“Sürekli kitlelerin içerisinde olan, kitlelerden öğrenen ve öğrendiklerinden hareketle kitlelere öğretenler mücadeleyi özümseyebilir ve mücadelede ilerleyebilir. Her an kitlelerin içinde, kitlelerle el ele mücadeleyi sürdürebilenler ideolojik sağlamlığı, politik seviyeyi yükseltebilir ve devrimci iddiada kararlı bir duruş sergileyebilir.” (Mao)
“Ovacık’ta Sefkan yoldaşın direnişini duymadınız mı? O kadar işkenceye rağmen tek kelime etmemiş, canı pahasına direnmiş. Ben yoldaşlarıma güveniyorum…”
“Sefkan yoldaşın slogan sesleri bize güç verdi…”
“Bizim Sefkan yoldaşımız var. Konuşacaksak onun direnişini konuşalım…” Dersim’in farklı bölgelerindeki köylülerin bu sözleri, her türlü işkencelere rağmen, halkını, partisini, yoldaşlarını koruyan direnişi, inancı, iradeyi anlatan en yalın ifadeler…
2015 yılında 21 Ekim’i 22 Ekim’e bağlayan gece bir görevden dönen Halk Ordusu gerillaları Cengiz İçli (Ünal), Hakan Çakır (Yurdal) ve Özgüç Yalçın (Sefkan), Mercan Şahverdi’de pusuya düştü. Hemen mevzilenip çatışan gerillalardan ilk olarak Cengiz İçli ölümsüzleşirken Özgüç Yalçın ve Hakan Çakır, yaralı olarak esir düştü ve sabaha kadar işkenceli sorgulardan geçirildi. Her türlü işkenceli sorguya sloganlarla karşılık veren gerillalar, 22 Ekim sabahı katledildi. (Özgüç Yalçın ve Hakan Çakır’ın yaralı olarak esir düştüğü ve işkence sonucu katledildiği, 2016 yılı sonunda çıkan Adli Tıp Raporlarında da belgelendi) Çatışma bölgesine yakın köylülerin anlatımına göre, sabaha kadar duyulan; askerlerin bağırma seslerine karşılık yoldaşların slogan sesleriydi…
Bu sloganlar, Ankara’nın emekçi mahallelerinde, işçi direnişlerinde, öğrenci eylemlerinde, işkencehanelerinde sesi yankılanan Sefkan yoldaşın sesiydi… Halka yönelik toplu katliamların, işkence, gözaltı ve tutuklama saldırılarıyla teslim alma saldırılarının, gerillaya yönelik imha saldırılarının yoğunlaştığı bir süreçte yükselen bu sloganlar, inancın, iradenin ve direnişin sesiydi… Yoldaşları şehit düştüğünde tek başına da kalsa, işkence ederek yüzünü parçalasalar da düşmanı karşısında teslim olmayanların, diz çökmeyenlerin sesiydi…
Devrimci bir aileden geliyordu Sefkan. Ankara’nın gecekondu mahallelerinde öğrendi kitlelerin yaşadığı çelişkileri. Tekel direnişinde işçilerin içindeyken daha yakından gördü ve anladı, sınıf mücadelesinin ve devrimin görevlerini. Savaşın en ön cephesinde kendinden öncekilerden boşalan mevzileri doldurduğunda silahını sımsıkı kavradı. “Görev insanı” denilen yoldaşlardandı Sefkan. Aldığı her görevi en iyi şekilde yapmak için bütün enerjisini harcadı. İnancın, bağlılığın, doğallığın, yaratıcılığın en güzel örneklerindendi. Köylülerle ilişkisinde sıcak, onların dilinden anlayan, öğrenirken öğreten özellikleriyle Dersim dağlarının örnek bir TİKKO gerillasıydı. Çocuklar özellikle yolunu gözlerdi Sefkan’ın… Onlara, çocukların özgürce yaşayacağı bir düzen için savaşmak zorunda olan gerillaların hikayelerini anlatırdı. Hemşince söylediği türkülerle Munzurlar’dan Karadeniz’e selam gönderirdi. “Şehit düşersem Hozat’ta gömülmek isterim” derdi. Öyle de oldu. Hozat halkı, onu silah çattığı dağlarda ölümsüzlüğe uğurladı…
