Sanat, varoluşundan günümüze kadar çeşitli roller üstlenerek toplumun gelişiminde önemli bir misyona sahiptir. Her dönem farklı bir işlevsellik kazandırılmaya çalışılarak ezen ve ezilenler cephesinde savaş aracı olmayı sürdürmüştür. Ezen ezilen çelişkisindeki keskinlik, sanat açısından da aynı antagonizmayı barındırır. Bu uzlaşmaz karşıtlık ilişkisindeki her çatışmada sanat açısından da keskin bir kılıca, namluya sürülmüş bir mermiye, pimi çekilmiş bir bombaya dönüşmek zorunludur.
Sınıf mücadelesi ya da siyaset tekdüze bir biçimden ibaret değildir. Burjuva ve proleter ideolojinin hayatın tüm noktalarında amansız savaşımı süreklidir. Bu durum çeşitli siyasal akımlar ya da argümanlarca örtülmeye çalışılsa da bu gerçekliğin bilgisi konumlanışımızı belirlemelidir.
PROLETER YA DA YENİ DEMOKRATİK KÜLTÜR
Yaşadığımız coğrafya azgın emperyalist sömürü girdabında, kapitalist ve feodal üretim ilişkilerinin iç içe geçtiği sosyal ve ekonomik bir yapıya sahiptir. Bu yapısal olgu bir toplumsal formasyon halini alarak kültürel ve sanatsal yapıla buluşmaktadır. Toplumun içerisinde yaşadığı ekonomik koşullar onun tüm düşünsel sürecini belirler. Bizim gibi yarı feodal- yarı sömürge ülkelerde kültürel ve sanatsal süreçler burjuva ve feodal kültürün en gerici özellikleriyle biçimlendirilirler.
Bilindiği üzere devrimci cephede kültür ve sanat tartışmalarına ilişkin en belirgin yaklaşım ‘proleter kültür’ temelinden şekillenmektedir. Zira yukarıda bahsini ettiğimiz ve yeni bir toplumsal formasyona dönüşen kapitalist üretim ilişkileri ve feodal üretim ilişkilerinin iç içe geçmişliği bu teorik ifadeyi toplumsal olgularla buluşturamamaktadır. Toplumsal gerçekliğe sirayet etmeyip, toplumsal somutluktan çıkmayan her teorik ve politik ifade devrim ve demokrasi mücadelesine katkı sunmaktan uzaktır. Nitekim yaşadığımız coğrafyadaki toplumsal, sosyal ve ekonomik koşullar üzerinden ifadesini bulabilecek içerik proletarya enternasyonalizmi taşıyan ulusal bir kültür ifadesinde kendisini bulabilir. Anti-emperyalist, anti-kapitalist, anti-feodal bir ulusal kültür ve proletaryanın enternasyonal kurtuluş mücadelesi birleştirilerek bu anlayışın teorik, politik ve pratik karşılıkları yaratılmış olur; Yeni Demokratik Devrim…
Emperyalizm; köleleştiren, toplumun tarihsel, ilerici yanlarını törpüleyen yok ve inkar eden bir karaktere sahiptir. Feodalizm ise, emperyalizmin amaç ve çıkarlarıyla birleşerek sömürü çarkının daha işlevli şekilde dönmesini sağlamaya odaklıdır. Bu iki olgu halkı tüm gerici unsurların içerisine çekerek hapsederler. Öyle ki, halkın direniş ve isyan kimliği silikleştirilmiş, toplumsal ve sınıfsal çelişkilerin parçası olmanın dışına çekilmiş, efendiler ve onların yerli uşaklarının boyundurukları güçlendirilmiştir. Yeni Demokratik Kültür ve bunun bir parçası olan sanat çalışmaları bu nesnelliğe hakim olmayı gerektirir. Toplumsal ve bireysel pratiklerin bütünü bu sürecin izdüşümüdür. Haliyle kültürel ve sanatsal çalışmalara bu dinamikler etkin eder, yönlendirir ve yer yer belirlerler.
Bu çalışmalara yön verecek, yöntem sunacak olan ise; proleter ideolojiyle donanmış bir kurmaydan başkası olamaz. Aksi farklı ideolojilerin gölgesini barındıran, esasta bir bütün halkın, emekçilerin çıkarlarına uzak kalkınmasına yol açar.
Temel sorunumuz proletaryanın kurtuluş bayrağını dalgalandırmaktır. Geri kalan içerikler ise bu bayrağı arşa yükseltmenin araçlardır. Haliyle bütün çalışmalar gibi kültür-sanat çalışmalarının teorik, politik ve ideolojik karakterini bu esasa dayandırmak zorundayız.
Bir Yeni Demokrasi Okuru