2003 yılında, ABD’nin daha sonra itiraf ettiği yalan gerekçelerle Irak’ı işgal etmesinin ardından bugüne bölgede sular durulmak bilmiyor. On binlerce insanın ABD tarafından katledilmesi bile bölgede tam anlamıyla hâkim olmasını sağlayamamış, işgale karşı örgütlenen gruplar ABD ordusuna ciddi kayıplar verdirmişti. Kendi iç kamuoyundan da ciddi tepkiler alan ABD emperyalizmi taktik değiştirerek mezhepler, aşiretler ve dini gruplar arasında çatışmalar yaratmış, bazı bölgelerde ise kısmi özerklikler (Irak Kürdistan’ı gibi) tanıyarak Irak’taki siyasi güçler arasında bölünmeyi sağlamıştı.
2003 yılından günümüze kendine bağlı kukla yönetimlerle süreci yönetmeye çalışan emperyalistler, yoksulluğun daha da derinleşmesi, hak ve özgürlüklerin günden güne kısıtlanması, işsizliğin çığ gibi büyümesi nedeniyle Irak halkının yükselen muhalefetine engel olamamışlardır. Pandemi öncesi 2019 sonunda Irak’ta çok ciddi sokak hareketleri gelişmiş, bu gelişen hareketlere mevcut hükümet hunharca saldırarak yüzlerce kişiyi öldürmüştü.
Irak Başbakanı Adil Abdülmehdi’nin ülkedeki hükümet karşıtı protestoların ardından istifa etmesiyle birlikte 2020 Kasım’ından sonra uzun süre ülkede hükümet kurulamadı. Aylar sonra Cumhurbaşkanı tarafından Hükümeti kurmakla görevlendirilen ve ABD’ye yakınlığıyla bilinen Ulusal İstihbarat Dairesi eski Başkanı Mustafa el-Kazımi de bekleneni veremedi ve gerilimin daha da tırmanmasına neden oldu.
10 Ekim günü yapılan erken seçimde 2019 sonunda aylar süren ve yüzlerce kişinin ölümüne yol açan işsizlik ve yolsuzluk karşıtı protestoların ardından yapılan ilk seçimdi. Protestoların ardından seçimler yaklaşık 6 ay erkene alınmıştı. Seçimlerin sonucunda Şii lider Mukteda es-Sadr’ın partisinin seçimleri kazandığı açıklandı. Ancak İran’a yakınlığıyla bilinen ve seçimlerde ciddi oy kaybı yaşayan bazı Şii milis grupların siyasi organlarının yer aldığı bir ittifak olan Fetih Koalisyonu, seçimlerde hile yapıldığı gerekçesiyle itirazlarda bulunup protesto eylemleri yapmaya başladı. Söz konusu eylemler kitlesel bir harekete dönüşmemiş ve katılım sınırlı kalmış olsa da Irak polisinin eylemlere saldırısı sonrası bazı göstericilerin çadırlarının yakılması ve dağıtılması, ayrıca iki göstericinin hayatını kaybetmesi sonrası milis gruplar ve Irak polisleri arasındaki gerginliği arttırdı.
Irak’taki en etkili Şii milis gruplardan biri olan, İran’a yakınlığıyla bilinen Asaib Ehlil Hak’ın lideri Kays el-Hazali, hayatını kaybeden protestocuların cenaze töreni sonrasında yaptığı açıklamada Kazımi’yi hedef alarak bunun hesabının sorulacağını, Kazımi’nin yargılanmasının boynunun borcu olduğunu ifade etti. Ayrıca başka gruplar da benzer tehdit açıklamaları yaptı.
