Uzun zamandır daha aktif ve derinlemesine yürüttüğümüz tartışmalar, eğitim çalışmalarımız, deneyimlerimiz ve tarihten bugüne çok yönlü birikimlerimizden geliştirdiğimiz bilinçle faaliyetimizi örgütlemeye çalışırken daha emin adımlar atarak mücadelemizi sürdürmeye devam ediyoruz. Bir yanda yetmezliklerimizi açığa çıkarmak ve değiştirmek için kendimizi incelemeye çalışırken diğer yanda kadın hareketine damga vurmaya çalışan burjuva, küçük burjuva akımlarla da mücadele etmekte daha ısrarcı bir duruş sergilemeliyiz. Ancak her iki cephede de henüz etkili olmadığımız gerçeği bizi daha ısrarcı bir çalışmaya seferber etmeli. Bununla birlikte iki olgunun birbiri ile kopmaz bir bağla bağlı olduğunu görmeliyiz. Zira Yeni Demokratik Devrim mücadelesinde kadın kitlelerini örgütledikçe yani örgütlendikçe devrimci kadın kitle hareketini yarattıkça burjuva, küçük burjuva anlayışların kadın kurtuluşu mücadelesindeki etkilerini de kırmaya başlayacağımız bir olgu.
Bu olgudan hareketle, 25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü yaklaşırken ve “Zincirlerini kır, geleceği kur” kampanyamızdan edindiğimiz deneyimi bugüne taşırken “Şiddeti üreten devlet, şiddeti yok edemez” şiarlı yoğunlaştırılmış kitle çalışmamızla daha ileri bir düzeye taşımaya çalışıyoruz. Çalışmamızın bu ara döneminde yaptığımız değerlendirmelerde önemli dersler çıkardığımızı söyleyebiliriz. Hedeflerimizin gerisinde olsak da yürüttüğümüz çalışmamızın daha nitelikli bir çalışmaya dönüştürmekteki gayretlerimiz sonuç veriyor/verecek. Bunun için genel, yaygın propaganda çalışmalarının yanı sıra işçi, emekçi kadın kitleleriyle doğrudan ilişkiyi esas alan çalışmalarımız faaliyet alanlarımızı da genişletecek/geliştirecek şekilde ilerletmeyi sürdürmeliyiz. Çalışmalarımızın geneline yayılan; sürekliliği sağlanmamış çalışma tarzımıza darbeler vurarak ilerlerken, plansız çalışma anlayışına, dağınık ve gelişi güzel günübirlik örgütlenme yaklaşımına karşıda müdahaleci olmayı unutmadan çalışmalarımıza hız kesmeden devam etmeliyiz.
Faaliyetimizin en temel sorunlarından birinin sürekliliği sağlanmamış faaliyetimiz olduğunu söylemiştik, bunun yanı sıra bugün daha temel sorunumuz ise; kadın kitleleri ile kurduğumuz ilişkiyi daha ileri düzeyde bir ilişkiye daha ileri düzeyde bir bilince dönüştürmedeki yetmezliklerimiz. Bu durum sürekliliği sağlanmış faaliyetle doğrudan ilişkilidir. Birinde sonuç bağlamında ifade ettiğimiz şey diğeri için neden konumundadır. Ancak burada özel olarak değineceğimiz konu kurduğumuz ilişkilerin daha ileri düzeyde örgütlenmelere dönüşmesi noktasındaki eksikliklerimiz olacaktır. İşte tam da bu noktada derinlikli tartışmalarımızda altını çizdiğimiz biz YDK’lı kadınların bilinç düzeyini yükseltme, örgütlü yapımızı daha nitelikli hale getirme sorumluluğumuzu tartışmalıyız. Bu konuda bugün düne göre daha cesur olmak zorunda olduğumuzu da bilince çıkarmalıyız. Sınıf mücadelesine önderlik etmeyi önüne koyan devrimci iddiamızla misyonunu kavrayan bir anlayışla örgütlenme çalışmalarımızda daha cüretli adımlar atmalıyız. Bu sebeple bugün dünden devraldığımız deneyimlerimizi sınıf bilincine dönüştürmede daha iddialı olmalıyız. Konumuza dönecek olursak faaliyetimiz boyunca çok sayıda kadınla yakın ilişki kurma fırsatı bulurken bu ilişkileri daha da ileriye taşıma aşamasında kendimize yoğunlaşmalı, misyonumuzu kavramalıyız. İşçi, emekçi kadın kitleleriyle kurduğumuz bağı daha sıkı bir bağa dönüştürmek için MLM bilimini kuşanmalıyız.
