SBKP’nin (Sovyetler Birliği Komünist Partisi) 20. Kongresi itibari ile resmileştirdiği revizyonist çizgisi, Sovyetler’de hayata geçen sosyalist yapının yenilgiye uğradığı ve kapitalist restorasyonun başladığı süreç olmuştu. Ardı ardına birçok ülke komünistleri bu revizyonist çizginin niteliğini uzunca bir süre kavrayamamış ve bu çizgiden etkilenerek revizyonizm kulvarında yol almaya başlamıştır. Aynı dönemde Sovyetler’de yaşanan yenilgi sürecine rağmen Çin’de Mao önderliğinde revizyonizme ve tüm burjuva kalıntısı ideolojilere karşı savaşım devam etmiş ve bu durum ML’ye nitel katkı olarak proletarya diktatörlüğü altında sınıf mücadelesinin devam etmesi gerektiği biçimde formüle edilmiştir. Bunun ürünü olarak BPKD (Büyük Proleter Kültür Devrimi) Mao önderliğinde gerçekleştirilmiş, komünizme gidilecek rotada ciddi bir teorik ve pratik ilerleme kaydedilmiştir. 1976 yılında Mao’nun ölümü ile birlikte, ÇKP önderliğine çöreklenen revizyonistler tarafından iktidar tümüyle ele geçirilmiş, Çin’de de komünist çizgi bu tarih itibari ile yenilgiye uğramıştır.
Son yüz elli yılda dünyayı temellerinden sarsan proleter devrimlerin bir bir yenilgiye uğradığı, kapitalist geri dönüşlerin hızlı bir biçimde hayata geçirildiği bu süreçte, dünya üzerinde bir yığın komünist parti yenilgi atmosferi içerisinde erimişlerdir. Revizyonist ve reformist akımların güçlü bir zemin yakaladığı bu zamanlarda birçok KP süreci okumakta eksik kalmış, bir biçimde bu akımlarla mücadelede zafiyet göstermiş ve etkisi altında kalmışlardır. Sovyetler’in resmen dağıldığı süreç ise MLM çizgide sebat edenler açısından yalnızca “malumun ilanı” olmuş ancak burjuvazi dünya çapında ideolojik saldırılarını yoğunlaştırdığı bir zemin yakalamış ve muzaffer bir biçimde “sosyalizmin yenilgisini” kutlamaya girişmiştir.
Dünya proletaryası açısından büyük yenilgilerin yaşandığı bu dönemde, diğer yandan birçok yarı-feodal, yarı-sömürge ülkede Halk Savaşı’nın yükseldiği ve ciddi kazanımların olduğu da görülmüştür. Peru, Nepal, Hindistan, Filipinler gibi ülkelerde, tüm dünyada “sosyalizmin yenilgisinin” propagandasının yükseldiği süreçte; Halk Savaşı’nın ciddi kazanımlara ulaştığı, MLM partilerin mücadeleyi yükselttiği bir dönemden geçilmiştir. Her ne kadar yenilgi zemininden beslenen ve yükselişe geçen revizyonist-reformist eğilimler bu ülkelerde yürütülen Halk Savaşı pratiğini ve MLM partileri etkilese de Nepal özgülünde yaşanan pratik dışında Maoist olmayan devrimci örgütlerde olduğu kadar yıkıcı olmamıştır. Burada elbette Maoizm kavrayışı, bu durumda belirleyici olan faktörlerden biri olmuştur. Yenilgiler içinde yengilerin temsiliyeti olan bu hareketlerden biri de Peru’da yürütülen devrimci mücadeleye önderlik eden Peru Komünist Partisi olmuştur.
1980 yılında Gonzalo önderliğindeki Peru Komünist Partisi, Uzun Süreli Halk Savaşı’na başladığını açıkladı. Bu tarihten itibaren, PKP önderi Gonzalo’nun tutsak düştüğü 1992 tarihine kadar dünya proletaryası açısından oldukça öğretici ve ileri bir mücadele pratiği sergilendi. 80’li yılların yenilgi atmosferi içerisinde Peru’dan yükselen ve başkent Lima dolaylarına kadar ilerleyen Halk Savaşı pratiği her ne kadar gerilemiş olsa da, dünya proletaryasına bıraktığı miras son derece önemlidir. 70’li yıllarda önemli ölçüde kitleler üzerinde etki yaratmış, 80’li yıllarda başlattığı Uzun Süreli Halk Savaşı ile birlikte başta Ayacucho bölgesi olmak üzere ülkenin birçok yerinde fiili varlık göstermiştir.