GEÇİCİ BAŞBAKANA SUİKAST GİRİŞİMİ
7 Kasım 2021 günü sabaha karşı Irak Başbakanı Mustafa el-Kazımi’nin evine yönelik silahlı insansız hava aracı (SİHA) ile bir saldırı düzenlendi. Saldırıda Kazımi ve aile mensupları yara almadan kurtulurken Kazımi’nin evini koruyan korumalardan yaralananlar oldu ve evde maddi hasar meydana geldi. Irak İçişleri Bakanlığı, saldırının üç SİHA ile gerçekleştirildiğini ancak ikisinin güvenlik güçleri tarafından imha edildiğini açıkladı.
Seçimler, hile tartışmaları, protesto gösterilerine saldırı ve iki göstericinin öldürülmesi, tehditler ve ardından gelen suikast girişimi, Irak’ta bir türlü dinmeyen gerginliği bir kez daha tırmandırdı. Aynı gün, Musul’un kuzeyindeki Başika bölgesinde 2015’ten bu yana konuşlu bulunan TSK üssüne bir roketli saldırı düzenlendi. Gece saatlerinde düzenlenen saldırıda TSK üssüne 7 katyuşa füzesi fırlatıldı. Aynı gün düzenlenen bu saldırılar işgalci güçlere verilen bir mesaj mı tesadüf mü bilinmese de TSK üssüne yönelik bu yıl içerisinde gerçekleştirilen üçüncü roketli saldırı olduğunu hatırlatmakta fayda var.
Başbakan Kazimi’ye yapılan suikast girişiminin zamanlaması ve verilmek istenen mesaj üzerine çokça tartışılmaktadır. ABD emperyalizmi hemen her olayda olduğu gibi bu olayda da kendisine yakın kişi veya gruplara yapılan saldırıları “terör saldırısı” olarak değerlendiren bir açıklama yaptı. Bunun bizim için çok büyük bir önemi olmasa da yapılan bu saldırının dolaylı olarak İran destekli gruplar üzerinden ABD’ye verilen bir mesaj olabileceği vurgulanmaktadır. Aynı şekilde Başika saldırısı da bu kategoride değerlendirilebilir.
Bu saldırının hedefinde olan Kazımi’ye yönelik çok açıktan bir mesaj olduğu yapılan açıklamalardan açıkça anlaşılmaktadır. Kazımi’nin saldırgan tutumunu devam ettirmesi ve ABD ile olan açık ilişkisi bu saldırının nedenleri arasında sıralanmaktadır. Bu saldırıyla aynı zamanda son seçimlerin galibi olan ve seçim sonuçlarına karşı yapılan eylemlere destek vermeyen ve Kazımi ile iyi bir diyalog geliştiren Mukteda es-Sadr’a da bir mesaj veriliyor. Sadr’ın söz konusu milis grupları ve siyasi uzantılarını sistemin dışında tutma çabaları dikkate alındığında, Sadr’a “dışarıda kalırsak sonuçları bu olur” mesajı iletiliyor.
Bu saldırının hedefinin direkt Başbakan ve ailesi olması ve 2003’teki işgalden sonra ilk defa bir başbakana açıktan yapılan saldırı olması bakımından da ayrı bir önem taşıyor. Eğer bu işi Kazımi kendi başına planlayıp bir mağduriyet politikasıyla pirim yapmaya hedeflemediyse hedefin değişmesi, çıtanın yükseltilmesi bundan sonraki dönemde Irak hükümetlerini ve onların arkasındaki işgalci güçleri hiç de kolay günlerin beklemediğini göstermektedir.
Yoksulluğun, işsizliğin ve baskıların had safhada olduğu Irak’ta, halk işgale, adaletsizliğe ve mevcut yönetimlere karşı haklı ve meşru direniş hakkını kullanmaktadır. Bugün için bu direniş hareketlerine rengini veren hareketler gerici ideolojiler olsa da Iraklı devrimci ve komünistlerin güç toparlayarak bu isyan hareketlerine öncülük etmesi, başta işgalci güçler olmak üzere, gerici sınıflar ortadan kaldıracak devrimi hedeflemesi kaçınılmaz ve yakıcı bir gereklilik olarak ortada durmaktadır.