“Nerede mücadele varsa, orda fedakarlık vardır, ölüm de olağan bir şeydir. Ama halkın çıkarlarına, halkın büyük çoğunluğunun acılarına ilgi duyduğumuzdan halk için ölmek, ölümümüze bütün anlamını vermek demektir” diyor Mao yoldaş. Şahverdi şehitleri de kendilerinden öncekilerinden devraldığı mücadele ve savaş geleneğini düşmanla göğüs göğüse bir çarpışmada daha yükseklere taşıyarak, savaş meydanında üzerlerine doğrultulmuş silahlara karşı “ya silahlarımız susacak ya da onlar yaşayacak” diyerek son nefeslerine kadar kahramanca çarpışarak ölümsüzleşti. Ünal, Hakan ve Sefkan’ın savaşı yükseltme çağrılarına yeni yoldaşlar yanıt oldu. Boşalan mevzileri hızla dolduruldu. Silahları yeni ellerde ateş kustu düşmana. Hesapları soruldu yoldaşların… Şahverdi’de yükselen sloganların yerini yenileri aldı. Deşt’te, Aliboğazı’nda, Mercanlar’da, Ovacık’ta cenge durdu TİKKO gerillaları. Geride kalanlar, gidenlerin görevlerini de omuzlayarak yürüyüşünü sürdürdü. Onların direnişlerini anlattı…
2018 Parti ve Devrim şehitleri anmasında Ünal, Yurdal ve Sefkan yoldaşları anlatan, 1-4 Ekim 2020’de yine Ovacık’ta ölümsüzleşen Özgür (Ali Kemal Yılmaz) yoldaştı…
“Ünal yoldaş, partide tüm insanlığın en yüksek değerlerini görerek örgütlendi. Adalet ve mutluluğun ancak proletarya partisi ile sağlanacağına inandı. Ve tüm uğraşı proletarya partisini layık olduğu yerde görmek uğrunaydı. Bu nedenleydi bilime sarılışı, bilgiye susayışı, onu sabahın köründe kitap okurken ve notlar alırken görmek, okuduğu bir kitabı yoldaşlarıyla tartışır ve sonuçlar çıkarırken görmek sıradan bir şeydi. En büyük eksikliğimizin teorik yetersizliklerimiz olduğuna inanan yoldaşlardandı. Uğraşı, bunda yeterlilik sağlamaya çalışmaktı. Hastalıklar, yokluklar, kişisel zorlanmalar onu yıldırmadı. Tüm benliğiyle devrime bağlı, tüm benliğiyle Partizan olarak şehitler kervanına katıldı.”
“Hakan yoldaş, bir çağlayan coşkusu ve bir pınarın sadeliğini yaşamına sığdırmayı bildi. Kendine has özellikleri ve emekçi karakteri ile halkın sevgisini kazandı; partiye ve bağlılığıyla da saygısını… Onu anlatmaya hiçbir zaman kelimeler yetmez. Sadece bir kısmını anlatabiliriz. Onun içindeki yücelikleri ise ancak Onu hatırlayarak ve özümseyerek yaşatabiliriz. Yurdal yoldaş, gerillada devrimci duruşun, zorlukları alt edişin, kendini yenilemenin ve örgütün ayakları üzerinde yükselmesinin adı olarak tarihteki yerini alacaktır.”
Sen, Sefkan yoldaş! Tarihimizin en güzel örnekleri arasında yerini aldın çoktan. Sıradan değil, şaşmaz bir sıra neferi oldun. O tarihsel anın, bir gün geleceğini bilerek kendini hazırladın hep. Tanığıyız bunun. Sefkan yoldaş sen; sadece son çarpışma anında değil ama o ana kadar içsel ve dışsal tüm zorlanmalara karşı mücadeleye sarılmanın cisimleşmiş halisin. Senden sonra on dört yoldaş daha savdı sırasını yoldaş. Ve sen rahat uyu. Bilesin ki omuzlarından bıraktığın yükü taşıyacak yoldaşların bitmedi daha. BİTMEYECEK DE!
“Söz istemez,
Yaşlı göz istemez,
Çelenk, melenk lazım değil.
Susun!
Sıra neferi uyusun…”
Bir Partizan