Tüm çalışmalarımızda kadınlarla kurduğumuz ilişkiyi daha ileri düzeyde bir örgütlemeye dönüştürmek temel hedefimizdir. Bu temel hedef doğrultusunda kurduğumuz ilişkileri daha ileri bir örgütlülüğe dönüştürmek için izlememiz gereken birkaç yola değinirsek; öncelikle kurduğumuz kitle ilişkilerini tasnif etmeliyiz. Bu tasnif, faaliyet alanımızın sınıfsal durumunu analize dayanırken faaliyet alanımızdaki kadınların temel çelişkilerini açığa çıkarmalı, bu çelişkileri çözümleyen politikalara hayat vermeli ve bu politikalar etrafında kadın kitlelerini harekete geçirmeliyiz. Bu alanlarda örgütleyeceğimiz çeşitli etkinlikleri kadınları örgütlemek açısından bir araca dönüştürmeyi başarmalıyız. Bağ kurduğumuz kadınları, kadınların ve insanlığın kurtuluşu davasında sınıf bilinçli devrimciler düzeyine taşıyacak eğitim çalışmalarına da önem vermeliyiz. Tüm bunları yaparken hareketten kopmamayı esas almalıyız. Yine kadın kitlelerini tasnif ederken devrimci mücadeleye daha yakın olan ileri kitlelerden kişileri özel olarak seçmeliyiz unutmamalıyız ki işçi, emekçi kadınların özde çelişkileri aynı olsa da yaşamsal birçok olgu bilinçlerinin çok farklı gelişmesine yol açmaktadır. Bu sebeple ileri kitleler içerisinde doğal önderlik özellikleri olan kadınlarla daha özel bir ilişki kurmalı, bu kadınlara önderlik ederken özel rehberlik görevimizi yerine getiren bir anlayışla çalışmalarımızı örgütlemeliyiz. Kadınların örgütlenmesinde yaşamlarına girmenin önemi yadsınamaz bir gerçeklik olduğundan onların yaşamlarına girerken bu kişilerin faaliyetimizin, devrimci mücadelenin ilerlemesinin, kadın kitlelerini örgütlemenin can damarı olacağını unutmadan hareket etmeliyiz. Genel çağrılarımızın içerisinde özel rehberlik görevi; devrimci önderlerin özelde de devrimci kadın önderlerin en temel görevlerindendir. Devrimi ve kadınların gerçek kurtuluşunu kendi kendimizle gerçekleştiremeyeceğimizi bildiğimize göre ve başta kendimizi komünist bilinçle donatma uğraşında iken en yakınımızdaki kadınları da bu anlayışla yönlendirmek ve önderlik etmekte çoğunlukla gelip kendi gerçeğimize çarpmaktayız. Bu gerçeklik kolektifimizin “gerçeğinden” ancak aşacağımız, değiştireceğimiz kesin olan “gerçeğimizden” elbette bağımsız değil. Gerçeklik dediğimiz şeye yaklaşımımız hiçbir zaman arkasına sığındığımız bir olgu olmadı/olmaz. Yüzleşmekten korkmadığımız, aşmak noktasında hiçbir hareketle kıyaslanmayacak ölçüde ideolojik netliğimizin olduğu bir durumdan bahsediyoruz. Bu sebeple mevcut durumdaki örgütlenme sorunlarımız bizi korkutmadığı gibi daha ileri düzeyde örgütlenme gayretimiz bize daha büyük bir coşku verirken, ilham kaynaklarımızın netliğinden öğrenmeye devam etmeliyiz ve daha “iyi öğrenme” hedefini önümüze koymuş durumdayız. Faaliyet yürüttüğümüz tüm alanlarda, gelip geçici, bir döneme sıkıştırılmış, yarını olmayan, kadınlara broşür verip çekildiğimiz, kalıcı bir örgütlenme temeli olmayan anlayışla hareket etmeyiz/etmiyoruz. Bu ilkemizi geçmiş deneyimlerimizden çıkardığımız en esaslı dersimiz olarak kavrıyor, uygularken bu deneyim ve dersler ışığında örgütleniyoruz. “Şiddeti üreten devlet, şiddeti yok edemez” şiarlı çalışmamıza damgasını vuran en temel olgu ise bu ilke olmalıdır. Her faaliyetimizi kalıcı, sağlam, çelikten örgütlenmelerin temelini atan bir anlayışla örgütlemeli, ilişki kurduğumuz işçi ve emekçi kadınlara bu ele alışla yaklaşmalıyız. 2021 25 Kasımına hazırlanırken daha örgütlü, daha planlı daha disiplinli bir çalışmayla kadın kitlelerini harekete geçirirken tüm faaliyetimizi Yeni Demokratik Devrim perspektifi ile çelikten disiplinle donatılmış örgütlenmenin temeli ve aracı haline getirelim.
*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 17 Kasım tarihli 99. sayısından alınmıştır.