PKP bu süreç içerisinde Mao’nun ML’ye yaptığı katkıların anlaşılması ve nitel bir aşama olarak değerlendirilmesine yönelik tartışmaların da içerisinde yer aldı. Mao’nun katkılarının ileri bir sıçrama ve nitel bir aşama olduğunun, dolayısı ile “Maoizm” nitelendirmesinin uygun olduğunun savunusunu birçok Maoist hareket ile birlikte uluslararası ölçekte gerçekleştirmiştir. Bu savunun sergilendiği en önemli alan, 1984 yılında uluslararası komünist partilerin oluşturulmasına önderlik ettiği Devrimci Enternasyonal Hareket olmuştur. Uluslararası Maoist örgütlerin; dünya ölçeğindeki gelişmelere karşı ortak tavır belirleme ve harekete geçme, aynı zamanda ideolojik mücadele platformu olarak işlevli bir yer tutan DEH’in ortaya çıkması ve sürdürülmesinde de Peru Komünist Partisi’nin büyük katkıları olmuştur.
Uzun Süreli Halk Savaşı’na başladıktan yaklaşık on yıl sonra ülkenin ciddi bir kısmını denetim altına alan Peru Komünist Partisi, 1992 yılından itibaren bir gerileme yaşamıştır. Bunun esaslı sebebi başta Gonzalo olmak üzere birçok yönetici kadrosunun 1992 yılında faşist Peru devleti tarafından tutsak edilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu süreçte faşist Fujimori önderliğindeki Peru devleti ABD emperyalizmi ve birçok emperyalist ülkenin desteği ile PKP’ye yönelik saldırılarını yoğunlaştırmış, tutsak edilen kadrolara yönelik birçok insanlık dışı uygulamayı hayata geçirmiştir. Bu uygulamalardan en önemlisi, belki de sürecin sembolü haline gelmiş olan Gonzalo’nun demir bir kafese kapatılarak hakla sergilenmesi olmuştur. Faşist Peru devleti bu pratikle Gonzalo’yu aşağılamak, Halk Savaşı’na gönül vermiş kitlelere umutsuzluk yaymaya ve bu kafes ile halkın kurtuluş umudunun kafeslendiği izlenimini vermeye çalışmıştır. Ancak Gonzalo’nun kafeste dahi olsa, yumruğu havada zafer sloganları atıyor oluşu, faşist Peru devletinin hesaplarını boşa çıkarmıştır. Çelik bir kafesin dahi halkın kurtuluş mücadelesini ve Halk Savaşı’nı engelleyemeyeceğini, zafere olan inancı kıramayacağını haykıran Gonzalo’nun direngen tavrı, Peru Komünist Partisi’nin önderliğinde Halk Savaşı’nın süreceğinin de ilanı olmuştur.
Peru’da PKP önderliğinde yürüyen Halk Savaşı uluslararası proletaryanın mücadelesine ciddi katkılar sunmuştur, Maoizmin uluslararası çapta kavranılması ve tanıtılmasında önemli bir işlev görmüştür. Bu katkıların anlaşılması; bir döneme projeksiyon tutmanın ötesinde, devam eden devrimci mücadelenin geliştirilmesine de olanak sağlamaktadır. Uluslararası proletaryanın mücadelesinin ağır yenilgiler aldığı bir dönemde Peru’dan yükselen Halk Savaşı yeni bir umut kıvılcımı gibi parlamış, yenilgilerden yengilere nasıl ulaşılacağına dair de bir işaret fişeği olmuştur. Bu ilerleyişin o dönemde başta Peru olmak üzere birçok ülkede sağlanmış olması da esasta Maoizmin temel ayaklarının kavranması ve hayata geçirilmesi ile sağlanmıştır.
Peru Komünist Partisi faşist Peru devletine karşı devrimci mücadelenin bayrağını taşımaya devam etmektedir. Peru Devleti tarafından PKP’ye ve halka karşı saldırılar da olabildiğince şiddetli bir biçimde sürmektedir. Faşist karakterinden ödün vermeyen Peru devleti, tutsak edilişinin üzerinden yaklaşık 30 yıl geçmesine rağmen Gonzalo üzerindeki ağır tecrit koşullarını ileri yaşına ve sağlık sorunlarına rağmen devam ettirmekte, açıkça katletmeye çalışmaktadır. Geçtiğimiz aylarda sağlık sorunlarının ciddi boyutlara ulaşması sonucu hastaneye sevkedilen Gonzalo’ya dair uluslararası ölçekte kampanyalar düzenlenmektedir. Bu kampanyaların da işaret ettiği üzere Gonzalo’nun hayatını savunmak; faşist Peru devletinin Gonzalo özgülünde yok etmek istediği, tarihsel olarak enternasyonal proletaryaya da ciddi katkılarla mâl olmuş Peru’daki devrimci mücadeleyi ve Halk Savaşı’nı savunmaktır.
*Bu yazı 8 Eylül 2021 tarihli Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 94. sayısından alınmıştır.