yetenekli olmakla kalmayan, aynı zamanda yeterli otoriteye de sahip bulunduğu için, bütün bu örgütleri, yönetim birliğini sağlamak ve aykırı hareketleri gidermek üzere bu çizgiyi uygulamaya sevk etmeye yetenekli olan o merkezi örgüt nerededir?”
Bu örgüt, proletaryanın partisidir.” (Leninizmin Temelleri, s: 111-112)
Şunu özellikle vurgulamalıyız: kitleler çeşitli biçimlerde örgütlenmeye, bir araya gelmeye ihtiyaç duyarlar ve bu çoğunlukla gerçekten haklı, demokratik ve devrimci sebeplere dayanır. Komünist partisinin bu örgütlenmelere, -daha derinden belirtmek gerekirse- bu örgütlenmeleri doğuran sebeplere asla duyarsız değildir ve olamaz. Bu alanlara özgü örgütlenmek de dahil çeşitli biçimlerde bu örgütlenmelerle, daha derini belirtirsek bu örgütlenmeleri doğuran sebeplerle ilişkilenmeyi bir sorumluluk kabul eder. Bu noktada söz konusu ilişkilenmeyi komünist partisinden doğru gelişen, genel siyasi çizginin kılavuzluğunda gerçekleşen, onun örgütlenme ilkeleriyle hayat bulan bir ilişkilenme olarak kavramak ve uygulamak belirleyicidir. Komünist partisi bakımından tüm alanlar proletaryanın çıkarları bakımından ele alınır, değerlendirilir ve örgütlenirler; çeşitli alanlarla ve örgütlerle de bu bakımdan ilişkilenilir. Toplumsal çelişkilerin çözüm gücü hiçbir zaman proletaryanın bakış açısı dışında, ondan ayrı bir şekilde, herhangi bir başka öznede bulunmaz. Buradaki belirleyici kavramın proletaryanın bakış açısı olduğuna dikkat çekmemiz gerekir.
Çelişkilerin, sorunların öznesi olan kesimlerin, bunları yaşayanların çözüm gücü olduğunu ileri sürerek bu kesimlerin bakış açısının da sürecin önderliğinde yer alabileceğini iddia etmek komünist partisinin genel siyasi çizgisinin bütünlüğü ve tekliği ile uyuşmaz. Bu kesimlerin bakış açısında elbette proletaryanın çıkarlarıyla, bakış açısıyla uyumlu unsurlar olur ve olacaktır; ne var ki bütün halinde bunlar kavramaya ve temelden değiştirmeye yetmezler. Bilimin biricik yolu vardır ve onu proletaryada temsil bulan MLM içermektedir. Dolayısıyla sorunların özneleri ancak komünist partisinin önderliğini kabul ettiklerinde, onun etrafında ve siyasi önderlik düzeyleri gelişip onunla birleştiklerinde çözümlerin de öznesi olabilirler. Proletaryanın bakış açısından gelen çözümlerin yegâne kökten devrimci çözümler olduğu fikrini asla ihmal etmemeliyiz.
Proletaryanın bakış açısı dediğimizde teori ile pratiğin birliğini içeren, diyalektik materyalizmi uygulayan, sonuna kadar devrimci olma yeteneği gösteren MLM’den söz ettiğimiz asla unutulmamalıdır. Tabii ki bu bakış açısı nesnel olarak proletaryanın toplumların yeniden üretimindeki konumu ile uyumludur ve proletarya bu bakış açısının sürekli olarak üretilmesinin de esas kaynağıdır.
Komünist partisinin önderliği sorununun temel bir sorun olduğunu kavrayarak genel siyasi çizgi üzerinde yoğunlaşmak ve tüm alanlarla bu çizgi doğrultusunda ilişkilenmek bütün çalışmalarımızın özüdür. Devrim sürecini kavradıkça ve devrim için örgütlenmeyi başardıkça parti önderliğinin reddedilemezliği, yani zorunluluğu da ortaya konmuş olacaktır. Bunun için İbrahim’in çizgisini kavramak ve bu aynı çizgiyi her özel alan bakımından yeniden örgütlemek görevine sarılmak dışında bir seçenek yoktur. Bu görev komünist olan herkesin yani proleter bakış açısından beslenen MLM’lerin görevidir.